Kronik işsizlik de enflasyon gibi patlayacak
2018 kur şokundan önce, 2004 yılından başlayarak 15 yıl boyunca enflasyon oranı yüzde on dolayında, bazen birkaç puan altında bazen birkaç puan üstünde devam etti. İktidar yüzde 10 TÜFE’nin üstüne yattı, muhalefet de üstünde durmadı.
Yüzde 10 kronik enflasyon kaderimiz oldu. Ama sonunda patladı.
İşsizlik de aynı şekilde, 2000 yılında yüzde 6’ya düşen işsizlik oranı, AKP iktidarı ile birlikte yüzde 10 düzeyinde kronikleşti. (Aşağıdaki tablo.)
Hükûmetin bugüne kadar işsizlik hedefi olmadı ve bir istihdam planlaması yapmadı. Söz gelimi 2023-2025 orta vadeli programda, işbaşında eğitim, teşvik, üniversite ile iş birliği gibi nokta atışlar ile tedbir alınacak gibi hamasete ve duaya dayalı sözler var.
Aslında siyasi iktidar bir işsizlik sorunu olduğunu kabul etmiyor. Söz gelimi Sayın Cumhurbaşkanı Ağustos ayında Kütahya’da işsizlik sorusuna cevap olarak “İngiltere, Almanya, İspanya'ya ihracat da var. Şu anda bin 150 kişi çalışıyor ama sayı daha da artacak. Yani burada, Kütahya'da istihdam sorunu yok. Bir de utanmadan, sıkılmadan diyorlar ki ‘İşsizlik var’. Ne işsizliği ya? Yeter ki iş istesin vatandaş. İş çok. Ama ne diyor; ‘Benim istediğim gibi iş yok’.” şeklinde cevap vermişti.
Elbette ki işsizlik sorununu tespit ve teşhis edemeyen bir hükûmetin çözüm politikası da olmayacaktır.
Sonuçta, dünyada işsizlik sorunu çözülmüşken bizim yüzde on kronik işsizliği yok saymamız, iş bulma umudu olmayan işsizler yarattı.
Gidişat hiç de iyi değil…
Üretimde yüzde 40-yüzde 45 oranında ithal girdi kullanılıyor. Bu yolla Türkiye ara malı ve ham madde ithal ettiği ülkelerde istihdam yaratmış oluyor.
Girdi ithalatı için dövize ihtiyaç var. Ayrıca Türkiye’nin kısa vadeli dış borçları son dört yılda yüzde yüz arttı. Dış borçları çevirmek için Varlık Fonu dolar borcuna yüzde 10 faiz veriyor. Yine de dış borçları çevirmekte zorlanıyoruz. Döviz sorunu yaşarsak, ithalat aksayacak, üretim duracak işsizlik artacaktır.
Türkiye’de güven sorunu nedeni ile yerli sermaye yatırım yapmıyor. Bunu yurt dışına sermaye çıkışından daha net anlıyoruz. Bütçede yatırımlara ayrılan kaynakların, sermaye transferleri hariç, bütçe içindeki payı yüzde 6’dır. Yeni yatırım yapılmayınca işsizliğin artması kaçınılmaz olacaktır.
Enflasyon, tüketicinin satın alma gücünü düşürdü. Kredi kartlarında ödeme sorunu ile, işletmelerin dış ödeme sorunu nedeni ile iflas riski arttı. Kriz derinleşirse işsizlik artar.
Ne yapmak gerekir?
Her şeyden önce planlama yaparak, istihdam politikasını da bu plan içine oturtmak gerekir.
İşsizliği düşürmek için iki önerim var:
Hedef 1; üretimde ithal ham madde ve ara malı girdi payını, üretimde yüzde 20 ve ihracat malı üretiminde yüzde 30 ve altına düşürmek olmalıdır.
Genel olarak üretimde ve ihracat malı üretiminde ham madde ve ara malı ithalatını düşürmek için,
*Yatırım ortamı oluşturmak;
*Devletin geçici olarak piyasaya girmesi;
*İthalata ikame edilebilir kalitede ve vasıfta, ham madde üretimi ve ara malı üretimine yüksek teşvikler vermek, gerekir.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne geçmek, istikrar programı hazırlamak, kayyum atamalarını kaldırmak ile yatırımlara güven ortamı oluşturmak gerekir.
Sanayi odaları, firmalar nezdinde anket yaparak;
Ham madde ve ara malı girdi ihtiyaçlarını; Mevcut yatırım kapasitesi ile bunları üretme imkânlarını; yeni yatırım yapma eğilimlerini tespit etmek gerekir. Buna göre yönlendirme yapmak gerekir.
Devlet; gübre ve kâğıt üretimi ve benzerlerini doğrudan doğruya yapmalı, hububat üretimine, pamuk ve pamuk ipliği üretimine yüksek teşvikler vermelidir.
Ham madde teşvikleri, üretimden önce kredi desteği ile ve üretimden sonra, toplam üretim değerinin en az yüzde 15’i oranında nakit olarak verilmelidir.
Bilgi, teknoloji, sermaye, nitelikli eleman temini, Ar-Ge birimi oluşturma gibi alanlarda teşvik destek mekanizmaları, il sanayi odaları aracılığı ile hazine tarafından verilmelidir.
Hedef 2; popülist harcamaların bir kısmı kaldırılmalı, devlette israf önlenmeli ve bu kaynakların yatırıma dönüştürülmesi olmalıdır.
Devlet her ilde ve o ilin kaynaklarını değerlendirmek üzere, üretici ve çalışanların ortak olduğu mal ve hizmet üretim tesisleri kurmalı ve bu yolla devlet para dağıtmak yerine iş dağıtmak imkânı yaratmalıdır.
İllerde yapılacak yatırımların sermaye ve yönetim şekli;
- Ortaklar “Devlet-üretici ve işçi”dir.
- Devlet yatırım yapacak; üreticiye ve işçiye, ürün bedeli ve ücretin yüzde seksenini ödeyerek, kalan yüzde 20’sini ise işletmenin hisse senedini verecektir.
- İşletmenin yüzde 90’ı üretici ve işçiye geçince, devletin yüzde 10 hissesi kalacak. Ancak yönetimde söz sahibi olmaya devam edecektir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü 2012 Mayıs ayında tarihli sanayi ve hizmetler sektörü "81 İl Durum Raporu" açıklamıştı. Bu raporda her ilin imkânları yer almaktadır. Bunun gibi yeni bir araştırma yapılarak her ilin kaynakları ve imkânları tespit edilebilir.
Bu şartlarda, örnek olarak;
*Tunceli’de kaliteli kaynak suyu var. Tesis kurulup Orta Doğu’ya ihracat yapılabilir.
*Ardahan ve Kars’ta; ortak organik tarım ve hayvancılık organize bölgesi kurularak; Organik Tarım ve hayvan ürünleri tesisi yapılabilir.
*Bayburt’ta Bayburt taşı ihracatı için işleme tesisleri;
*Kırşehir kauçuk ve ayakkabı fabrikası,
*Çorum’da, nohut ürünleri işleme fabrikası;
*Hakkâri’de deri işleme ve ürünleri tesisleri,
*Artvin ve Ardahan’da; Kafkas arısı üretimi ve organik bal üretimi tesisleri
*Gaziantep’te ve Denizli’de iplik fabrikaları kurulabilir.
İnsanın aklını karıştıran iki soru var;
Bir…Hükûmet işsizliği neden çözmek istemiyor;
İki… Muhalefet Türkiye’de bu kadar yetişkin iktisatçı varken, neden dışardan uzman getirmek ve onlarla politika oluşturmak zorunda kalıyor?