Kurtar bizi Hocam!
Cumhurbaşkanı'yla görüşmesinden sonra NTV canlı yayınında konuşan Prof. Aziz Sancar'a sordular:
- Dışarıdan bakınca, ayrıldığınız günden bugüne Türkiye'deki en belirgin fark ne?
"Ben anlamıyorum" diye söze girdi Prof. Sancar;
- Ben Türk'üm. İftihar ediyorum. Eskiden, Türkiye'de yaşarken kimimiz solcuyduk, kimimiz sağcıydık ama herkes milliyetçiydi. Bana röportajlarda Türkiye'yi sorduklarında "memleketimi seviyorum" dediğim için "kahraman" yapıyorlar beni. Bunu anlamıyorum. Memleketini herkes sever. Kahramanlık mı bu?..
Alın benden de o kadar Hocam! Ben de anlamıyorum;
Sadece "vatanını seven bir bilim adamı" olduğunuz için siz değil, mesela "çalmayan bir siyasetçi hırsızlık yapmıyor" diye övülür oldu ülkemizde. "Yalan söylemeyen" doğru söylüyor diye, "yalakalık yapmayan" dosdoğru duruyor diye, hukukçuyu hukuku savunduğu için gözlerimize, kulaklarımıza inanmıyoruz, yere göğe sığdıramıyoruz, gazeteciyi "haber verdiği" için şövalye ilan ediyoruz filan... "Haber verdiği için" ya, herhangi bir üstünlüğünden, fark yaratan niteliğinden, herkese nasip olmayan bir yeteneğinden ötürü değil, sadece işini yaptığı için yani; yapması gerekeni...
Zaten olması gerekenin "erdem" sayıldığı bir ülke artık burası. Ve böyle bir ülkede anlamak çok zor olmamakla beraber yine de sığdıramıyorum içime, sessiz çığlıklar kopuyor yüreğimde (sesli olsa ne olacak, üç maymunlar cehenneminde kim duyacak):
- Daha dün binlerce öğretmenine "okulları terk" mesajı yollayan bir devlet bugün nasıl oluyor da sizin kişisel azim ve gayretlerinizin sonucu olan başarılarınızdan pay çıkarabiliyor mesela kendine? Hepimizi geçtim, ellerinde yarım yamalak toplanmış valizleri, sokağa çıkma izni sona ermeden otogarlara koşan o gencecik öğretmenlerden de mi utanmıyorlar; sorsan "Kardelen" edebiyatı döşelerler, ille de gözyaşları eşliğinde... Daha mesleklerin başındayken çoğu, bütün tehdit ve tehlikesine rağmen, günü geldiğinde devletin askerini, polisini kışlaya/karakola hapsettiği o terör bölgesine gittiler işte kalemden başka hiçbir silahları olmadığı halde... Dursana arkasında!
- Güneydoğu'da "devlet"in vücut bulmuş hali olan kamu çalışanlarını izne çıkararak aslında bizzat devleti süresiz izne çıkarıp da, sonra buldukları ilk kürsüde dünya devlerine posta koyan cesur ve kudretli ülke pozu kesen yöneticilerimizi anlamıyorum mesela!
- Ölümü göre göre sıtmaya razı olur gibi, sanki çok bir şey başarmışçasına "rutin"le böbürlenmelerine de alıştık da ya başımız önde dolaşmamıza, insan içine çıkamamamıza, kendimizi anlatamamamıza sebep olan o başarısızlık destanları(!) Başarısızlığı bile "ama bu koşullarda bunu başarmak da önemli" diye kutsamaları...
Belki bir sonraki keşfinizle milli derdimize derman olursunuz Hocam;
Bu yaşadığımız neyin kafası?
Yok mudur bir panzehiri filan?