"Kurşunlu Camii", "Fatih Camii" kadar kutsal değil mi?
Ankara'dan İbrahim Dumanay, Sur'daki Kurşunlu Camii'nin yakılması olayının çağrıştırdıklarını paylaşmış, bu haftanın ilk "sizden geleni" olsun; aktaralım:
"... Ocak 2010 tarihinde, bir "paçavra"nın manşetinde "Fatih Camii'nin bombalanacağı" haberi vardı. Haber ülkemin "demokrat", "muhafazakar" "dindar" "mütedeyyin" insanlarını dehşete düşürmüştü. Zira, "dinsiz", "din düşmanı", "darbeci" ordu, "Çarşaf, Sakal Suga ve Oraj" adıyla, Birinci Ordu Komutanlığı'nın öncülüğünde eylem planlarını yürürlüğe koyacak, bu kapsamda "cami bombalayacaktı"...
Allah'tan, demokrasimizin koruyucusu ve kollayıcısı "özgür ve bağımsız" basınımız vardı da, böyle bir "korkunç plan" uygulanamadı...
Bunun üzerine, günlerce, aylarca operasyonlar, sahte bilgi ve belgeler, haksız ve hukuksuz uygulamalar, alçakça saldırılar, iftiralarla büyük bir çoğunluğu TSK mensuplarının oluşturduğu binlerce insanın hayatı karartıldı. Fazla ayrıntıya girmeye gerek yok, artık neyin doğru, neyin yalan olduğunu bilmeyen kalmadı...
İFTİRA KOROSU KURULMUŞTU
Bu arada, hükümetimizin değerli başkan ve üyeleri, buldukları her fırsatta, ordunun ne kadar "din düşmanı" olduğunu, kendilerinin ne kadar "muhafazakar ve demokrat" olduklarını, ne kadar "dindar ve Müslüman" olduklarını, "darbeyi nasıl savuşturduklarını"; yalnızca kendilerine uygulanan algı operasyonlarına ve propaganda bombardımanlarına maruz kalıp yalnızca gördüklerine ve duyduklarına inanan halka bağıra bağıra anlatıyorlardı.
"Cami bombalama" hayali eylemi, yıllarca TSK'nın üzerinde yapışık bir iftira olarak kaldı ve biraz da kendisini savunmakta zayıf kalması ve sesini yeterince duyuramaması nedeniyle, o haberin iftira olduğunu "kumpas" ortaya çıkıncaya kadar kamuoyuna anlatamadı...
Oysa, bugün bırakın bir yalanı, "eylem"in ta kendisi gözlerimizin önünde yaşanıyor. Bir tarihi eser, bir "cami" cayır cayır yanıyor...
Şimdi bakıyorum da, basında bir-iki cılız çıkış dışında "caminin yanması" bırakın manşeti, üçüncü sayfada bile zor haber oluyor. Televizyon haberlerinde, "mobese kameraları"na yansıyan "trafik kazaları" haberleri kadar bile değer bulmuyor.
SUS PUS OLDULAR
Hele "cami bombalanacaktı" haberine heyecanla, aşkla tepki gösteren, protesto eden, buldukları her fırsat ve platformda ordumuzun ne kadar "din düşmanı" olduğunu haykıran "muhafazakar demokrat" "köşe yazarları", "havuz gazetecileri", "siyasetçiler", "yandaşlar", "özel görevliler", "yetmez ama evetçiler", "eski hukukçular", "türbanlı bacılar" ve "sarıklı, sakallı delikanlılar"dan; "caminin yakılması olayında" bir tanesinin bile sesini duyamamak çok ilginç...
Oysa yerin, göğün inletilmesi, kıyametin koparılması gerekmez miydi? Caminin adı "Fatih" olunca ve iftiranın öznesinde "TSK" olunca söylemedik söz bırakmayanlar, "Kurşunlu Camii"nin "PKK" tarafından yakılmasında dillerini yutmuşlardı.
Yoksa özellikle mi seslerini çıkarmıyorlar...
Yönettikleri ülkenin "yönetemedikleri bölgesi"nde, bir terör örgütü karşısındaki "acziyetleri"nin ortaya çıkmasından mı korkuluyor?
