Günümüzde Yemen’in uluslararası açıdan jeostratejik önemi ve özelliği, Aden şehri limanının dünyanın en işlek deniz yollarından birinin kavşağı durumunda olmasından, Basra Körfezi’nin en uç noktası olan Hürmüz Boğazı dar geçişindeki Bab’ül Mendep’in yer almasından ve Yemen’deki boğazların ABD ve Fransa orduları için karakol görevini üstlenmesinden açıkça müşahede edilmektedir. Bu özelliklerinin yanı sıra geçmişte Osmanlı idaresi, Yemen’in Arabistan Yarımadası, Akdeniz ve Afrika’nın giriş kapısını elinde tutmasıyla başta Portekiz olmak üzere İspanya, Fransa ve İngiltere’nin Akdeniz’e ulaşmalarına engel olmuştur.
Yemen geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye için hayati bir konuma sahiptir. Osmanlı I. Dünya Savaşı sırasında yıkılma sürecinde iken elinde tutmaya çalıştığı yerlerden biri de Yemen olmuştur. Anadolu’dan binlerce kilometre uzakta bıraktığımız on binlerce vatan evladı, Yemen topraklarında sahipsiz yatmaktadırlar. 2011 yılında T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül tarafından Yemen’de Türk Şehitliği açıldı. Şehitlerden bize ve torunlarına kalan Yemen ağıtı; “Ah o Yemendir, gülü çemendir, giden gelmiyor acep nedendir” türküsünün Türk Şehitliğinin açılması sırasında okunması tüm katılımcıları gözyaşlarına boğmuştur.
Bilindiği üzere yıllardır bedbaht ve yoksul durumda olan Yemen, 1960’lı yıllardan beri Kuzey ve Güney olmak üzere bir bölünme süreci de yaşamıştır. Her ne kadar 1990’lı yıllarda toprak bütünlüğü korunmuş ise de, aşiret ve farklı mezhepler arasında çatışmalar halen devam etmektedir. Şu anda Yemen’in başkenti “San’a” hemen hemen İran yanlısı Husilerin kontrolü altındadır. Kimdir bu Husiler?
Husiler, Şii mezhebi kollarından biri olan Zeydîyye kolunun içinde bir grup olarak yer almaktadır. Zeydîyye ise Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’den olan torunu olan Zeyid’den gelmektedir. Hz. Zeyid Hişam Bin Abdülmelik döneminde 15.000 Kûfe’li yandaşlarının kendisine vermiş oldukları desteğe dayanarak Emevi Devleti’ne karşı çıkmıştır. Ancak Hz. Zeyid, aynen babası Hz. Hüseyin’in Kerbela’da yanıltıldığı gibi, yanıltılarak Kûfe’de şehit edildi. Yıllar sonra oğlu Yahya da Horasan’da ayni akıbete uğrayarak şehit edilmiştir. 1987 yılında Hadi lakabı ile kendini imam ilan eden Yahya Bin El Hüseyin Bin Elkasım Alrussı, Yemen’in Zeydîyye Mezhebi’nin karargâhı olduğunu ve açıkça faaliyetlerine devam edeceklerini duyurmuştur. Yemen’deki mezhepler arasında 3. sırada yer alan Husiler ise, Zeydîyye’den bazı yönlerden farklı siyasi ve ideolojik görüşleri neticesinde Yemen halkının bir bölümünün ilgisini kazanmış ve büyük bir siyasi ve sosyal güç olmayı başarmışlardır.
Eylül 2014’te Başkent Sana’nın Husiler tarafından düşürülmesi, uluslararası arenada İran’ın bölge üzerindeki etkinliğini artıracağı ve Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesinde rol oynayabileceğinden endişe edilmektedir.
Öte yandan, İran’ın uluslararası pazarlara petrol ve doğalgazın büyük bir bölümünün ihracatı ile İran’ın ithalatı, Hint Okyanusu ve Arap Körfezi üzerinden yapılmaktadır. Böylece İran bölgede meydana gelen karışıklıklar ve çatışmaları kendi yararına yönlendirme çabaları içerisinde bulunarak her türlü araçları da kullanmaktadır. Bu husus özellikle son aylarda kendini gösteren terör örgütü DAİŞ operasyonunun, İran’ın nükleer programı ile takas edebilme teşebbüsünde bulunduğu iddia edilmektedir.
Diğer taraftan Yemen’in El-Kaide terör örgütünün aktif gruplarına ev sahipliği yapıyor olması da ülkenin küresel güçler tarafından farklı bir şekilde kullanıldığından söz edilmektedir. ABD’nin her ne kadar Husilerden rahatsız olduğu görülüyor olsa da El-Kaide’nin Yemen dahil çevre ülkelerdeki etkisinin artmasından da endişe etmektedir. Böylece Husilerin ülkede etkisinin artması Yemen’de mezhep çatışmalarının devam edeceğini göstermektedir.
Hali hazırda Husiler, Sana’daki Cumhurbaşkanlığı karargâhını ele geçirmiş olup diğer bölgelerde ise çatışmalar halen devam etmektedir. Netice itibariyle Yemen, Irak ve Suriye gibi, bir bölünme senaryosu sürecine girecektir.