Koronayı BUSE ile yeneceğiz - Dr. Leyla Onay

Koronayı BUSE ile yeneceğiz - Dr. Leyla Onay

Evden çıkamayan açık havada gezemeyen güneşten istifade edemeyenlerin hayattan zevk almamak sıkılmak gibi depresyon bulgularına sıklıkla rastlıyoruz...

Ruhumuzu ve vücudumuzu korona ile savaşa hazırlayalım. Güzel günlerin geleceğini düşünerek sabırla ve çalışarak atlatalım Şahsi görüşüm 4 ay sonra koronadan kurtulacağız, ancak virüs her zaman içimizde olacak ve 3-5 senede bir saldırılar yapacaktır.

İlk günden beri koronadan ölümün alerjik olduğunu söylemekteyim. Penisilinden, arı zehrinden, hatta B vitamininden kişilerin öldüğünü duydum ve bazılarına şahit oldum. Nitekim bu tarz yayınlara dış basında da rastlamaktayım. Hatta aşı yapılmasından sonra Avrupa''da 14 kişinin öldüğü duyuldu. Buna "anaflaktik şok" deriz. Daha evvelden bilinmesi zor olmakla beraber bazı testlerle kişinin nelere alerjisi olduğu tespit edilebilmektedir. Korona salgınında dikkatimi çeken bir başka nokta da grip ve nezle olaylarına rastlamıyor olmamızdır. Ancak iki yeni hastalık çıktı; birisi maskeli depresyon, ikincisi de öğrenilmiş çaresizlik sendromu.

Evden çıkamayan açık havada gezemeyen güneşten istifade edemeyenlerin hayattan zevk almamak sıkılmak gibi depresyon bulgularına sıklıkla rastlıyoruz. Hatta Sokullu Mehmet Paşa sülalesinden gelen bir Şişli''li hanımefendi 6. kattan kendini atarak intihar etti. Güneş, açık havada oksijen almak, serotonin denilen mutluluk hormonun ortaya çıkmasını sağlar. Bunun sayesinde kişiler kendilerini daha mutlu hissederler.

Öğrenilmiş çaresizlik sendromuna gelince; gezmek, dolaşmak isteyen kişiye otorite müsaade etmeyince ve birkaç teşebbüsü başarılı olmayınca çaresizlik içinde evde kalmaktadır. Gezmek arzusu frenlenmektedir. Kısaca öğrenilmiş çaresizlik sendromunu bu tarzda izah edebiliriz. Depresyona meyilli, içe dönük kişiler ve yaşlılarda daha sıklıkla karşılaşılan çaresizlik sendromu, 65 yaş üstündeki kişilere konulan tahditlerle iyice artmaktadır. Oysaki yaşlılar sağlıkların daha çok dikkat etmektedirler. O yaşlarda emeklilik maaşı ile geçinemeyip çalışmak zorunda kalan kişiler de vardır. Örneğin ayakkabı tamircileri, simitçiler, seyyar satıcılar emekli maaşlarına ilave edilen gelirden mahrum kalmışlardır.

Ayrıca bu yaşlarda işe yaramak insanı hayata bağlar ve tedavi gibidir. Bu kişiler işlerine genelde otobüsle gittikleri için otobüslere binme yasağının kalkması da çok yerinde olmuştur. Ayrıca fikrimce, aşılarda olduğu gibi vücuda az miktarda virüs alınması antikor yapımında önemlidir. Kişiler hangi yaşta olursa olsun, hangi işte olursa olsun çalışmalılardır. Bu sayede melankolik durum ortadan kalkacaktır.

Güneş, vücutta mutluluk hormonu dediğimiz serotoninin artmasındaki en önemli etkendir. Serotoninin azalması depresyon yanında aşırı sinirlilik ve endişe getirmektedir. Aynca vücutta triptofan denilen madde serotoninin yapımında rol oynar. Gıdalardan aldığımız bu triptofan maddesi azaldığı zaman serotonin yapımı da azalır. Depresyonu atlatmak bu hormonu yükseltmekten geçer. Özellikle kadınlar serotonin eksikliğinden daha fazla etkilenir. İştahı arttırarak özellikle tatlı yeme arzusunu arttırır. Her birey gözlemlemiştir ki, çok mutlu olduğunuzda yemek yemek aklımıza gelmez, kişilerin kışın iştahlarının artmasının da sebebi budur. Bu yüzdendir ki kışın kilo artışı daha fazla olur.

