Kurbağa benzetmesi doğru değildir
Kurbağa benzetmesi, psikolojik harekât ile toplumların etki altına alınabildiğini, millî direnç ve kimliğin yok edilebildiğini ispat etmek amacıyla, son zamanlarda, çok sık kullanılan bir benzetmedir. İddiaya göre kurbağa yüz derecede kaynamakta olan bir suya atılırsa anî bir refleks göstererek sıçrar ve kendisini kurtarırmış. Oysa soğuk suya atılıp su yavaş yavaş ısıtılırsa, kurbağa bir şeyin farkına varmaz ve haşlanıp gidermiş. Toplumlar da böyle imiş. Onların da kimliklerini oluşturan unsurlar yavaş yavaş yıpratılırsa, bir takım şeylere yavaş yavaş alıştırılırlarsa sonunda yok olup giderlermiş.
Kurbağa için söylenenin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ancak doğru olsa bile benzetme yanlıştır. Mantıkta bu tür benzetmelere analoji hatası adı verilir. Analoji, bir akıl yürütme biçimidir ve bütün bilimlerde kullanılır. İki farklı şeyin biçim, görünüş, işlev bakımından benzer oluşlarından hareketle bir takım sonuçlara ulaşmaya analoji denir; ancak analoji bazı fikirler vermekle birlikte kesin bilimsel sonuçlara ulaştıran bir yöntem değildir. Söz gelişi kuşun da kelebeğin de kanadı var ve kanatlar onları uçurmaya yarar şeklindeki bir akıl yürütmeyle ikisinin aynı kökenden geldiğini ileri süremeyiz. Analoji, kesin sonuçlara ulaşmak için değil bir öğretim yöntemi olarak kullanılırsa faydalı olabilir.
Kurbağa benzetmesinde ise kurbağayı yavaş yavaş alıştırmakla toplumu yavaş yavaş alıştırmanın ötesinde bir benzerlik yoktur. Kurbağa, düşünce yeteneği olmayan, içgüdü ve refleksleriyle hareket eden bir hayvandır. Toplum ise düşünce yeteneğine sahip fertlerden oluşan sosyal bir yapıdır. En önemlisi kurbağanın içgüdü ve refleksleri, bütün vücudu birlikte hareket ettirir. Toplumu meydana getiren fertler ve toplumun altındaki çeşitli gruplar ise neredeyse hiçbir zaman birlikte hareket etmezler. Bu benzetmenin toplumu uyarmak için kullanılması faydalı olabilir. Ancak konuştuğum birçok insan bunu, kesin bir gerçekmiş gibi kabul etmekte ve ülkemizin artık kurtulamayacağı gibi bir sonuca ulaşmaktadır. Bence asıl felaket ise bütün fertlerin böyle bir sonuca ulaşmasıdır. Bütün fertleri umutsuz olan bir toplumun kurtulması ihtimali çok zayıftır.
Şimdi Türk toplumuna bakalım. Türk milleti üzerinde çeşitli merkezler tarafından psikolojik harekât uygulandığı bence muhakkaktır. Türk toplumu, yirmi yıl önce asla konuşmadığı konuları bugün konuşmakta ve tartışmaktadır. Türkiye’yi bölmek isteyenler en son niyetlerini; federasyon, bölünme, devlete ortak olma gibi niyetlerini açıkça ifade etmektedirler. Durum vahimdir; vahimden de daha vahimdir.
Ancak toplum, kurbağanın vücuduna benzemediği için, yukarıdaki vahim duruma itiraz eden, tepki koyan birçok, insan, grup, yazar çizer, basın ve yayın kuruluşu vardır. Elbette bir toplumu tehdit eden tehlikelere karşı en uyanık olması gereken kesimler kendilerine milliyetçi diyen kesimlerdir. Geçmişte Türk milliyetçileri bu uyanıklığı göstermişler ve birkaç defa görevlerini en ağır şartlarda yerine getirmek zorunda kalmışlardır. Bugün kendini milliyetçi olarak niteleyen birçok insan ve grupta aynı uyanıklık ve tepkiyi göremiyoruz. Hatta tehlikeyi doğuran unsurlarla birlikte hareket ettiklerine dahi şahit olabiliyoruz. Tabii onlar kendilerini milliyetçi olarak niteleseler de artık milliyetçi olarak kabul edilmeleri mümkün değildir. Ancak toplum tehlikeye düşünce, toplumun her kesiminden tepkiler yükselir. Nitekim yükselmektedir de. Tehlike somutlaştıkça milliyetçilikleri kaybolmuş olanların da yeniden uyanacaklarına şüphe yoktur.
Bir olumlu nokta daha var. İki grup da çok erken harekete geçmiştir. Türkiye’yi düşürebilecekleri, ele geçirebilecekleri zannına çok erken kapılmışlardır. Kurbağa benzetmesine başvurursak, suyu yavaş yavaş ısıtmak yerine birden kaynatmak hevesine kapılmışlardır. Bu erken hayal, hiç şüphesiz onların başarısızlıklarının sebebi olacaktır.
Erken öten horozun başını keserler.