Son yıllarda Ortadoğu’nun içinde bulunduğu siyasi durumla ilgili olarak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) veya diğer adıyla Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nden sık sık söz edilmektedir. Ortadoğu’nun bugünkü coğrafi sınırları, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarının paylaşılması için İngiltere ile Fransa arasında 16 Mayıs 1916’da meşhur Sykes-Picot adı altında imzalanan gizli antlaşma ile çizilmiştir. Savaş bittikten sonra, 19-26 Nisan 1920’de İtalya’nın San Remo şehrinde Sykes-Picot antlaşması İngilizler lehine revize edilmiştir. Önümüzdeki dönemlerde ise Sykes-Picot’un BOP adı altında 3. kez revizeye tabii tutulacağı olayların seyrinden anlaşılmaktadır.
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ile Gazeteci Theodor Herzl arasında geçen görüşmeyi bilmeyen yok gibidir. Görüşmeden netice alamayan Herzl, 1896’da İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenen Siyonist Konferansı’na öncülük etti ve bu toplantıda; “Bu topraklar (Filistin’i kastederek) bize Tanrı tarafından vaat edilmiştir ve önümüzdeki ilk 50 yılda Osmanlı dağılacak ve İsrail devleti kurulacaktır. İkinci 50 yılda ise Fırat’tan Nil’e kadar Büyük İsrail İmparatorluğu kurulacaktır” demiştir. Herzl’ın öngörüsü adım adım hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu meyanda konferans Osmanlı’nın dağılmasına katkı sağlarken, 1920’deki San - Remo antlaşmasıyla Balfour Deklarasyonu’nun yayınlanması, Sevr Antlaşması şartlarının tespit edilmesi, Irak’ın İngilizlere verilmesi ve Suriye’nin Filistin ile takas edilmesi karara bağlanmıştır.
Peki neden BOP gerekli oldu?
Yıllar geçtikçe bölgede ardı ardına meydana gelen olaylar süratle gelişirken, ABD ve İngiltere başta olmak üzere batılı ülkelerin öncelikli vazgeçilmez ana gündemlerinde iki önemli unsur yer almaya başlamıştır. Bu unsurların ilki, Ortadoğu’nun dünya enerji rezervlerinin önemli kısmına sahip olmasıdır (son rakamlara göre bölge dünya petrol rezervinin %64’ü ve doğal gazın ise % 34’üne sahiptir). İkincisi ise İsrail’in güvenliğidir. Ancak son yıllarda batılı araştırma merkezlerince Büyük Kürdistan’dan da açıkça bahsedilmeye başlanması dikkate alınmalıdır. Hemen hemen bütün senaryoların bu hedeflere hizmet ettiği söylenebilir.
Batılılara göre BOP’un öngördüğü amaçlar arasında; ülkelere demokrasi, özgürlük, ekonomik refaha kavuşturulması ve teröre karşı mücadele gibi konular yer almaktadır. Ancak Arap Baharı veya mezhepsel ve etnik çatışmalar adı altında cereyan eden olaylardan da görüldüğü üzere bölge ülkeleri üzerinde neredeyse bir kaos ortamı yaratılmıştır. Nihai hedef ise Türkiye dâhil bölge ülkelerinin bölünmesidir.
BOP tasarısı ilk defa 1997’de ABD tarafından “Amerika’nın Yüzyıl Projesi” nin bir alt unsuru olarak ortaya çıkmıştır. O dönemin ABD Dışişleri Bakanı olan C. Rise; 2006 yılında Washington Post Gazetesi’ndeki röportajında başta Türkiye olmak üzere Fas’tan Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 ülkenin sınırlarının değişmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir.
ABD Başkan Yardımcılarından Dick Cheney de; “Biz Afganistan ve Irak’ı işgal etmeseydik onlar İslam Birliğini kurup İsrail’i yok edeceklerdi” , İsrail Savunma Bakanı Moshe Yaalon ise; geçen ay Washington’da NBR kanalı ile yaptığı görüşmede “Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, Ortadoğu sınırları değişmek üzeredir” demişlerdir. Yaalon ayrıca; İsrail’in stratejisini değerlendirirken “Düşmanı kendi elinle öldürmek ne iyi bir siyasettir, ne de mutluluk verir. Düşmanın kendisini kendi eli ile veya kardeşinin eliyle öldürmesi çok büyük mutluluktur. Bunun için siyasi stratejimiz, düşmanlarımız için milis güçlerini teşkil etmek, ölenin ve öldürenin de düşmanlarımızdan olmasını sağlamak olsun” demiştir.
Hâlihazırda Irak ve Suriye topraklarının 1/3’ünü kontrolü altında tutan IŞİD’in mutlaka küresel güçlerden destek aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ne hikmetse her iki taraf da (İsrail ve IŞİD) Ortadoğu’nun yeni sınırlarından ve Sykes-Picot’tan söz etmektedirler. Her iki tarafın görünürde birbiri ile farklı görüş ve niyetlere sahip olsalar da Ortadoğu’nun geleceği ile ilgili yapılacak analizler dikkatle incelendiğinde her ikisinin de tek ve aynı kurum oldukları görülmektedir.
Günümüzde revize edilmiş Sykes-Picot antlaşmasının yeni şekli BOP adı altında bölge ülkelerine dayatılmaya çalışılmaktadır. İşte Irak, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkelerin durumu ortadadır. BOP kapsamında cereyan eden olaylardan anlaşılacağı üzere tarih tekerrüründen söz edilebilir. Osmanlı’nın Mondros ve Sevr gibi antlaşmaları kabul etmesi Türk siyasi tarihi açısından büyük bir hataydı. Bu hata, Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde Türk Milleti tarafından Kurtuluş Savaşı ile telafi edilmeseydi, belki bugün Türkiye diye bir devletten söz edilemeyecekti. Dolayısıyla Türkiye bugün benzer bir hataya düşmemek için çok dikkatli bir siyaset izlemelidir.