Kükremeyi bırakınız, ne yaptınız, onu söyleyiniz!
Eksen kayma iddialarına cevap verip duruyorsunuz; asıl soruyu kaçırıyorsunuz. Gerçek soru şudur: “Ne yaptınız?” Evet ne yaptınız, buna cevap veriniz. Yardım malzemesini ulaştıramadınız; dokuz kayıp verdiniz. Buna karşı ne yaptınız? “Tutsakları geri aldık” mı diyorsunuz? Dokuz adamınızı öldürüyorlar, esir aldıklarını da geri veriyorlar. Siz buna başarı mı diyorsunuz yoksa? Üstelik yapmak istediğinizi de yapamamışsınız, yardım malzemelerini ulaştıramamışsınız. Böyle başarı dünyanın neresinde görülmüş?
Yaptığınız ne? Elçiliklerin, konsoloslukların etrafında, meydanlarda yeşil bayraklarınızla, yeşil yazılı pankartlarınızla toplanıyorsunuz; “Allahu ekber” diye bağırıyorsunuz. Düşmanın üzerine “Allahu ekber” diye hücum ederek “şan alıp can veren” atalarınızın ruhları bundan “sürur” mu duyuyor, “muazzep” mi oluyor acaba?
Başka ne yapıyorsunuz? Arslanlar gibi kükrüyorsunuz; Karadeniz’in dalgaları gibi kabarıyorsunuz. Vallahi arslanlar utançlarından, mağaralarından çıkamaz oldu. Diyorlar ki “bu Türklerin ataları on birinci asırda Divanü Lügati’t-Türk diye bir kitap yazmıştı. Orada aslan gibi kükremenin ne olduğunu çok güzel anlatıyorlardı.” Sonra da kitaptaki o dörtlüğü hatırlayıp “vah vah” diyorlar; “Öfkem gelip uğradım / Aslanlayu (aslan gibi) kükredim / Alplar başın doğradım / İmdi beni kim tutar?” şiirini düşünüp “bunların ataları düşmanların başını doğramadan aslan gibi kükredim, demiyorlardı; bugünkülere ne oldu böyle? Vallahi aslanlığın da, kükremenin de kıymeti kalmadı” diye söylenerek hayıflanıyorlar.
Karadeniz’in dalgaları da utançlarından kabaramaz oldu. “Biz ne savaşlar gördük” diyorlar; “Candaroğlu, Venedik donanmasını aha şurada dalgalarımızın içine gömmüştü; Yavuz Sultan Selim gibi bir şehzade bizim dalgalarımızın azametine bakarak kahraman olmuştu; bugünküler kabarmaktan başka bir şey yapmıyor” diyorlar.
Evet. can alıcı soru budur: “Ne yaptınız?” Kabarıp durdunuz; bir defa sel olup taştınız mı? Kükreyip durdunuz; bir defa düşmanın başına pençenizi indirdiniz mi? Eksen kayması filan... Bırakınız bunları, ne yaptınız, onu söyleyiniz!
“21. yüzyılda bunlar olur mu?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. “Bunlar olmaz” diyorsanız o zaman söyleminizi de ona göre ayarlayınız. Ne yani, 16. yüzyıldaymış gibi kükremekten dem vuracaksınız; bir şeyler yapmaya gelince de “21. yüzyıldayız” diyeceksiniz. “Anakronizm” diye bir terim duymadınızsa sözlüklere bakmanızı tavsiye ederim. Kaldı ki... Kaldı ki Entebbe’ye baskın düzenleyen, açık sularda gemilere komando indirip sivillere ateş eden İsrail de zamanımızda yaşıyor. Irak’a, Afganistan’a askerlerini indirip yüz binlerce insanı öldüren ABD de zamanımızın devleti. Gürcistan’a ordularını sokan Rusya da, Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistan da başka yüzyıllarda yaşamıyor.
21. yüzyılda yapılacak başka şeyler de var. Eğer içeriye atmadığınız deniz komandosu kalmışsa, uluslararası sularda seyreden bir İsrail gemisini kuşatıp limanlarınızdan birine çekersiniz; “gönderdiğim yardım malzemesi yerine ulaşıncaya kadar geminiz ve içindekiler misafirimizdir” dersiniz; malzeme yerine ulaşınca da gemilerini serbest bırakırsınız.
Başka yollar da var. Eğer hava indirme birlikleriniz kaldıysa her türlü tedbiri alarak gönderirsiniz bir indirme birliği, paraşütlerle yardım malzemesini bırakırsınız; döner gelirsiniz.
Elbette kükremekten başka daha pek çok yol var. Hepsini ben söyleyecek değilim. Yeleleriniz ve postunuzla düşünmeyi bırakıp başınızın içindeki beyinle düşünmeye başlarsanız siz de çeşitli yollar bulabilirsiniz. İlle de sizin düşünmeniz gerekmiyor. İlgili birçok kurum var; onlara danışsanız onlar da size neler yapılabileceğini söyler. Onlar “mon şer” mi? Peki siz nesiniz? Sadece kükrer gibi yapıp hiçbir zaman pençesini indirmeyen “sahte aslan” mı?