Türkiye’nin halk oyuyla ilk Cumhurbaşkanı seçimine az bir zaman kaldı. Bu seçimin Türkiye’nin kader seçimi olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü bu seçimle, mevcut parlamenter sistemini mi, başkanlık veya yarı başkanlık sistemini mi; partilerüstü tarafsız bir Cumhurbaşkanını mı, partili taraflı bir Cumhurbaşkanını mı; “içte birlik ve huzuru, dışta dostluk ve barışı” mı, “içte gerilim ve çözülmeyi, dışta sorunlu ilişkileri” mi seçeceğimize karar vereceğiz. Bu seçim, başta Tayyip Erdoğan ve partisinin, aynı zamanda Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu ile partilerinin, “çözüm süreci” nin ve üniter devlet yapısının da kaderini belirleyecek.
Peki Türkiye’nin bu kader seçiminin kaderini hangi etkenler belirleyecek? Bu seçimin kaderini etkileyecek birçok etken var.
1) Adayların performansı:Yarışa katılan üç aday arasında imkan ve fırsat eşitliği açısından orantısız bir eşitsizlik var. Erdoğan; partili bir aday ve Başbakan olarak hem parti teşkilatının, hem devletin ve bürokrasinin, hem yandaşlaştırdığı basın ve medya gücünün bütün imkanlarını sonuna kadar kullanıyor, temel atmalara ve açılışlara devam ediyor. Muhalefetin ortak adayı “sâkin ve âkil güç” Ekmeleddin İhsanoğlu kısıtlı imkanlarla, bir derviş üslubu ile halkın içine girerek sessiz ve edepli bir propaganda süreci yürütüyor, bir taraftan da Erdoğan taraftarlarının aleyhindeki algı yönetimini etkisizleştirmeye çalışıyor. Ulusal solun dışında kalan solun da desteğini alan Selahattin Demirtaş yine kısıtlı imkanlarla AKP’ye kayan Kürt oyları ile adaydan memnun olmayan CHP’lilerin, aşırı solun ve bir grup Alevinin oylarını almaya çalışıyor. Demirtaş ne kadar çok oy alırsa, mücadelelerinde o kadar güçlü olacaklarının bilincinde.
2) Partilerin performansı: Bu seçimde siyasi partilerin göstereceği performans, bir yıl sonra yapılacak genel seçimlerin de sonucunu belirleyecek. Tayyip Erdoğan kazanırsa, AKP bu rüzgârla 2015 seçimlerinin de galibi olur. Ekmeleddin İhsanoğlu kazanırsa, dengeler değişir, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde 2 milyon oy kaybeden AKP’deki erime süreci hızlanır, MHP ve CHP’nin toplam oyu AKP’yi geçer, iktidarı alacak çoğunluğa ulaşırlar. HDP yüzde 10 civarında oy alırsa, Güneydoğu’daki özerklik talepleri artar, Kürt oyları dışında aldıkları oyların çoğu kemikleşir, ’Bölge Partisi’yerine ’Türkiye Partisi’olma sürecine gireceklerdir. Siyasi partilerin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak çalışmaları gerekir.
3) Seçime katılım oranı: Bu seçimin kaderini belirleyecek en önemli etken, seçime katılım oranı olacaktır. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP yüzde 43,5; CHP yüzde 26; MHP yüzde 17,5; BDP-HDP yüzde 6, diğer partiler yüzde 8 oranında oy almışlardır. AKP seçmeninin büyük çoğunluğu seçime katılır, ortak adayı benimsemeyen MHP’liler ile CHP’lilerin çoğu seçime katılmazsa, Erdoğan’ın birinci turda kazanması sürpriz olmaz. Ayrıca tatil kültürü oldukça gelişmiş olan yazlıkçı CHP’lilerin ne kadarının seçime katılacağı da merak konusu. Katılım oranı düştükçe, bu Erdoğan’ın başarı şansını yükseltecektir. AKP bunu bildiği için, ortak adaydan memnun olmayan MHP’lilere ayrı, CHP’lilere ayrı algı yönetimi yaparak katılım oranını düşürmeye çalışıyor.
