"Kurban" veriyoruz(!)
Son yıllarda gerek siyasi tartışmalar, kürsü konuşmalarında, gerek gazete sayfalarında, gerek eş-dost meclislerinde en sık başvurduğumuz girizgâhlardan biri;
- Bu olayların binde biri başka bir ülkede olsa...
- Başka bir ülkenin bin yılda yaşamayacağı felaketleri bir günde yaşıyoruz...
- Ve...
Ve "hiçbir şey olmuyormuş gibi" yaşamaya devam edebiliyoruz!
Ve inanın bu hal, sağduyu, soğukkanlılık yahut toplumca ulaşılmış bir tür "erme"nin filan işareti değil.
***
20'li yaşlarındaki yüzlerce gencin, birkaç ay içinde her güne bölünerek katledilmiş/katledilmeye devam ediyor olmasının, "köpeğin insanı ısırması" sıradanlığında algılanıyor olmasının tek bir açıklaması olabilir;
İnsanlar çıldırmış olmalı!
Evet PKK'lı teröristler kudurmuş olabilirler ve fakat yeryüzünde bizden başka "kudurmuş"u insan etiyle, insan kanıyla, evlat canıyla besleyen başka bir tane ülke var mıdır dersiniz? Toplumlar, topluluklar, kabileler hatta; tarihin hiçbir döneminde "tanrı" saydıkları güçlere vermemişlerdir bunca kurbanı!
PKK tanrınız mı ki "kurban verip" bir "ibadet"i yerine getirmişçesine huzur içinde geçiriyorsunuz günlerinizi?
PKK tanrınız mı ki ona "kurban" verdiğiniz günleri "bayram" neşesiyle şenlendirebiliyorsunuz; bu vatana şehit vermiş ailelerinin de evlerinde açık olma ihtimali bulunan televizyon ekranlarından "çal" deyip, mecaz değil, gerçekten de "göbek atarak"?
Normal değil, hiç normal değil bu.
Zaman zaman "hepimiz"in bir şey olası geliyor ya; olduk galiba sonunda. Hastayız!
Kimse kusura bakmasın, "hepimiz ruh hastasıyız"!
"Tüh, tüh", "vah, vah" demek için bile saat başına düşen şehit sayısı eşikleri oluşabilmişse vicdanlarımızda, her "1" şehit, hepimizin çocuğu ölmüş gibi, kardeşi ölmüş gibi, ağabeyi ölmüş gibi, babası, amcası, dayısı, kocası, nişanlısı ölmüş gibi hissettiremiyorsa, bu "refleks" için bile bünyelerde artık bir "tartı" oluşmuşsa;
Hepimiz klinik vakayız!
***
Hiç çabasız, düşünmeden, plansız, programsız gelişmesi gereken en doğal, en olağan tepkileri bile vermez, veremez hale gelmiş bu beden kalabalığı "insanlığı" laboratuvar ortamında ciddi anlamda incelemeli ve sonrasında da -varsa eğer şifası- tedaviye tabi tutulmalı bana göre.
İleri duyarsız toplumsal yapımız ortadayken "mübalağa" diyeniniz yoktur herhalde...
***
Bu sebepten dolayı bilim insanlarına sesleniyorum;
Sizler, belli ki insanlığın korkularını, kaygılarını yenebilmesi için keşfettiniz "sistematik duyarsızlaştırma"yı. Ve evet, başardınız. Korkusu, kaygısı veya onu rahatsız eden her ne ise, aşırı dozda maruz bırakarak, sıradanlaştırarak yani, yenmesini başardınız "hasta"larınızın birçok korkusunu.
Ama insanlığın evrensel, millî bir takım korku, kaygı, hassasiyet eşiklerine de ihtiyacı yok mu? En basiti, bir milletin, bir tehdit karşısında devletini kaybetme korkusuna kapılıyor olması ve bu kaygıyla o tehdidi bertaraf için ortak millî duruş, tavır, konum alıyor olması gerekmez mi mesela?
Şehit haberi dinlerken aynı anda elleri titremeden gözüne kalem çeken, boğazı düğümlenmeden yediği yemeğe devam eden, televizyondan yükselen feryatlara rağmen ortamı kahkahalarıyla şenlendirebilen; "hayatın olağan akışı"na uygun davranabilen bir tür oluştu bu sistematik duyarsızlaştırmanın -biliyorsunuz hazmettire hazmettire meselesi- daniskasına maruz kalan canım ülkemde.
Madem, sizin insaniyet namına bulduğunuz "teknik", iktidarlarının ali menfaatlerinden ötesini düşünmeyen idarecilerin elinde, kitlesel hastalıklara yol açan bir psikolojik operasyon silahına dönüştü, yalvarıyorum bu silahın işlemeyeceği, kalkan işlevi görecek yeni bir "duygu" nasıl oluşturulur ona kafa yorun;
Bir toplumu şu kanıksamışlık düzeyinden alıp da normal insani değerlerine kavuşturmayı başaran bir araştırma Nobel bile alır valla!