Kürtçe üzerine bir inceleme -II-
“Bölgede M.Ö. 7-6 yy.’da hüküm süren Medlerden geriye birkaç kral isminden başka bir şey kalmadığı gibi, Zerdüşt’ün doğum yeri, yılı, yaşadığı dönem, Avesta’yı kendisinin yazıp yazmadığı ve yazıldığı tarih de çok tartışmalıdır. Avesta’nın dili ile karşılaştırılabilecek Med dili de ortada yoktur.
Antropolojik verilere göre Kürtlerin aslen sarışın, mavi gözlü, dolikasefal, Kuzey Avrupalı Nordik bir tip olduğunu savunanlar ise Kürtlerin asli dillerinin İrani olmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Ancak, Kürtçe’nin temel yapısı genel olarak Farsça’ya benzer. Ayrıca Oğuz Türkçesinin büyük etkisini taşır. Kelimeler ise ağırlıklı olarak Türkçe, Farsça ve Arapçadır. Kürtçe sayılabilecek kelimeler çok sınırlıdır. (300 kadar) Kürt dili, bu toplumun, baskın olarak Türk, kısmen İran ve kısmen Arap halklarının ve yerlilerin kaynaşmasıyla oluştuğunu belgeleyen önemli bir delildir.
Orta Doğu’da Kürtlerin yoğun olduğu bölge 300 yıl İran Sasanilerinin egemenliğinde kalmıştır. 637’de başlayan Arap işgalleri ve kolonizasyonu etkinliği ise 11’inci yy’da Selçukluların gelmesine kadar devam etmiştir. Selçuklular bölgede yerleşik bir düzene bağlı çok sayıda beylikle yeni bir egemenlik tarzı oluşturmuşlar, bu dönem Akkoyunlu ve Karakoyunlular’ın bölgedeki hakimiyeti ise 16’ncı yy’a kadar devam etmiştir. Sasaniler’le başlayıp, Araplar, Selçuklular’la devam eden Akkoyunlu ve Karakoyunlu’ların tarih sahnesinden çekilmesiyle sona eren süreç 1300 yılı aşmaktadır.
Bu süreç İran, Türk, Arap, Kürt topluluklarının birbirlerine kültürel miraslar devrettikleri, bir öncekilerle bir sonrakilerin bir arada yaşadıkları bir toplumsal kaynaşma ve kültürel oluşum dönemidir.
Bu kaynaşma ve oluşum kaçınılmaz olarak ırki yapı kadar Kürt dilini de etkilemiştir. Bir başka ifadeyle; Kürtçe’deki Türkçe, Farsça ve kısmen Arapça unsurlar bu dilleri konuşan halklarla Kürt toplumunun yoğun kaynaşmışlığının kanıtlarıdır.
Tarihi veriler, antropolojik değerlendirmeler de Kürtçe’nin tanıklık ettiği bu toplumsal kaynaşmayı desteklemektedir.
Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen “Kürtçe” Sözlük de, ilkinden farklı değildir.
Öte yandan, Alman Prof. De Groot en az “1300 öncesine ait Göktürk ve Uygur Türkçesinden 532 kelimenin ‘Kürtçe’ diye bilinen ağızlarda bugün hâlâ kullanılmakta olduğu”nu tespit etmiştir. Bu kelimelerden bazıları şunlardır:
Göktürk.........Kürtçe...............Anlamı
apa ...............apo .................amca
mın ...............min ..................ben, benim, bana
ka..................ka/ko................aile büyüğü, yaşlı kişi
kent ..............gend/gund .........şehir, köy
buge .............bug(e)................gelin
kon ...............kon ...................çadır, konak yeri
kutay ............kutni ..................parlak kumaş
eke ...............kako/kek/keko......ağabey
eke ...............axe ...................ağa
kalın ..............khalın.................başlık parası
lor .................lor ....................süt, lor peyniri
iğit ................eğit ..................yiğit
ilan ................ilan ..................yılan
Kürtçü ayrımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. Türkçe yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani ” nev’i şahsına münhasır “ bir dil yapısı vardır!.. Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep Orta Asya Türklerine, özellikle Özbeklere ve Taciklere benzer. Kürt ayrımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç de yabancı bulmayacaklardır!..
Öte yandan ilk Türkçe sözlüğün neredeyse 1000 yıl önce Divan-ı Lugat-it Türk olarak Kaşgarlı Mahmud tarafından hazırlandığı unutulmamalıdır... Ve bu sözlük tümüyle Türkçe kelimelerden oluşur. Ayrıca Ali Şir Nevai’nin “Türkçe’nin Farsça’dan dahi üstün olduğu”nu ortaya koyan 500 yıl önceki eserleri mevcuttur.”
Devam edecek...
(Kaynak: Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara 2010, 50. baskı, s. 170-171.)