Köycülük mü köylülük mü?
Meşrutiyet yıllarından beri Türk milliyetçileri köy ve köylü meselesiyle meşgul olmuşlardır. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, Türklüğe ait pek çok değerin, özellikle folklorik değerlerin köylerde yaşıyor olmasıdır. İkincisi, milliyetçiliğin, milleti kalkındırma ülküsü olması, milletin çoğunluğunun da köylerde yaşamasıdır.
Ziya Gökalp, millî kültürün halkta olduğunu, millî kültürü almak için de seçkinlerin halka gitmesi gerektiğini belirtir. Bu sebeple Türkçü gençlere öğretmen olarak köylere gitmelerini tavsiye eder. Ona göre seçkinlerin halka gitmesi için bir sebep daha vardır: Halka medeniyet götürmek. Gökalp, halkta bulnan millî kültürün seçkinler tarafından işlenmesi gerektiği üzerinde de ısrarla durur.
Atatürk döneminde halkçılık ilkesine önem verilmesinin sebebi de aynıdır. Halkta bulunan millî kültür tespit edilip öğrenilecek; daha sonra da işlenip geliştirilecek. Aynı zamanda halka medeniyet götürülecek. 1931 yılına kadar Türk Ocakları, daha sonra Halk Evleri bu amaçları yerine getirmek için çalışmıştır.
1931 yılında Nihal Atsız tarafından yayımlanan Atsız Mecmua’da da Türkçülerin önemli ilkelerinden biri köycülük olmuştur. Bu dönemde köycülük, köyü ve köylüyü kalkındırma olarak anlaşılmıştır.
Türk milliyetçileri bunları hatırlamasa bile Dokuz Işık’ı mutlaka hatırlayacaklardır. Rahmetli Türkeş’in dokuz ilkesinden biri de köycülük idi. Köycülük, köyleri tarım kentleri hâlinde birleştirme ve modern şehirler kurma projesiydi.
* * *
İlk ve orta öğretim, 1960’lara kadar hem öğretme hem medenileştirme işini görmekteydi. Köylerinden çıkıp orta okul ve liselere gelen çocuklarımız, konuşmaları, davranışları ve kılık kıyafetleriyle birer şehirli hâline gelmekteydiler. İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerdeki yüksek öğretim de bu süreci tamamlamaktaydı. Bugün eğitim kademelerinden hiçbiri böyle bir işlev görmüyor. İlk ve orta öğretimin öğretme işini yapabildiği de çok şüphelidir. Eğitimdeki kalite düşüklüğü 1950’lerde başlamış; gittikçe artarak bugüne kadar sürüp gelmiştir. 1940’ların sonlarından itibaren başlayan diğer bir olgu, gittikçe hızlanarak devam eden köyden şehire göç olgusudur. Yöneticiler tarafından gerekli tedbirler alınmadığı için, hızlı göç ve hızlı okullaşma, köylülüğün şehirlere taşınmasına yol açmıştır. Bunun tabii, hatta zaruri bir süreç olduğunu söyleyenler vardır. Elbette köylü nüfusunun azaltılması, kalkınma için zaruridir; ancak yöneticilik demek, bu zorunlu süreci iyi yönetmek; yani gerekli tedbirleri alarak köyden şehire göç olgusunu “şehirlileşme” hâline getirebilmek demektir. Onlarca yıldan beri yöneticiler, böyle bir görevleri olduğunu düşünmedikleri için, köyden şehire göç olgusu, büyük şehirlerin köyleşmesi hâline dönmüştür.
Kısaca anlattığım bu süreç, “köylülüğün yüceltilmesi” kavramını da ortaya çıkarmıştır. Artık insanlar şehirli gibi davranmak, şehirli gibi konuşmak, düzgün bir kılık kıyafetle dolaşmak ihtiyacını duymuyorlar. Köylü gibi olmayı bir meziyet kabul edenler bile hayli çoğunlukta. Üstelik bu vurgun, sağ-sol ayrımı da, sosyalist-milliyetçi ayrımı da yapmadı. Sosyalist gençler halkçılık zannettikleri için köylü gibi olmaya, milliyetçi gençler milliyetçilik sandıkları için köylü gibi olmaya başladılar. Dini ideoloji hâline getirenler için ise medeniyet zaten en büyük düşman idi. Bu zümrelerin tamamı medeniyeti emperyalizm ile eşleştirdi ve medeni olmayı reddeder hâle geldi. Emperyalizmi yenmenin, medeni olmaktan geçtiğini de çok defa düşünmediler.
Türk milliyetçileri, köycülüğün bir ülkü; köylülüğün ise değiştirilmesi gereken bir olgu olduğunu anlamalıdırlar. Elbette bu ifadeleri, eğitim görmemiş insanlarımızı aşağılamak için kullanmıyorum. Onlar da eğitim görmek ve değişmek isterler. Devletin kendilerine bu imkânı tanımasını isterler. Diplomalı köylü olmak hiç kimse tarafından benimsenemez, benimsenmemelidir.
Köylülük, ideolojik olarak da milliyetçilikle bağdaşmaz. Çünkü köylülük, mahallicilik demektir ve mahallicilik, milliyetçiliğe zıttır. Millî birlik, yüksek kültürde birleşmekle sağlanır; mahalli davranış, konuşma ve kültürler ise bölünmeye yol açar. Milliyetçilik, halkta ve köylerde yaşayan millî kültür unsurlarını işleyerek yüksek ve ortak bir kültür hâline getirmeyi gerektirir.