"Kumpas"tan yargılanan yok

Dün, Türk Ordusu'nun en parlak subaylarına, kuvvet komutanlarına, geleceğin kuvvet komutanları ve dahi genelkurmay başkanlarına, velhasıl ordunun ve garantörü olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğine ağırlaştırılmış müebbetler, hapis cezaları yağdırılan Balyoz Davası'nın, Silivri'deki o kirli karar gününün yıldönümüydü.

Balyoz soruşturmasını yürütenlerin...

Balyoz iddianamelerini yazanların...

Balyoz yargılamasını yapanların...

-Kaçırılanlar dışındaki- Tamamına yakını "FETÖ'yle irtibatlı" oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı; düne kadar çoğu tutukluydu.

Ve fakat...

Son birkaç ay içinde "kumpasçılar"ın birer birer tahliye edilmeleri yetmiyormuş gibi, hâlâ kumpastaki rollerinden, suç ortaklıklarından dolayı suçlanmış değil hiçbiri...

Günün anlam ve önemine binaen not düşmeden edemedim:

Ne iş?

***

SORU-YORUM

FETÖ operasyonları kapsamında tutuklanan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan gazeteci Nazlı Ilıcak, İstinaf Mahkemesi'ndeki savunmasında, "Cemaatin terör örgütü olduğunu 15 Temmuz'dan sonra anladım. Güler yüz, tatlı kelam... Dini faaliyetleri beni cezp etti... Aldandığımı itiraf ediyorum" demiş.

Yargının elinde bir tür "aldanmametre" mi var?

Cemaatin "terör örgütü" olduğunu 17/25'ten sonra anlayan "aldanmış"ların aldanmışlığını kabul ediyor da, 15 Temmuz'dan sonra anlayan "aldanmış"ların aldanmışlığını niye kabul etmiyor?

"Aldanmış"ların tasnifinde de "benden olan/olmayan" ayırımı mı var?

***

Hooop, orada dur Nazlı Hanım

Nazlı Ilıcak'ın en büyük sorunu "ders almaması"!

Gerçeği fazla kolay inkâr edebilmesi... Ya da "gerçek"le hiç ilgilenmemesi, verdiği bilgiyi teyit etmemesi...

Ki bu yazdıklarımın tamamı "iyi niyetli".

Zira, iyi niyeti devreden çıkarıp nötr baksam "alenen yalan söylüyor" filan demem gerekecek!

***

Ilıcak, İstinaf Mahkemesi'ndeki savunmasında diyor ki;

"Mağdur görünmek istemem fakat gerçekten çok yoruldum. 74 yaşındayım 2 soğuk kışı cezaevinde geçirdim. Cumhuriyet tarihinde 2 yıldan fazla cezaevinde kalan gazeteci yok. Kendime bakamadığımı görüyorum. İşkence yok ama manevi işkence var."

***

Diğer söylediklerine hiç itirazım yok; kolay değil. Dayanılır değil. Hele onun yaşında, onun konforundan sonra cezaevi katlanılır şey değil; yorulmuştur. İyi bile dayandı.

Doğrudur; manevi işkence altında hissediyordur.

Ilıcak'ların alkış tuttuğu Ergenekon kumpasıyla cezaevine giren gazetecilerin, askerlerin anılarının tamamını okudum, benim diyen psikolojik savaş ustası dayanamaz o ortama.

Ama bir ifadesine çok net itiraz ediyorum:

"Cumhuriyet tarihinde 2 yıldan fazla cezaevinde kalan gazeteci yok" ne demek?

Ayıp.

Bütün Cumhuriyet tarihini taramadım; fazlası da vardır ama ben sadece Ilıcak'ın bizatihi çok yakından takip ettiği, kimlerin gözaltına alınıp, kimlerin tutuklanacağına kadar birçok bilgiyi mahkemeden önce ilan edecek kadar vakıf olduğu Ergenekon kumpasından üç örneği hatırlatmakla yetineceğim:

Mustafa Balbay, cezaevinde 4 yıl 9 ay kaldı.

Tuncay Özkan, cezaevinde 5,5 yıl kaldı.

Hikmet Çiçek, cezaevinde 6 yıl kaldı.

Ilıcak, bu insanları gazeteciden saymıyor mu?

***

"Tahammül rüşveti"

Enis Berberoğlu'nun "kesinleşen cezasını milletvekilliğinin bitiminde çekmek üzere" şeklindeki garabet tahliyesini, "Yeni Ekonomi Programı"nın en önemli maddesi varsayan, bunun Osman Kavala'larla, Nazlı Ilıcak'larla devamının geleceğini savunan Ertuğrul Özkök, gerekçe olarak da bu tür bir ekonomik programın ancak "demokratik açılım" eşliğinde uygulanabileceğini ileri sürüyordu dün.

Gerçekten "hukuk devleti" olmanın bütün gereklerinin yerine getirildiği, "adalet"in herkes tarafından ve "herkes için" işletildiği, vicdanın çürümeye terk edildiği sandıktan gün ışığına çıkarıldığı bir süreç başlamış olsa, "bu kış Türkiye'ye demokrasi gelecek" diye hepimiz destekleyelim de...

Ne "demokratik açılım"ı...

Olsa olsa "tahammül rüşveti" olur, YEP tedbirleri öncesi iklimi yumuşatma, dikenleri törpüleme girişiminin adı.

***

Tasarrufla da itibar olur

Andres Manuel Lopez Obrador...

İki ay önce Meksika Devlet Başkanı seçildi.

Obrador'un en önemli seçim vaatlerinden biri "devlet yönetiminde tasarruf"a gitmekti; keza bugüne kadarki seyahatlerini tarifeli uçakla yapmayı tercih etti.

Önceki gün, yine tarifeli uçakla seyahat edecekken, hava muhalefeti dolayısıyla üç saat uçakta beklemek zorunda kalınca, "lüks başkanlık uçağı"nı satmak konusundaki kararının değişip değişmediği soruldu.

Cevabı:

"Bu kadar yoksulluğun olduğu bir ülkede lüks bir uçağa binmekten utanırım. Artık bu kadar saçmalık yeter. Kibirli davranan siyasetçilerin iktidarı uzun sürmez..."

Yorum, gazeteci Alican Uludağ'ın:

"İtibardan tasarruf olmaz" da diyebilirdi.

Demediği gibi Obrador, "tasarruf"la da itibar kazanılabileceğini gösterdi.

Orada yüzü kızaran biri var mı?

Yoksa kibirleri buna bile engel mi?

Yazarın Diğer Yazıları