Televizyon muhabiri 'Evet' çadırında röportaj yapıyor. Mikrofon uzattığı bir 'Evet'çi kadın, anayasa değişikliği ile getirilen başkanlık rejimini 'krallığa' benzetiyor. "Demokratik bir rejim olan krallıkta bürokrasi yoktur. Halkın seçtiği kral, işlerine rahatça odaklanır" anlamına gelen ve dinleyenleri güldüren sözler ediyor!
Bu arada 'kralcıklara' hiç değinmiyor!
Onu da ben anlatayım.
* * *
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu'na göre; oylanacak anayasada, '957 kralcık', maddeler arasına gizlenmiş bulunuyor. Peki kim bu kralcıklar? Hiç kuşkusuz, çoğunluğu elde bulunduran AKP'nin ilçe başkanları!.. Kralcıklar da en büyük güçlerini, yine anayasa ile cumhurbaşkanına tanınan yaklaşık 3,5 milyon kamu görevlisi hakkında idari soruşturma yapma yetkisinden alıyor.
* * *
'Nasıl olur?' diye soranlara bir örnek vereyim:
Diyelim ki bir ilçemizde yaşayan AKP'li yurttaşlardan biri, komşusunun arsasına tecavüzden yargılanıyor. Mahkeme de istediği gibi gitmiyor. Bu anayasa kabul edilirse, o yurttaş hemen kralcığa, yani AKP ilçe başkanına başvuracak, kralcık da Saraya ulaşıp durumu anlatacak! Yargı da Saraya bağlanacağına göre; yargı süreci, AKP'li davalının lehine sonuçlanacak. Hakim istenilen kararı vermediği takdirde de apar topar sürgüne gönderilecek.
(...)
Eğer 'Evet' çadırında röportaj yapılan 'Evet'çi kardeşimizin istediği demokratik (!) krallık gelirse; gerçekten bürokrasi kalmayacak (!) Çünkü onun yerini kralcıklar ve krallar alacak!…
Uğur Dündar Sözcü
***
Abdullah Gül "evet" mi verecek "hayır" mı?
--------
ABDULLAH Gül'ün başkanlık sistemiyle ilgili olarak 2015 yılında yaptığı açıklamayı noktasına, virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum.
Dediği şu:
"Türk tipi başkanlık sistemi olmaması gerekir. Eğer bir başkanlık sistemi olacaksa ABD'de olduğu gibi gerçekten kuvvetler ayrılığının açık, seçik, sarih bir şekilde yazıldığı, her şeyin çok iyi tarif edildiği, gelişmiş demokrasilerdeki hukukun üstünlüğüne dayalı olursa şüphesiz o da demokratik bir sistemdir."
(...) Açıklamasını okudunuz. Şimdi bana söyleyin lütfen: Abdullah Gül "evet" mi verecek, "hayır" mı verecek?
Ahmet Hakan Hürriyet
***
3 Y geri geldi
-------
AKP kurulduğunda, halktan oy isterken kurucu Başkan Tayyip Erdoğan, "3 Y'yi kaldıracağız" sözü veriyordu.
3 Y: Yoksulluk. Yolsuzluk. Yasaklar.
Aradan 15 yıl geçti, şimdi "bütün güçleri tek bir adamda toplayacak anayasa için halktan güven oylaması" istenirken 3 Y'nin daha da yoğun yaşandığı örneklere tanık oluyoruz. Muhalefet yapıyor diye milletvekilleri Nuri Okutan ile Meral Akşener'in toplantılarına yasak getirildi. Bayburt'ta "hayır otobüsünün" önü "evet otobüsü" ile kesilip yasak getirildi. Hemen her gün her alanda birkaç yolsuzluk haberi okuyoruz. Yoksulluk ise devletin dağıttığı fakir‐fukara yardımlarını ikiye katladı. Halk oylaması bitmeden 3 Y geri geldi.
Necati Doğru Sözcü
***
Şeyhülislamlık fetvası
----------
Biliyorsunuz iktidarın bir fetva mercii var. Adı Hayrettin Karaman. Hatırlarsınız "yolsuzluk başka hırsızlık başkadır" diyerek yolsuzluk yapan siyasetçilerin hırsızlıkla itham edilmesine karşı çıkmıştı.
