Kore hakkında
Şubat ayını Güney Kore’nin başkenti Seul’de geçirdim. Ankara’dan kuş uçuşu 7756 km doğuda. Moğolistan’ın başkenti Ulaan Baatar ile Seul arası 1994 km. Demek ki tarih içinde Orhun vadisinden Anadolu’ya gelirken kuş uçuşu, yaklaşık 5500 km yol katetmişiz. Kök Türkler çağında Kore ile de ilişkimiz olmuş. Orhun anıtlarında Kore, Bükli Çöllüg İl adıyla geçiyor. Bumın, daha büyük ihtimalle Mukan Kağan öldüğünde cenaze törenine Bükli Çöllüg İl’den de temsilci gelmiş.
Efsaneye göre, gökten gelen tanrı ile güzel bir kıza dönüşen ayının izdivacından doğan Dangun, MÖ. 2333’te Gocoson adlı ilk Kore krallığını kurmuş. Birçok millet tarihini efsanevî dönemlerle başlatıyor. Bizim de böyle bir dönemimiz var ama öğretmediğimiz için kimse bilmiyor. Bir başka yazıda ondan da bahsederiz. Gocoson krallığına MÖ. 108’de Çinlilerce son verilmiş. Kore tarihinde MÖ. 300 - MÖ. 57 arası Erken Üç Krallık, MÖ. 57 - MS. 668 Üç Krallık dönemi olarak adlandırılıyor. Üç Krallık döneminin krallıkları Goguryo, Bekce ve Şilla krallıklarıdır. Aralarındaki mücadeleyi Şilla kazanınca 668’de Birleşik Şilla Krallığı kuruluyor ve 935’e dek devam ediyor. Aynı dönemde yarımadanın güneyinde Balhe Krallığı (698-926) var. 918-1392 arasında Goryo Krallığı, 1392-1910 arasında Coson Krallığı ülkeyi yönetiyor. Kore kelimesi Goryo’dan, Goryo da Goguryo’dan çıkmıştır.
4. yüzyılda ülkeye giren Budizm, Goryo Krallığı döneminde bütün yarımadaya yayıldı. Aynı dönemde, 1234 yılında dünyanın ilk hareketli madenî baskı sistemi icat edildi ve Goryo Tripitaka (Tripitaka Koreana) adıyla tanınan Budist külliyat basıldı. Eni 70 cm, boyu 24 cm olan, tam tamına 81 350 adet tahta blok üzerine Çin yazısıyla basılmış bu külliyat, dünyadaki en geniş, en eski ve en sağlam Budizm külliyatıdır.
Coson kralı Teco, başkenti bugünkü Seul’e taşıdı ve orada Gyongbokgung sarayını yaptırdı. Bugün turistik bir mahal olarak kullanılan saray, Çin tarzındadır ve arka arkaya sıralanmış yapılardan ibarettir. Kral Teco, 1394’te Konfüçyanizm’i ülkenin resmî dini hâline getirmiştir.
Bir diğer Coson kralı Secong 1443’te Korece için bir alfabe düzenletti. Böylece 2. yüzyıldan beri Çin yazısını kullanan Kore millî bir alfabeye kavuşmuş oldu. Bugün de kullanılan ve Hangul adı verilen bu alfabede 14’ü ünsüz sesleri, 10’u ünlü sesleri gösteren 24 harf vardır. Hece blokları hâlinde soldan sağa veya yukarıdan aşağıya doğru yazılır.
Kore, milattan önceki yüzyıllardan itibaren muhtelif dönemlerde Çin egemenlik veya nüfuzu altına girmiş, fakat çoğunlukla iç işlerinde serbest olmuştur. Yüzyıllarca Çin yazısını kullanan Koreliler, Çin’den gelen Budizm, Taoizm ve Konfüçyanizm yoluyla da Çin kültüründen çok etkilenmişlerdir. Bu sebeple Korecede birçok Çince kelime vardır.
1910-1945 yılları arasında Japon işgali altında kalan Kore, 1948’de Kore Cumhuriyeti (Güney) ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey) olarak ikiye ayrılmıştır. Güney’in nüfusu 50, Kuzey’inki 23 milyondur. Ülke etnik olarak homojendir ve iki Kore’de de Korece konuşulur. Korece, Türkçe ve Moğolcanın da içinde bulunduğu Altay dilleri ailesindedir; Türkçe gibi eklemeli bir dildir ve cümle ögeleri, yine Türkçe gibi özne-tümleç-yüklem sırasındadır. Güney Kore’de % 23 Budist, % 29 Hristiyan vardır. % 46’lık bir kesim ise herhangi bir dine mensup olmadıklarını söylemektedir. Yerli Müslümanların sayısı 45 000 kadardır. Hristiyanlık, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yayılmıştır. Kore Şamanizmi ve Konfüçyanizm dinden çok bir hayat anlayışı gibidir.
On milyonu aşkın insanın yaşadığı Seul, dünyanın büyük metropollerinden biridir. İnsanlar 20-25 katlı binalarda yaşamaktadır ve şehir bir beton yığını görünümündedir. Han nehri şehri ikiye böler; nehrin güneyi yeni şehirdir. 14 hatlı müthiş bir metro ağı şehrin her yanına ulaşmaktadır. “Mall” denilen kapalı alış veriş, yemek ve eğlence mekânları hem çok sayıda hem de çok geniştir. Her türlü sebzeden yapılan kimçi adlı turşu Korelilerin millî bir yiyeceğidir ve evlerin terasları kimçi küpleriyle doludur. Şehirde bir kimçi müzesi bile vardır.
Pusan şehrindeki Türk şehitliğine maalesef gidemedim; fakat 741 şehidimizin ruhunu orada hissettim ve Kore savaşındaki Türk karargâhı girişinde, iki geniş direk üzerinde karşılıklı duran Bozkurt heykellerini hatırladım.