KONUK KALEM / Prof.Dr. Yümni Sezen

KONUK KALEM / Prof.Dr. Yümni Sezen

Özgüvensizlik ve aşağılık duygusu çatışması

Araştırma metodu, bilim mantığı, sosyal olayları yorumlama tekniği gibi tavırlardan aydınlarımızın ve siyasetçilerimizin pek nasibini almamış olması, ya da aldırış etmemesi kınanacak bir şeydir. Oysa halkımız kendi usulünce ve kendi algısınca bu incelikten haberdardır, bunun farkındadır.Bilim ve onun önemli malzemesini ve sonuçlarını teşkil eden keşif ve icatlar, ilk günden beri merak ve ihtiyaç dürtülerinden ortaya çıkmıştır. Ancak elde edilenlerin insanlığın şuuruna maledilmesi gerekir. Başta bilim yoluna ait metot ve düşüncenin keşfi olmak üzere, içinde yaşadığımız varlık nizamına ait keşiflerimiz, bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlamıştır. Türk aydınlarının büyük kesiminin, özellikle dine kayıtsız olanlarının, ideolojiler ve Batı dünyasının etkisi altında, bir özgüvensizliğe sahip oldukları, doğrudur. Olmasalardı olur-olmaz her şeyde bu kadar taklitçi olmazdık. Onlara göre her şey kendi milletimizin, dinimizin, kendi kültürümüzün, kendi tarihimizin dışından gelmiştir. Bu, kabul edilebilecek bir şey değildir ve gerçeğe de uymaz. Bu kimseler, insanlığa Müslümanlar tarafından bir katkıdan söz edilince alay etmeye başlarlar. Bunların içinde çok az da olsa, İslam karşıtlığı, aslında İslam’la alay ifadeleri, satır aralarında görülmektedir. Olan bitenler ve yapılan yanlışlarla ilgili tenkitlerde yüzde yüz haklı olsalar da, bunlar fırsat bilinerek, Müslüman’ı ve Müslümanlığı iğnelemeleri gözden kaçmıyor. Bu durum inanan insanları üzüyor ve onun içindir ki muhalefetle tıpatıp aynı kulvarda buluşmalarına rağmen, beraber olmak istemiyorlar. Buna karşılık Müslümanlarda, özel olarak Müslüman aydınlarımızda, yukarıda arz ettiğimizin aksine bir aşağılık duygusu oluşmuştur. Her şey Müslümanlarca keşfedilmiştir, her şey Kur’an’da vardır, dünyaya her şeyi öğreten Müslümanlardır gibi kanaatlerin altında yatan, işte bu aşağılık duygusudur. Bu da kabul edilemez ve gerçeğe de uymaz. Bu tavır Kur’an’a ve Müslümanlığa değer vermek değil, onu iyi anlamadığından dolayı bir yerden sonra saygısızlıktır. Her şeyin Müslümanlarca bulunmuş olduğu doğru olmadığı gibi, böyle olması şart da değildir. Akıl, insanlığın müşterek bir hazinesidir, bir kısım insanlara mahsus değildir. Şüphesiz bunu kullanma farklılığı da geneldir ve eksiklik bizlere aittir. Yaratıcı nasıl ki rızkı, inanan inanmayan ayırımı yapmadan herkese dağıtmışsa, akıl, zekâ da öyledir. Farklılık içinde ve fakat gayretle bulunmuş olan birçok şey, insanlığın müşterek malıdır. Onları bulan, ortaya koyan, terennüm eden kim olursa olsun, önemlidir. Elektriği, ampulü, benden başkaları bulduysa, buna dair bir aşağılık duygusu oluşmamalıdır. Bu işleri istismar edip egemenlik kurmaya çalışanlar olmuşsa, onların ayıbıdır. İnsanlığa açılmış her şey ortak malımızdır. Aksi halde siz hiçbir iyi ve güzel şeyi yayamazsınız. İslam’ı nasıl yayacaksınız?  “Bu sizin malınız, bizi ilgilendirmez”  mi diyecekler? Büyük insanların, büyük âlimlerin şu kavimden, bu milletten olmasına bakılmaz. Hz. Peygamber Arap diye, inanmak isteyen, Türk, İranlı, Hintli, Avrupalı inanmayacak mı? Keşif ve icatları da bu şekilde değerlendirmelidir. Bütün medeniyetlerin üzerine inşa edildiği üç büyük buluşun, ateşin, yazının ve tekerleğin şu veya bu insan gruplarına ait olması neden önemli olsun. Gerçeği bulup çıkarmaya gelince, bu, sadece bilimsel bir tespitten öte bir şey değildir.

