Diyarbakır’da çok sayıda işçinin çalıştığı fabrikada korona vakaları görülmesi üzerine, iş bitiminde test yaptırmak için hastaneye giden işçilerin iş akitlerine son verildiğini ve işçilerin bunu telefonlarına gönderilen bir mesaj ile öğrendikleri basına yansıdı.
Her ne kadar 17.10.2020’ye kadar işçi çıkarmak yasaklansa da; işçinin ahlaka ve iyi niyet kurallarına uymayan halleri bunun istisnası olarak torba yasa kapsamında belirlenmiştir. Yani işverenin bu kapsamda işçi çıkarma hakkı hala geçerlidir.
Söz konusu haberde; gerçekten işçilerin işine son verilmesini gerektirecek ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı haklı sebep var mı? diye sorgulamak gerekir.
Zira ortada sağlığından endişe eden, hasta olmak hatta ölmek istemeyen, ailesinin geçiminin derdinde olan insanları yasadaki bu istisnadan yararlanarak işsiz bırakıp mağdur etmek gibi bir durum mu söz konusudur? Yasanın koruduğu istisnai işçi çıkarma hakkının kanun dolanılarak istismar edilmesi, içinden geçtiğimiz böyle zor günlerde fırsatçılıktır, hiçbir hukuk düzeninde bu ve buna benzer davranışlar korunmamalıdır.
Salgının ilk günlerinde şahsım da dahil olmak üzere pek çok hukukçu tarafından bu dönemde işçinin çalışma ve kendini hastalık riskinden koruma hakları gündeme getirildi. Adeta salgın hukuku gibi yeni sayılabilecek bir dal adı altında pandeminin getirdiği sosyoekonomik sorunların hukuki yaptırımları uzun süredir konuşulmakta.
Çıkarılan işçilerin bu sebeple yapılacak fesih nedeniyle yaşayacakları yargılamada yasalarımız dikkate alınınca haklı çıkma ihtimali yüksektir. Zira öncelikle İş Kanunu uyarınca, işyerinde işveren veya diğer beraber çalıştığı çalışma arkadaşlarından bulaşıcı hastalık çıkan işçilerin derhal iş akdini kıdem tazminatı hakkederek sonlandırma hakkı vardır. İkinci olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, işyerinde ciddi ve yakın bir tehlikeye maruz kalan işçilerin işvereninden gerekli tedbirlerin alınmasını isteme ve bu tedbirler alınana kadar çalışmaktan kaçınma ve acil durumlarda bölgeyi terketme hakkı dahi vardır; elbette iş sözleşmesinden doğan hakları korunarak, yani bu haklarını kaybetmeyerek. Yaşanan üzücü olayda olduğu gibi olmadan…
İş sağlığı ve güvenliği hükümleri ile Türk Borçlar Kanunu’ndan düzenlenen işçinin kişiliğinin korunması hükümleri, işverenin işçisini koruma ve gözetme borcunun dayanaklarıdır. İşveren bunları yerine getirmediğinde ve işçi bir zarara uğradığında aralarındaki sözleşmesel ilişki gereğince zararı gidermekle sorumludur.
Hal böyleyken, işçisini korumak için gerekli hijyeni ve hatta işyerinde karantina uygulaması için gerekenleri yapmayan, bilhassa dibindeki çalışma arkadaşında hastalık çıkan ve canından endişe eden personelini yasanın sınırlı tanıdığı hakka sığınarak işten çıkarmak son derece hatalı bir uygulamadır; burada işçilerin test yaptırmak için hastaneye gitmesi torba yasanın işten çıkarmaya izin verdiği hiçbir doğruluk, bağlılığa uymayan eylem, devamsızlık, iş görmeme, işverene zarar verici veya suç işleyen bir eylem olarak kabul edilemeyeceğinden, olası yargılamalarda bu işçilerin gerek tazminat gerekse işe iade haklarına kavuşmaları son derece muhtemeldir.
İşverenlerin bu dönemde istihdamı koruyabilmek için sadece izin verilen fesih hallerini uygulayabilmesi katı şartlara bağlıdır, bu örnekteki gibi keyfi uygulamalarla yapılan fesihler işverene faiziyle ödenecek tazminatlar, yargılama ve avukatlık masrafları ve bolca itibar kaybı ile geri dönecektir.