Fırsat buldukça karanlıklardan kaçınmaya çalışmalıdır. D vitamini eksikliği stres ve serotonin miktarını düşürür. Stresle akılcı ve planlı şekilde mücadele edersek, her gün yarım saat açık havada yürüyebilirsek serotoninizi yükselttiğinizden emin olabilirsiniz. Hatta evden çıkarken ve eve girerken ruhsal durumunuzu kontrol ettiğinizde farkı göreceksiniz.

Yorulmuş olsanız bile daha mutlusunuzdur. Bilinçli beslenme sayesinde serotonin seviyeniz yükselir. Kafein, aşırı tatlı yemek, suni tatlandırıcılar, sodyum glutamat (Çin tozu) serotonin seviyenizi düşürür. Gerek stres, gerekse hastalıklara karşı bilinçli bir şekilde beslenmek gereklidir. B 6, B 12, folik asitten zengin gıdalar serotonin seviyenizi yükseltmek için gereklidir. Ceviz, bezelye, patates, brüksel lahanası, brokoli, muz, kırmızı et, karaciğer, yumurta, peynir, tahıllar ve keten tohumu seretonini en çok yükselten besinlerdendir. Triptofan ise en çok süt. peynir, yumurta, mandalina, portakal, domates ve kırmızı ette bulunmaktadır. Sağlık için karışık beslenme esastır. Her zaman söylediğim gibi allı yeşilli köklü sebzeleri bolca tüketerek haftada 2 kere et ve balık, yumurta, tam tahıllı iki üç dilim ekmek yemek ve her kilo için 30 cc su içmek bütün hastalıklardan korunmanıza yardımcı olarak immün sisteminizi güçlendirir.

Koronada genetik faktörlerinde rolü olabilir diye düşünüyorum. Tedavi ettiğim bir ailede baba ve çocuklar koronaya yakalanırken anneye korona etki etmiyor. Aynı şekilde bir işyerinde koronaya yakalanmış birinin PCR testi negatif çıkarken, hasta olmayan dört kişide test pozitif çıkıyor. Tüm bunlar korona için daha çok araştırma yapılmasını gerektirdiğini göstermektedir.

Kilolu kişilerde, sigara içen kişilerde ve ek hastalıkları olan kişilerde koronadan ölüm daha fazla görülmektedir. Yeterli uyku da vücut direnci için oldukça gereklidir. 6-8 saat arası uyku şarttır. Evde de yapabildiğimiz kadar egzersiz yapmak vücudu zinde tutarak her türlü hastalık için gerçek bir kalkan olacaktır.

Vitamin desteklerine gelince; sadece eksik olanı tamamlamak yeterlidir. Son zamanlarda bazı doktorların eksik olmadığı halde ilaç tavsiye etmesini etik bulmamaktayım. İthal ve pahalı olan bu ilaçlar alamayan kişilerde bunun yoksunluk duygusu yaratmakta olduğu unutulmamalıdır. Anlattıklarımız doğrultusunda beslendiğinizde bu ek vitaminlere gerek de kalmayacaktır. Bu vitaminlere bozulmamaları için ilave edilen kimyasalların ne olduğunu da bilmemekteyiz. Koronayı BUSE ile yeneceğiz. Yani; Beslenme, Uyku, Stres kontrolü, Egzersiz.

Bazı kişilerde korona hafif bir yorgunlukla geçerken; bazılarında öksürük, yüksek ateş, ileri derece halsizlik yapmaktadır. Bu farkın sebebi; beslenme, alerjik faktörler, hareketsizlik, genetik faktörler ve su içme seviyesinin rol oynadığı düşüncesindeyim. Ayrıca yetkililer testlerde yüzde 40 oranında yanılma payı olduğunu da eklemektedirler. Prof. Uğur Şahin 5-6 senede bir bu tarzda salgınlara hazır olmamızı söylemiştir. Ancak çiçek aşısını bulan Türkiye''nin aşı yapımında geç kalması hepimizi üzmüştür. Enfeksiyon hocalarımızdan müjdelerini beklemekteyiz, Koronasız günler dileğiyle...