Bir devlet kurumu olan TSK'nın cami bombalaması yalanına inanan sevgili halkımız terör örgütünün gerçek "cami yakması" haberine inanmıyor mu?
"Caminin yakılması" haberi, magazin meraklısı halkımız tarafından , "bombalanacaktı" haberinden daha mı az magazinel bulundu?
Hele iki yüzlü "muhafazakar demokrat" siyasetçilerimizin "ahlaksız suskunluğu"na ne demeli? "Gözü yaşlı, merhamet timsali" "sahte "suikast haberi"nin ahlaksız getirisini aylarca, yıllarca kullanıp, her şey ortaya çıkınca büyük bir pişkinlikle "zaten inanmadığını" söyleyen parti büyüğünün ne düşündüğünü bilmeye hakkımız yok mu?
Yandaş, havuz, yancı, göbeğinden bağlı "tarafsız ve bağımsız" basınımız bir manşet atmayı bile çok gördü "caminin yakılmasına"...
Ve sevgili halkımız... Ordusunun "cami bombalayacağına" hiç sorgulamadan, yürekten inanan halkımız, terör örgütünden korkusundan olsa gerek "cami yakılmasına" çıt bile çıkarmadı...
(...) Umarım haklı çıkmam, ama ne yazık ki, bir sonraki günümüz, bugünden daha iyi olmayacak..."
*
DAHA NE DESİN!
Günün sorusu gazeteci Müyesser Yıldız'dan:
"Türkiye'nin üyesi olduğu NATO'nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, IŞİD'e karşı savaşmak üzere Suriye'ye asker göndermeyeceklerini tekrarlarken, aynen şu ifadeyi kullandı:
"Bu savaşı Müslümanlar için yürütemeyeceğiz."
Adam daha ne söylesin; "Biz Haçlı ordusuyuz" mu desin?
Sorum yöneticilerimize:
Başımız her sıkıştığında kimlerin kucağına koştuğunuzun, kimlere topraklarımızı çiğnettiğinizin farkında mısınız?"
*
"Adam gibi adam"lar direniyor
"Sürgün" yemiş kamu çalışanlarından adını vermeyeyim; K.Ş. iktidar baskısına ve bu baskıya karşı sırtını dayayacak bir dağ, duvar bulamamasına rağmen, "ne pahasına olursa olsun direnmeyi" seçenlerden...
Geçenlerde yine bir okurumuzun milliyetçi sendikaların yaşadığı çıkmazı aktaran satırları vardı ya ona atfen yazmış:
"Aba merhaba, nasılsınız?
Aba dedim diye hemen kızmayın Yeniçağ'da sizin yazılarınızı okuya okuya bizim evin büyük kızı oldunuz.Gerçi ben 83 doğumluyum ister misiniz yaşıt olalım?
Geçenlerde bir yazınız çıkmıştı biz Türk Milliyetçilerini ne kollayacak-koruyacak, ne de haklı olduğumuz durumlarda bile hakkını savunabilecek bir bürokrasi kadromuzun kalmadığına, bunun ötesinde cılız da olsa var olan siyasi idarenin de bu bürokrasinin Türkçüsüzleştirilmesi sürecinde önleyici bir faaliyeti olmadığına dair...
İşte tam da bu bahsettiğiniz halin azizliğine uğramış biriyim ben de... Ceza, sürgün,hem de seçimin ertesi günü...Sudan bir bahaneyle...Ama olsun be aba zaten bunları göze almasak başka yerlerde başka hesapların peşinde olurduk...Milletim de milletim diye ortalarda gezmezdik ki...
...Ne olursa olsun ne kadar üstümüze gelirlerse gelsinler Türk'üz, Türkçüyüz ama onun da ötesinde adam gibi adamız biz aba..."
*
İyi ki AKP var(!)
"İyi şeyler oluyor" rumuzlu okurumuz AKP'ye müteşekkir!
Neden mi?
Özal'ın ömrünün vefa etmediklerini yapıp Türkiye'yi "Kıbrıs yükü"nden kurtardığı için!
Trajik bir ironi tabii... Ama paylaşalım ki "Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi"nin ne anlama geldiğine kafa yorma ihtiyacı duyulmasına vesile olur belki!