(...) İşte yolsuzluk yapan siyasetçiye hırsız denmesini yüreği kaldırmayan, punduna getirse kendi gibi inanmayanı toplama kamplarına göndermeye niyetli bu günümüzün Şeyhülislam özentisi geçenlerde referandumda "hayır" oyu kullanacak vatandaşlar için de bir fetva veriverdi.
Zamanında Türkçe Olimpiyatları'nda Gülen Cemaatinin organizasyonunu "Küçük ölçekli ümmet tecellisi olarak vasıflandırmak istiyorum" demesinin özeleştirisini verecek hali yoktu ya, ne yapsın o da fetva verdi.
Gergin referandum sürecinde itidal telkin etme iddiasındaki yazısında hayır oyu vereceklerin "yabancılaşmış unsurlar" olduğunu ileri sürdükten sonra özetle onları yok etmeyip kendilerine tahammül edilmesi gerektiğini kendince hükme bağladı.
(...)
Ancak Karaman'ı fetva mercii olarak görenler de rahat etmesin. Onları da pek önemsediği söylenemez. (...) kurulacak yeni Türkiye'nin 'Şeyhülislam'ı olmaya kararlı bu zat, siyasetçilerin de ağzının payını vermekten çekinmiyor:
"Kamu hayatındaki ülü'lemr ya halife gibi ümmetin seçmesi ve biatıyla belirlenir onun tayin ettiği yüksek dereceli memurlar da dolaylı olarak ümmetin belirlediği ülü'l-emr olurlar- ya da bir makamın tayinine gerek bulunmadan, taşıdıkları üstün vasıflarla bu yetkiyi elde ederler. Bu üstün vasıflar "İslâm, ilim ve adalet"tir. Bilmeyenler, Müslüman, âdil, kâmil ahlâk sahibi ve âlim olan kimselere danışmak, fetva sormak ve aldıkları cevabı uygulamak mecburiyetindedirler. Yöneticiler de -bilmedikleri konuları- bilenlere sormakla yükümlüdürler. Bu açıdan bakıldığında birinci derecede ülü'l-emr "âlimlerdir", ikinci derecede ülül-emr ise "yöneticiler, âmirler ve kumanda mevkiinde olanlar"dır.
Hayrettin Karaman, referandum öncesinde ellerini ovuşturuyor. Halkın yarısının elinden vatandaşlık haklarını alacağı, halkın yarısını şartlar olgunlaşırsa belli alanlara kapatacağı ve birinci derecede ülü'l-emr sıfatıyla seçilmiş başkanın üzerinde yer alacağı bir rejimi bekliyor.
AKP'li siyasetçiler, yarın birinci dereceden "ülü'l-emr" Hayrettin Karaman vesayeti altında inlemek istemiyorsanız hayır oyu vermelisiniz.
Sayın iktidar mensuplarının ve sayın cumhurbaşkanının bu çok kıymet verdikleri fetvacının sözleri hakkında ne düşündüğünü merak etmek hakkımız. Yoksa niyetiniz referandumda evet çıkarsa, hayır verenlerin kapısına cizyedarlarla mı dayanmak?
Özgür Mumcu Cumhuriyet
***
Çağdaşlık köprüyle trenle olmuyor
------
Cumhurbaşkanı Erdoğan anlatıyor:
"…Bir HAYIR çadırına girdim. Dedim 'Niye HAYIR' diyorsunuz? Ne dediler biliyor musunuz? 'Çağdaş bir Türkiye için' dediler.
(...) 'Bak şurada Yavuz Sultan Selim Köprüsü var. 3'üncü köprü. 4 gidiş, 4 geliş. Bir de buna hızlı treni ilâve ediyoruz, dedim…"
Erdoğan, köprüler, trenler, geçitler açısından bakıyor olaya… Oysa dünyada çağdaşlık anlayışı farklı. Bir de açlık sınırında, yarı aç, yarı tok yaşayan 20 milyona yakın insanımızın haline baksın… Çile çeken emeklileri, ay sonunu getiremeyen memurları, borca gömülmüş işçi ve çiftçileri görsün. Istırap içindeki milyonlarca işsize çare bulsun. Cezaevlerinde yatan 150'den fazla gazeteciyi düşünsün. Ülke nüfusunun yarısına "Terör yanlısı" ya da "Terörist destekçisi" demekten vazgeçsin. Çağdaşlık sadece köprülerle, trenlerle olmuyor. İnsan hakları, demokrasi ve özgürlüklerle oluyor
Rahmi Turan Sözcü