Washington, yarım asırdan beri hem alenen ve hem de üstü kapalı olarak Irak başta olmak üzere bölgede Kürt kartını kullanmaktadır.
İran, 1947’de Mahabet Cumhuriyeti’ni kısa sürede etkisiz hale getirdi ise de 1960’lı yıllarda Irak’tan toprak talep etmek amacıyla ve Washington’un bilgisi dahilinde Irak’ta Kürt kartını açan ilk ülkedir. Bilindiği üzere İran, 1975’te Irak ile imzaladığı Cezayir Anlaşması ile istediğini elde etmişse de Kürt kartı uluslararası arenada 1990’lara kadar rafa kaldırılmıştır.
Ağustos 1990’da Saddam, Kuveyt’i işgal etti ancak ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin müdahalesiyle Irak orduları Kuveyt’ten çıkarıldı. Sonuçta proje ve plan gereği Irak’ın kuzey ve güneyi uçuşa yasak bölge ilan edildi. Ve akabinde de 1991 yılında BM kararıyla Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge ihdas edilmiştir.
1998’de ABD Dışişleri Bakanı Albright başkanlığında Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) arasında yapılan Washington Anlaşması ile ABD idaresi Kürt kartına resmen müdahil olmuştur.
1999’da ABD Kongresi Irak’ı kurtarma yasasını onaylaması sonucunda Kürt kartına yeni bir boyut kazandırdı. Bölgede ardı ardına cereyan eden gelişmeler neticesinde hem 1 Mart 2003 tezkeresi ve hem de Irak’ta Saddam rejiminin sona ermesi ile güvenli bölge yapısı defacto olarak Irak Anayasası’nda yerini korumuştur.
Washington’un, Irak modelini aynen Suriye’de ve Türkiye’de de uygulamak için çaba harcaması gözlemciler tarafından dikkatle izlenmektedir.
2011’de Suriye’de rejime karşı başlatılan ayaklanmada Kürt kartını ilk açan yine Washington oldu. Suriye’de kaosun başlamasıyla Türkiye, DAEŞ veya rejime karşı yapılan operasyona fiilen aktif destek vermede ve İncirlik Üssü’nü açmada kararsız olunca Ekim 2014’te bir Kobani yaygarası kopartıldı ve dünya ayağa kalktı. Washington fırsat bu fırsat diyerek Kobani savunması sürerken PKK uzantısı YPG-PYD’ye havadan yapılan lojistik yardımları ile Ankara’ya rest çekti.
Washington’un Suriye’de Kürt grupları ile olan ilişkilerini Kuzey Irak’ta olduğu gibi gün geçtikçe açıkça derinleştirince ve Suruç’taki intihar saldırısının IŞİD bağlantılı olduğunun ortaya çıkmasıyla ülke içinde ve Türkiye’nin Irak-Suriye sınır hattında askeri operasyonların yapılması zaruret haline gelmiştir. Bu bağlamda PKK terör örgütünün de diğer bir terör örgütü olan IŞİD’ten daha fazla Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmesi nedeniyle ABD idaresi ile dirsek temasına geçilerek mutabakat sağlanmış ve İncirlik Üssü de koalisyon güçlerine açılmıştır. Böylece Türkiye çözüm sürecini rafa kaldırmış ve Musul’un geri alınması konusunda IKYB ile Bağdat arasında devam eden pazarlık da etkilenmiştir.
Hali hazırda Türkiye, IŞİD ile mücadelede koalisyon güçlerine yardımcı olmakta, destek vermekte ve aynı zamanda TSK’nın kanlı terör örgütü PKK’nın Kandil ve diğer bölgelerde bulunan kamplarına yaptığı başarılı hava harekâtı sonucunda da örgütün üst düzey yöneticilerinin Kobani’ye sığındıkları da iddia edilmektedir.
Bilindiği gibi Ankara-Erbil arasında zaman zaman sıkıntılı sürece giren ilişkiler karşılıklı menfaatler doğrultusunda belirli alanlara kanalize edilmeye çalışılmıştır. Ankara ile IKYB arasındaki anlaşmanın ana maddesi, Kürt petrolünün Bağdat’ı baypas ederek Türkiye üzerinden satışıdır. Türkiye’nin gelecek on yılda büyümeye bağlı olarak enerji ihtiyacının daha da artacak olması nedeniyle ithalata ayrılan maliyetin azaltılması arzusundadır. Böylece Barzani bu antlaşmaya isteyerek ve iyice bağlandıysa da Ankara’dan kırmızı çizgilerini rafa kaldırmasını ve Kerkük’ten vazgeçmesini talep ettiği de iddia edilmektedir.
Barzani, TSK’nın müdahalesine karşı çıkmamakta ve hatta sivillerin savaş kurbanı olduğunu öne sürerek PKK’nın kendi sınırlarını terk etmesi çağrısında bulunmuştur. Diğer taraftan Barzani savaş alanının Irak Kürdistan’ından uzaklaştırılmasının çağrısını da ihmal etmemiştir!
Irak topraklarının hemen hemen %40’ı IŞİD’in kontrolü altında ve Kürt bölgesi de Irak’ın egemenliğinin dışında olmasına rağmen Irak ve Arap Birliği, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği hava operasyonlarını kınamaktadırlar. Bilmem hangi egemenlikten bahsedilmektedir? Yoksa yine Washington’un direktifi mi? Zaten Saddam zamanında da Türkiye ile Irak arasında imzalanan sıcak takip anlaşmasına rağmen Irak yönetiminden benzeri çatlak sesler çıkmakta idi.
Irak’ta eskiye dönüşün mümkün olmayacağı su götürmez bir gerçektir ve Kürt grupları uluslararası arenada bağımsızlıktan çok daha rahat söz etmektedirler.
Hali hazırda Amerikan Kongresi’ne ve Avrupa’da sunulan tasarılar konusunda Kürt gruplarının yürüttükleri faaliyetlerin Ankara tarafından dikkatle izlenmesi yararlı olacaktır.