Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Kürtçe üzerine bir inceleme -V-

“Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de Müslüman olmamış Türk boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa Müslüman Türkler’e Türkmen adı verilmesi de bu dönemdedir.
Böylece Gurti-Kardu gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; İlk defa bir Boy olarak Kürt adına Orhun kitâbelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun Göktürk diye bilinen devletin içinde ve diğer Türk boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının Alp Urungu olduğu tartışma
götürmez. (Bakınız: Elegeş anıtı, Orhun Kitabeleri ) Herat’tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır.
Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi Türkçedir ve zengin mânâlar taşır:
Kürt: Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı.
Kürdüm: Merih gezegeni. (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin oturduğu Kürtler köyünde ise “süpürge otu” anlamına gelir.)
Kürt: Kalın kar yığını. (Kazak lehçesi.)
Kürtik: Yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi.) çığ (Sor Lehçesi.)
Kört: Kar yığını. (Kazan Tatar lehçesi.) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak, kar yığıntısı. (Çuvaş lehçesi.)
Körtük: Kar denizi veya kar çölü. (Uygur lehçesi.) kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi.)
Kürtkü: Kar yığını. (Karakırgız lehçesi.)
Kürtçük: Kar yığını. (Yakut ve Çeremis lehçesi.) (Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19)
Daha da enteresanı, geçenlerde (2001, Mart) STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filmdeki bir halıyı “Kürdi” diye adlandırdı... Kendisine, “Niye bu halının adı Kürdi?” diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?..
- “Çünkü bu tür halılar Afganistan’daki dağlı bir kabile tarafından dokunur,” dedi!.. Bu da bizim “Kürt” ifadesinin dağlı göçebeler için kullanıldığı tespitimizi desteklemektedir.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir “Kürt Bölgesi” değildir!.. Bölgede 11’inci asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep Oğuz boyundandır. Aralarında hiç Kürt Devleti yoktur!.. Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü Kürtlük, dağ göçebeliği demektir! Dil farklılığının sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir...
Van Milletvekili İbrahim Aras dönemin Gerdi aşireti reisi Oğuz Bey’e sorar:
- “Bu ad Türk adıdır, (Sen Kürt’sen) sana nasıl gelmiş?
- “Bendeniz 21. Oğuz’um... Bizde baba evlâdına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider” cevabını alır.
Ama maalesef öz-be-öz Türk olan bu aşiret reisi, Türkçe bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!..
Amcası Kılıç Bey de!.. Adı Türk, Koçibeyi aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!.. (Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31)
Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde Türkçedir!.. Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tespite yarayan kıstas da gramerdir!..
Öte yandan, biliyorsunuz, art niyetli Avrupa Birliği’nin baskısı ile bir “Kürtçe” yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet... Çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela
Mahsun Kırmızıgül, annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!.. Çünkü bir Japon dil uzmanının dediği gibi 30’a yakın ağız var. İki komşu köyün “Kürtleri” bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!..” (Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı,s. 170-171.)

* * *

Bilim adamları böyle söylüyor. Ama biz bunları bir kenara bırakıp düşünelim. Asırlardır, aynı egemenlik, aynı vatan, aynı din, aynı kültür, aynı dil (%98 Türkçe), aynı sanat, aynı musiki, aynı örf ve adetler kazanında kaynayarak bir ve bütün olmadık mı? Akraba değil miyiz? Bizi biz yapan bu gerçeklerin inkarı mümkün mü?
O halde; aşiret, aile, etnisite, mezhep, inanç ve bölgelerimiz ayrı diye, Türk milletinin şerefli ve eşit mensubu olduğumuzu inkar mı edeceğiz?
Avrupa ülkeleri birleşerek daha da güçlü olmaya çalışırken, bizim “demokratikleşmek ve özgürleşmek için aşiretlere kadar bölünmemizin” istenmesi, bir Haçlı oyunu değil mi?
Unutmayalım, bu vatanda Türk Milleti yoksa, Haçlılar var demektir.

Yazarın Diğer Yazıları