Hali hazırda Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesi iki ana sorunla karşı karşıyadır. İlki, 10 yıldan beri Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi (İKBY)'nin başkanı olarak görevini sürdüren Barzani'nin anlaşmalı uzatmalı görev süresi dolmasına rağmen görevini devretmemede ısrarlı olması nedeniyle oluşan siyasi kriz, diğeri ise yıllardan beri devam eden ancak son aylarda daha da belirgin şekilde zirveye tırmanan ekonomik krizdir.
Bölgenin ekonomik durumu ve yansımaları ana hatlarıyla özetle incelendiğinde; 1992'de oluşturulan Güvenli Bölge'nin ekonomik yaşamı, ABD başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan maddi yardımlar ve Habur Sınır Kapısı'ndan elde edilen gelirlerin yanı sıra tankerlerle illegal petrol satışlarıyla sağlanmaya çalışılmıştır. 1996'da Ankara Mutabakatının ardından Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında sağlanan barış antlaşmasıyla silahlı çatışmalara son verilmiş ve Irak petrol gelirlerinin % 13'ünün bölgeye tahsis edilmesi ekonomiye canlılık getirmiştir.
Ağustos 1996'da Barzani'nin talebi üzerine Irak kuvvetlerinin Erbil'e girmesi farklı gelişmelere yol açmıştır. Saddam 1991'de işgal ettiği Kuveyt'ten çıkarıldıktan sonra KDP ile Bağdat Rejimi arasında gelişen ilişkiler ticari ortaklığa dönüşmüştür. Böylece Irak'a uygulanan ekonomik ambargo kapsamındaki petrol karşılığı gıda programından yararlanan ve ekonomik sıkıntılar içinde olan Saddam 1997'de KDP ile illegal yollardan tankerlerle kaçırılan çıkışları 2003 yılına kadar devam etmiştir. Böylece her iki taraf arasındaki geçiş noktalarından büyük miktarlarda yapılan kaçak petrol satışının gümrük vergileri ortak menfaatlerine yarar sağlamıştır.
2003 yılında Amerika'nın Irak'ı işgali ile rejim değişti. Bu yeni sürecin başlamasıyla "de facto" olarak Irak'ın kuzeyinde varlığını sürdüren Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, 2005'te onaylanan yeni anayasada taraf olarak yerini almıştır. Petrol meselesi yeni anayasada tartışmalara mahal bırakmayacak şekilde yerini almasına rağmen ihlal edilmiştir. Amerikan Enerji Endüstrisi(USC)'nin hazırladığı rapora göre Kuzey Irak'ta 50 Milyar varil petrol rezervi bulunmaktadır. Yani bu rezerv bugünkü rakamlarla değerlendirildiğinde bölgedeki petrolün mali değeri yaklaşık 3 Trilyon USD' ye tekabül etmektedir. Yine aynı rapora göre Kuzey Irak'taki tahmin edilen doğal gaz miktarı 3 Trilyon metreküptür. Diğer bir ifade ile Kuzey Irak'ta tahmin edilen petrol ve doğal gaz rezervinin Türkiye ve Batı ülkelerinin ihtiyacını 150 yıldan fazla süreyle karşılayacak kadar kapasiteye sahip olduğu söylenebilir. Böylece petrol meselesi hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi için hem de Türkiye dahil uluslararası petrol şirketlerinin odak noktası olmuştur.
Yeni Anayasa'nın 111 ve 112. Maddelerine göre; Irak'ın herhangi bir bölgesinden petrol konusu ile ilgili olarak yapılacak antlaşmalar, petrol satışı, ihracatı ve pazarlaması yalnızca Bağdat'taki Merkezi Hükümet'in onayıyla mümkün olabilir. Bu bağlamda anayasanın bu hükümlerini dikkate almayan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi; Bağdat'tan herhangi bir onay almadan enerji devleri olan Exxon Mobil, Gasprom, Total, Chevron, General Energy, DNO gibi batılı şirketlerle antlaşmalar imzalamıştır. 2011'de Türk şirketlerinin de devreye girmesiyle, özellikle Taktak, Beşika, Pirman, Vata, Erbak ve Karakoç gibi bölgelerde petrol arama çalışmaları kapsamında bir takım antlaşmalar imzaladığı ve faaliyete de geçtiği bilinmektedir.
Nitekim dünyanın en büyük petrol şirketi olarak kabul edilen Exxon Mobil'in Irak Yönetiminin tüm itirazlarına rağmen IKYB'yi muhatap alarak bir petrol antlaşmasının imzalanması Türkiye için de hareket noktası olmuştur.
Zaman zaman Irak Petrol Bakanı'nın, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından yapılan söz konusu antlaşmaların anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle geçersiz sayıldığını beyan etmesine rağmen, Bölgesel Yönetimi yapılan antlaşmaların anayasanın 115. Maddesine uygun olarak yapıldığını ileri sürmektedir. Aslında bu madde kesinlikle petrolden bahsetmeyip merkezi hükümetin federal yapı içerisindeki yetki dağılımından söz etmektedir. Bölgesel Yönetimin diğer bir gerekçesi ise Irak Anayasasına muhalefet ederek 2007 yılında petrol sahalarının işletme yetkisini merkezi yönetime devreden maddenin 2006 yılından önce bulunan petrol sahalarını kapsadığını, oysa Kuzey Irak'taki petrol sahalarının bu tarihten sonra keşfedildiğini iddia etmektedirler.
Bütün bu gelişmeler karşısında Irak Merkezi Hükümeti'nin uluslararası hukuk çerçevesinde yasal yollardan itirazları devam ederken özellikle 2013 yılında Maliki Hükümeti'nin Irak petrol satışından elde edilen % 17'lik payı IKYB yönetimine ödememesi bölgede ekonomik kriz yaratmış ve bunun sonucunda son aylarda Süleymaniye'de protestolar, başkanlık krizi, yolsuzluklar ve gruplar arasında çatışmalara sebep olmuştur. (Devam edecek)