KONUK KALEM/Sakin Öner

KONUK KALEM/Sakin Öner

Cumhuriyet eğitiminin en büyük kıyımı

Eğitim, milletin tamamının hayatını yakından ilgilendiren ve geleceğine şekil veren en önemli kamusal hizmettir. Şu anda her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının 12 yıl eğitim yapma zorunluluğu vardır. Çocukluktan ergenliğe, oradan da gençliğe uzanan bu 12 yıllık süreçte bir kuşağın dünyasını bütünüyle şekillendirirsiniz. Bu yüzden siyasi iktidarlar en geniş tasarruflarını eğitim hayatı üzerinde yapmışlardır. Türkiye Cumhuriyetinin 91 yıllık hayatında eğitim üzerinde en fazla baskının ve eğitimci kıyımının yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
İki kuşak arasındaki zaman farkı, 15-20 yıldır. Bir kuşağı 6 yaşında alıp aynı eğitim sistemi içinde yetiştirirseniz, kendi kuşağınızı yetiştirmiş olursunuz. AKP iktidarının 2023 vizyonunun esprisi budur. 2012 yılında kabul ettirdiği 4+4+4 Eğitim Sistemi, İmam-Hatip Ortaokullarının açılması ve diğer okullarda Kur’ân-ı Kerîm ve Siyer (Peygamberimizin Hayatı) derslerinin seçmeli olarak okutulması, aslında bir eğitim projesinin hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir. Bu projenin adını Sayın Erdoğan “Dindar nesil yetiştirme projesi” olarak açıklamıştır. Gerçekten 2023 yılında ilk mezunlarını verecek olan bu proje ile “Yeni Türkiye”nin ilk kuşağı yetiştirilmiş olacaktır. 
Talim Terbiye kuşa döndü
Bir projenin bütün unsurlarıyla hayata geçirilebilmesi için, önce bu projenin felsefesine yatkın eğitim personelinin yetkili ve etkili hale getirilmesi gerekir. Bu projeyi uygulayacak personelin, eğitim konusunda yeterli bilgiye sahip olmasına ve bu konuda kafa yormasına gerek yoktur. Önemli olan, bu personelin bir biat kültürüyle kendilerine verilecek talimatları yorum yapmadan harfiyen uygulayabilecek bir kafa yapısına sahip olmalarıdır. Aynı siyasi görüşte olsalar bile eğitim meselelerini bilen, mevzuatına hakim ve bu konuda yorum yapıp inisiyatif kullanan bürokratlarla bir projeyi hayata geçirmek mümkün değildir. Bunun için öncelikle bu kadroların iş başından uzaklaştırılmaları, kıyıma uğratılmaları gerekir.
İşte bu mantıkla 2011 yılı sonlarında Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer zamanında Bakanlık Merkez Teşkilatı’nda bakanlık üst düzey bürokratlarına yapılan kıyım daha sonra 81 ilin 60’ının İl Milli Eğitim Müdürü görevden alınarak devam etti. 2012 yılı sonunda göreve gelen Bakan Nabi Avcı, Sayın Dinçer’in getirdiği Bakanlık üst bürokratlarının ve İl Milli Eğitim Müdürlerinin çoğunu tekrar değiştirerek yeni bir kıyım yaptı. Mart 2014’te kabul edilen dershanelerin kapatılması ile ilgili torba yasaya ilave edilen bazı maddelerle Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde önemli değişiklikler yapıldı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve Bakanlığın beyni durumunda olan, eğitim mevzuatını, ders programlarını, müfredatları oluşturan, ders kitapları ve yardımcı eğitim materyallerini inceleyip onaylayan Talim ve Terbiye Kurulu kuşa döndürüldü ve Başkanı olup üyeleri olmayan sıradan bir inceleme kuruluna dönüştürüldü. İl Milli Eğitim Müdür Yardımcıları ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri “Eğitim Uzmanı” unvanı verilerek görevlerinden alınıp maddi ve manevi kayba uğratıldılar. Sonra İlçe Şube Müdürlerinin de tamamına zorunlu yer değiştirildi. Bakanlıkta eğitim kalitesinin denetimini yapan ve saygın bir konuma sahip olan Bakanlık Müfettişleri,  “Maarif Müfettişi” adıyla düşük profile çekilerek sıradanlaştırıldılar. Bu süreçte haksızlığa uğradığını düşünen birçok bürokrat, müfettiş ve eğitim yöneticisi en verimli çağlarında emekli olmak zorunda kaldı. 