4) Geçişken oylar: 2009 yerel seçimlerinden sonra özellikle CHP ile MHP oyları arasında Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesinde gözle görülür oy geçişkenliği yaşanmıştır. Bu durum 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde bazı illerde tekrarlandı. Tekrarlanan illerde sonuç başarılı olmuş, tekrarlanmayan illerde başarısız oldu. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP, 2 milyonun üzerinde oy kaybetmiştir. Bu oyların çoğu MHP’ye kaymıştır. Özellikle milliyetçi-muhafazakâr seçmenin çoğunlukta olduğu Orta Anadolu’da MHP’nin AKP’ye kaptırdığı oyların yavaş yavaş geri dönmeye başladığı görülüyor.0“Çözüm süreci”nde AKP’nin PKK’ya verdiği tavizler arttıkça bu dönüşün hızlanması kaçınılmazdır. Yalnız MHP’nin şu gerçeği göz önünde bulundurması gerekir; 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda AKP’nin “12 Eylül’le hesaplaşacağız” söylemine inanan yüzde 7-8 oranında MHP’li, partisine rağmen “Evet” demiştir. AKP, şimdi de ortak adayı beğenmeyen MHP’liler üzerinde etkili olmaya çalışıyor. MHP’nin, bu taraftarlarını bir an önce ikna etmesi gerekir.
Bu seçimde özellikle Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi oylarının tercihi, sonucu büyük ölçüde etkileyecektir. Ayrıca ikinci tura kalamayacak Kürt adayının oylarının ikinci turda büyük ölçüde AKP’ye kayması bekleniyor. Bu konunun özellikle MHP tarafından iyi değerlendirilmesi ve halka iyi anlatılması gerekir. Türkiye’nin bölünmesine karşı olan ve millî hassasiyetleri yüksek olan AKP’liler, algı yönetiminin etkisinden çıktıkça bu duruma rıza göstermeyeceklerdir. Çünkü, 19 milyon AKP seçmeninin çoğunluğunun vatansever ve milliyetçi olduğuna, fakat algı ile yanıltıldıklarına yürekten inanıyorum.
5) Yurt dışı oyları: Türkiye dışında 3 milyonun üzerinde Türk vatandaşı var. Bunların 2 milyonu seçmen. Türkiye’nin toplam seçmen sayısını 50 milyon kabul edersek, yurt dışı oyları yüzde 4-5’e tekabül eder, bu da ciddi bir orandır. Bir oyun bile önem kazandığı bu seçimde, MHP ve CHP’nin yurt dışı oyları için de çalışmaları gerekir.
6) Asıl belirleyici etken: Cumhurbaşkanlığı seçiminin asıl kaderini; adayların kişiliğinden çok, vatanın bölünmez bütünlüğünden, Cumhuriyet’ten, parlamenter sistemden, demokrasiden, laiklikten, çağdaş yaşayıştan yana olan her partiden vatandaşın büyük bir millî sorumluluk bilinciyle seçime katılmaları belirleyecektir.
Görüldüğü gibi bu seçim, gerçekten Türkiye’nin kader seçimidir. Vatandaşımız oyuyla ya nefret ve öfke dilini, kutuplaştırma politikasını, ülkenin bölünmesini ya da barış ve huzur dilini, ülkenin bütünlüğünü, milletin birliğini tercih edecektir. Unutmayınız ki, Erdoğan “Cumhurun Başkan’ı” seçilirse, Türkiye Cumhuriyeti’ni 2023’te, zihnindeki rejime dönüştürme arzusunun da önü açılacaktır. Herkesin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak seçimdeki tavrını belirlemesi gerekir.
Okuyucularımın bayramını kutlar hayırlara vesile olmasını dilerim.