Kur’an’sız İslam ve Abdestsiz Namaza Durmak
Başlığımdaki “ve” bağlacı, iki kitabın ismini ayırmakta... Bu kitapların yazarı Burak Kılıçaslan, yayınevi de Togan.
İki kitabı birlikte mercek altına alacağım.
Bu kitaplarda iki öge ağırlıkta: Devlet Bahçeli’ye takdir ve övgü, yanlış din algısına eleştiri...
Yazar, “dincilik” ve “yobazlık” gibi sıfatları ağzına almaksızın Kur’an ayetleriyle yanlış din algısına ve din sömürüsüne karşı çıkmaya çalışıyor. Tam burada şunu ifade etmek istiyorum. Dinî konuları iki yöntemle tartışabilirsiniz; birincisi dini, dinin içinden tartışmak ki, yazar da bunu yapıyor. Bu yol kadim bir yoldur ve çok denendi ülkemizde, fayda vermiyor, ikinci yolu denemek gerek, o da, dini, dinin dışına çıkarak (din’den çıkarak değil, onu yapanların özgürlüğünü de savunuruz ama onlardan değilizdir) tartışmak. Nasıl mı? Hikmetle, akıl yürütmelerle, edebiyatla, sanatla, felsefeyle ve tabii ki bilimle...
Daha açığını demek için Mevlânâ’dan yardım istemek gerekir. Bakın ne diyor: “Biz Kur’an’ın özünü aldık; postunu ve kabuğunu da köpeklerin önüne atarız.”
Ve Muhammed İkbal’ce seslenmek insanlara ham sofuların inadına: “Senin kandilin senin gönlündür, sen kendi kendine aydınlıksın.”
İşte bu... Bu minval üzre gitmek gerek...
Burak Kardeşim’in izlediği yöntemde bunlar yok ya da devede kulak misali... Sanata, edebiyata, bilime dalmak, buralardan farklı gözlükler edinerek çoklu ve eleştirel bakmak, yeni ufukları göstermek gerek.
Bu eksiklikleri dedik ya, Burak Kardeşimin fazlalıkları da var, onları da diyelim. Sözgelimi “salâ”nın İslam’ın ilk dönemlerinde olmadığını, Mısır’da icat edilmiş ve yerleşmiş bir uygulama olduğunu ve ülkemizde salâ’nın Türkçe anlamının bilinmediğine dikkat çekiyor ve anlamını veriyor. Buraya kadar takdir ve alkış... Ancak “Sela” yazmış Burak Beğ, sela; “çocuğun ana karnında iken içinde bulunduğu ince deri” demektir, doğrusu salâ’dır.
Bir diğer fazlalık, Yazarımız, dört mezhebin değişik konular hakkındaki çelişkili yaklaşımlarına dört sayfalık karşılaştırmalı örmekler vermiş ki, herkesçe bilinmeli bunlar. İki örnek verelim bunlara; sözgelimi abdestin farzlarına hanefiler 4, malikiler 7, şafiiler 6, hanbeliler 7 diyorlar. Bir kadının hâkimlik yapması caiz midir sorusuna, yalnızca Hanefi Mezhebi evet diyor.
Gelelim Devlet Bahçeli’ye. Bahçeli, genel başkan olarak sahne-i siyasete çıktı çıkalı, övmüşümdür de, yermişimdir de. Onun için de bir itirafta bulundum ve “Devlet Bahçeli benim en büyük çelişkimdir” dedim bir tarihte. Fakat artık o çelişkilerden arındım, Bahçeli hakkındaki kanım, ileri derecede olumsuzluktur. Bu nedenle Burak Kardeşimin düşüncesine, yaklaşımına saygı duymakla birlikte Bahçeli bağlamında yazdıklarının, akçalı işlerdeki dürüstlüğü dışındakilere katılmıyorum.
Kitaplardan birinin önsözünü Şükrü Alnıaçık yazmış, takanı daha hoş ve çekici gösteren altın iğneli bir kravat gibi durmuş bu kitabın üstünde.
Evet, bağlayalım sözü: Nazım Hikmet; “Davası olan kitap, kavgası olan kitap demektir. Kavgasız kitap hareketsiz kitaptır, hareketsiz kitap ise ölüdür” der, davası ve kavgası olana kitaplar yazdığınız için, yukarıdaki eleştirilerimi mahfuz tutarak kutluyorum sizi... Derinleşmenizi diliyorum... Azerbaycan deyimiyle “yahşı yol” diliyorum size...