Bu torba yasadaki bir madde ile de, okul müdürlüğünde 4 yılını dolduran eğitim yöneticilerinin performans ölçümü yapılarak görevde kalıp kalamayacağının belirlenmesi hükmü getirildi. Yasanın bu maddesinin uygulanabilmesi için alelacele doğrudan doğruya Milli Eğitimde kadrolaşmaya yönelik ve kazanılmış hakları bir anda ortadan kaldıracak ucube bir ‘Yönetici Atama Yönetmeliği’ düzenlendi. Bu yönetmeliğe göre 4 yıllık her okul müdürü toplam 100 puan üzerinden değerlendirilecek, bunun sonucunda 75 puanı aşamayanlar görevden alınıp öğretmen yapılacaktı. Bu yönetmeliğe göre; 100 puanın 40 puanı müdürü değerlendirilecek okulun en kıdemli ve en kıdemsiz öğretmeni, Öğretmenler Kurulu’nca seçilecek iki öğretmen, Okul Aile Birliği Başkan ve Başkan Yardımcısı ile Öğrenci Meclisi Başkanı tarafından; 60 puanı ise İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri yetkililerince veriliyor. 
Yandaş müdürlere yüksek puan
Bu değerlendirmede; asıl etkiyi öğretmenlerin, öğrencinin ve velilerin göstermelik puanları değil, büyük bir kısmı o makamlara hak ederek değil, siyasetin ve yandaş Eğitim Bir-Sen Sendikası’nın desteğiyle birkaç ay önce göreve gelen ve o müdürleri tanımayan İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri yetkililerinin subjektif puanları yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde yapılan ilk uygulama sonucunda; torpili olan, iktidara yakın duran, yandaş sendikaya üye olan okul müdürlerine yüksek puan verildiği, okulundan tam puan ya da yüksek puan alan birçok müdürün ise İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri yetkilerinden çok düşük puan aldıkları görülmüştür. Bunun tam tersi de yaşanmış, okulundan düşük puan alan bazı müdürlere ise yandaşsa yüksek puanlar verilerek 75 puan almaları ve görevde kalmaları sağlanmıştır.
Böylece uzun yıllar eğitime hizmet eden binlerce okul müdürünün bilgisi, becerisi, kıdemi hiçe sayılarak görevlerine son verilmiş ve öğretmen yapılmışlardır. Bu Türkiye Cumhuriyetinin 91 yıllık hayatında eğitim alanında yapılan en büyük müdür kıyımıdır. Aslında bu 4+4+4 eğitim sisteminin hayata geçirilme sürecinde atılan en önemli adımdır. Zaten Sabancı Üniversitesi’nce son günlerde tamamlanan eğitim araştırma raporuna göre; MEB, 2010-2011eğitim-öğretim yılından itibaren 1.477 genel liseyi dönüştürmeye başladı ve bu süreç 2013-2014’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle birlikte Mesleki ve Teknik Lise sayısı yüzde 23, Anadolu Lisesi sayısı yüzde 57 ve İmam-Hatip ve Anadolu İmam-Hatip Lisesi sayısı yüzde 73 oranında artmıştır. 1911’de diğer liselere göre % 4-5’lerde olan İmam-Hatip Liselerinin okullaşma oranı, 2014’te % 10’u aşmıştır. 
Barolar ve sendikalar göreve
Bu sürecin son adımı, şu anda Mecliste bulunan ve Ekim 2014’te görüşülecek olan torba yasaya sıkıştırılan öğretmen rotasyonudur. Böylece okullarda on yılını dolduran öğretmenlere de rotasyon uygulanarak yerlerine yandaş sendikanın planladığı öğretmenler getirilerek projenin rahatlıkla uygulanabilirliği sağlanacaktır. Özellikle bu rotasyon, 2010 ve devamında yapılan müdür ve yardımcıları rotasyonlarında olduğu gibi, tarihi ve merkezi okulların eğitimini olumsuz olarak etkileyecektir. Belki de hedeflenen budur.
Hiçbir siyasi iktidar, bu kapsamda kadrolaşmaya yönelik bir yönetici kıyımı yapmamıştır. Çoğunluğu haksız olarak görevlerinden uzaklaştırılan okul müdürlerinin başvuracağı kapı, sonucun resmi tebliğinden sonra 60 gün içinde hukuk yoluna başvurmaktır. Bunun için öncelikle Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde değerlendirme formu istenerek davaya yasal gerekçe hazırlanmalıdır. Bu konuda baroların ve diğer öğretmen sendikalarının da üzerlerine düşen görevleri yapmaları gerekir. Muhalif partiler de, öğretmen rotasyonuna imkan verecek maddenin torba yasada yer almaması için ellerinden gelen çabayı göstermelidirler. 
Unutmayalım, zulüm ve zalim ilelebet payidar olmaz.