Batı dünyası, yani Avrupa, palazlanıp bir yerlere gelmeye başlayınca, medeniyeti adeta devralmış, devraldığında da birçok şeyi hazır bulmuştu. Niçin devralmıştı diyoruz? Dünyanın öbür sakinleri, özellikle önder olan İslam dünyası, hangi sebepten olursa olsun, bir bakıma durmuş, daha ileri adım atamaz hale gelmişti. Devralanlar dayanacakları birçok şeyi hazır bulmuştu. Ateş, yazı, tekerlek başta, kâğıt, pusula, o zamana göre basitçe de olsa teleskop, optik konusu, birçok hastalığın teşhisi ve tedavi yolları, kan dolaşımı bilgisi, çiçek aşısı, kızamığa ait bilgiler, cebir ve geometri,  “sıfır”  rakamı, trigonometri, ilm-i ümrân (bu gün için sosyoloji) daha niceleri, Batılıların buldukları değildir, çoğu İslam dünyasından olmak üzere diğer büyük kültürlerden gelmişti. Bunları ileriye götürmek, yenilerini eklemek, Batılılara kalmış gibiydi. Bilim adamlarının müşterek kanaati  “yenilik, toplumun ve zihniyetin dönüşümünü taşıyan bir süreçtir” şeklindedir (Nicolas Journet, Evrenselden Özele Kültür, s. 145). Gerçekten Batılılar, buhar makinesi başta olmak üzere, bilim ve teknikte devâsa adımlar attılar. Bunlar bizde neden aşağılık duygusuna sebep olsun? Olsa olsa, ibret almayı, kendimizi sorgulamayı, gayreti sağlayabilir. Ayrıca, onlar gibi biz de eklenmiş ve ileriye götürülmüş olanlar da hazıra konabiliriz. Yeter ki bunlar vesile edilerek ensemizde boza pişirenler bulunmasın.

Bunları niçin yazıyoruz? Bir süre önce Amerika’yı kim keşfetti, aslında Müslümanlar keşfetmişti diye oluşan gündemden dolayı. Coğrafî bir bölgeyi keşif, sadece oraya gitmiş olmaksa ve fakat dünya kamuoyunun bundan haberi yoksa, keşif değildir. Denilebilir ki sadece oraya gidenleri ilgilendiren bir  “ilk”  manâsındadır. Bu sefer de kimler ilk defa gitti, onu araştırmak gerekir. Hiçbirinden, dünyanın geri kalanının haberi yoksa ve bu olayın semereleri olmamışsa? İnsanlığın bu işin acı-tatlı meyvelerini toplaması gerekir. Amerika’yı ilk keşfedenler Kızılderililer miydi? Belki. Delillerimiz eksik. Daha önce ve daha sonra gidenler oldu mu? Bilmiyoruz veya bildiklerimiz sisli. Kristof Kolomb’dan önce Müslümanlar da oraya gitmiş olabilir. Fakat bütün bunları, Kristof Kolomb’dan sonra öğreniyor, üzerinde inceleme ve araştırma yapmaya başlıyoruz. Irkçılığın her şekli kötüdür, bilimde ırkçılık da buna dahildir. Tekerleği kim icat etti? Sümerler. Bilimsel araştırmalara göre daha önceki kavimlerin bazılarında, çocuklara oyuncak maksadıyla yapılmış tekerleğe rastlanmıştır. Fakat ne zaman ki bu hayatın pratiğinde, yani işte, ulaşımda kullanılmaya başlandı, o zaman tekerleğin icadından söz edilebildi ve bu da Sümerlere aitti.

İki hastalıktan da kurtulmalıyız: Özgüvensizlik ve aşağılık duygusu. Türkiye’nin bu gibi kavgalardan önce yapacak çok şeyi var. Önemli olan, Müslümanların bugünkü durumuna bakmak lâzım geldiğidir. Bilimde, teknikte, siyasette, hatta insanlıkta ne durumdalar? Niçin birbirimizle didişiyoruz? Utanılacak durumlarımızı görmeyip, kavga niye?