Kürt sorunu: Kellim kellim layenfa
“Kellim kellim layenfa”; söylüyorum, söylüyorum, ama bir faydası olmuyor...
1991’de Süleyman Demirel, böyle demişti de uzun süre kamuoyunda “kel” edebiyatına vesile olmuştu. Deyimin, aslında kelle melle ilgisi yok; fakat politikacıların, medyanın, özellikle “Kürt Sorunu” konusunda, havanda su dövmelerini, abesle iştigal etmelerini, “lafı güzafla” -“olmayacak dualara âmin” demelerini özetliyor!
Neredeyse bir asırlık geçmişi olan, son otuz yılda da PKK terörüyle azan bu konuda -Kürt-Güneydoğu sorunu hususunda- söylenmedik söz, yazılmamış şey kalmadı. Son günlerde sanki yeni uyanmış gibi, bu sorunun -terörün- şiddetin nasıl bitirileceği tartışılıyor! Bazıları, bölücülerle, TC Devletini eşit düzeye, PKK teröristleriyle TSK’yı, aynı derecede suçlu konuma getirdiler! Bu bağlamda da, artık Türkiye’de, kurulu düzeni, TC’nin üniter ulus devlet olması, tartışılmaktan öte, yıkılmak isteniyor. Kürtlere özerklik verilmesi de artık, vacip olmuş gibi...
Kaç gündür, bu konuda yazıları ve TV kanallarında söylenenleri, hayretle dinliyor, ibretle okuyorum. “Sorunu” çözmek için neler neler önerilmiyor ki. Geçen akşam Başbakan Yardancısı Cemil Çiçek’i dinledik. O da “açılımı” pek savunamadı ama bu kafileye katıldı! Genel af çıkarılması, APO’nun kullanılması, PKK ile masaya oturmak, ana dilde eğitim, iş, aş, vb.. Ağırlık; hep Kürtlere yapılan haksızlıklar, kültürel haklarının inkâr edilmesi, ekonomik, sosyal ve ne demekse psikolojik sebepler! Şimdi Cumhurbaşkanının bu konuları masaya yatırmak için bir “açılım” yapması bekleniyor. Erdoğan’ın “açılımından ne hayır geldiyse, bu açılımın” da akıbeti, şimdiden mâlum!
Bu konuda ahkâm kesenler hep Türklerin Türk Devletinin yaptıklarından şikâyetçiler ama Kürt bölücülerinin yaptıklarından, hatta PKK’dan bile pek şikâyetçi değiller. Suçlu ceberut devlet ve “azgın” Türk ordusu!
Bu, TV programlarından birine katılıp sormak isterdim; hırsızların hiç mi suçları yok? Ve bütün öneriler uygulansa, Kürtlerin bütün istedikleri verilse, terör sureta dursa da TC Devleti bildiğimiz anlamda kalacak mı diye! Ben de galiba, çok safım; “kalmasını” isteyen kim... Ordu “Ergenekon kapsamında”, bu kadar yıpratılmışken ve “Kürdistan Devleti” fiilen tanınmışken ve de “Büyük Kürdistan’a”, emin ve AB ile “uygun adımlarla” ilerlerken, bu devleti içeriden ve dışarıdan yıkmak isteyenler hiç dururlar mı?
Ben, naçizane yıllardır, bir Kürt sorunu değil, “Büyük Kürdistan” sorunu ve bununla sarmal PKK terörü sorunu olduğunu tarihi ve güncel boyutlarıyla anlatmaya çalışıyorum ama “Kellim kellim layenfa” “hiç faydası olmuyor”...
Sorunun bam teli
Kısacası Türkler, Türk devletleri Kürtlere düşman olmamışlar ama Kürtler maalesef, Türk devletleri ve Türkler için hep sorun olmuşlardır! “Sorun”, Kürt başkaldırılarının sebebi, başından beri, aş-iş, ana dilde eğitim, kimlik, kültür ve saire haklarının inkâr edilmesi değildi... Bunlar bahaneler! Kimse, Cumhuriyet dönemindeki 28 Kürt isyanının, Kürtlerin aşağılanmasından dolayı çıktığını iddia edemez ve irtica- yabancı devlet tahriklerini, inkâr edemez. Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de Kürtler, “sen Kürtsün” diye hor görülmemiş ve ne siyasette, ne de ticarette -Amerika’da zencilere yapıldığı gibi- engellenmemişler ayrı tutulmamışlardır. Kürtlerle Türkler birlikte savaştıkları gibi biri birleriyle akraba olmuşlar. Bakan, Başbakan, general, milyarder olmuşlardır! Bu da, eğer hata ise, Kürtleri, bu millete entegre etmeye çalışmamız sayesindedir. Şimdi “açılım” adına dağlardan sildikleri, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm diyene” ibaresi de, bu çabanın ifadesidir... Ve TC Devleti, Doğuya oradan aldığından çok fazlasını vermiştir.
Yetti!
Artık, bütün bu sözlerin de bittiği yerde, son noktada, zurnanın son deliliğinde, “zırt” dedikleri yerdeyiz...
Ve bu son noktada açıkça söylüyorum: Beni Kürtlerin “hakları” vb.. artık ilgilendirmiyor. Ben TC devletinin varoluşu ve “bütün Türklerin hakları” için, mücadele ediyorum.
Bu sorunu güncel ve tarihi boyutlarıyla doğru teşhis etmeliyiz ve ayrıntılarla, “açılımlarla” havanda su dövmekten, vazgeçmeliyiz! Ağrı kesicilerle pansumanla, tedavi zamanı geçmiştir. Bu müzmin hastalık, TC’yi bitirmeden, “kimyasal tedavi” değil, “radikal cerrahiyle” sona erdirmelidir. Yoksa sonunda “operasyon başarılı oldu, ama TC sizlere ömür” derler!
NOT:Bu yazı Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Uğur Dündar’a söylediklerini dinlemeden önce yazılmıştır.