Gün geçtikçe IŞİD krizinin ayrıntılarının su yüzüne çıkmasıyla Amerika’nın bölgede yeni bir savaş başlatacağı hemen hemen kesinleşti ve geri sayım başladı. Bu savaşın bir çok şeyi değiştireceği ve Türkiye’nin de siyasi ve coğrafi yönden en fazla etkilenen ülke olacağı da kesindir.
Bu krizin özellikle rehinelerin serbest bırakılmaları ardından Türkiye’nin daha önce karşılaştığı benzer krizlerden kısmen farklı olacağı ve sürecin dışında kalmasının mümkün olmayacağından dolayı bu sefer Ankara’nın çok dikkatli olması gerekmektedir.
Türkiye bu filmi geçmişte ve farklı dönemlerde iki kez görmüştür. İlki olan 1990’lı yıllarının başlarında II. Körfez krizi sırasında Irak’a müdahale konusu Ankara’nın gündemini aylarca işgal etmiştir. 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın Irak’a müdahale önerisi Genelkurmay Başkanı N. Torumtay’ın istifasıyla sonuçlanmış ve hatta Özal istifa eden Genelkurmay Başkanı için de “korktu” demiştir.
O dönemde Barzani ve Talabani’nin de Ankara’dan yana tavır almaları medyaya yansıyan bilgiler ışığında ABD idaresi tarafından Ankara’nın tepesindeki yetkililere iletilen farklı mesajlardan kaynaklandığı ihtimal dahilindedir. Daha sonra Türkiye sınırına yığılmalar olmuş ve Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge ihdas edilmiştir.
Diğer bir önemli husus ise, 1992 yılında yine Özal’ın İstanbul Orduevi’nde Türkmen heyetini kabulü sırasında Türkmen heyetinin 36. Paralelde bir teknik hata olduğu ve Kerkük’ün de güvenli bölgeye dahil edilmesi talebine karşılık Özal’ın cevabı “Ben, ABD Başkanı Bush’la birebir görüşüyorum. Bu durum 6 aydan fazla sürmez, Irak eski haline döner” olmuştur. Ancak bu durum Özal’ın dediği gibi 6 ay değil ABD’nin Irak’ı işgaline kadar sürmüş ve 13 yıl devam etmiştir. Oyunun vahameti açık bir şekilde ortadadır.
Aynı dönemde Saddam’ın Kuveyt’ten çekilmesi yolunda pek çok ülke tarafından gösterilen çaba sonuçsuz kalınca yine ABD devreye girmiş, askeri müdahale ile Saddam Kuveyt’ten çıkartılmış ve bu operasyonun bedeli eksiksiz bir şekilde Körfez ülkelerine ödettirilmiştir.
İkincisi ise, 1 Mart 2003 tezkeresinde Türkiye’nin Amerika’nın önderliğinde yapılan müdahalede koalisyon içinde olup olmayacağı hususu yine Ankara’nın gündemini aylarca meşgul etmiştir. 29 Ocak 2003 tarihinde Davos’ta yapılan ekonomik forumda, yani ABD’nin Irak’a yapmış olduğu askeri müdahaleden yaklaşık 2 ay önce, NATO’nun eski komutanı ve emekli olduktan sonra da ABD’nin Başkan adayı olan Wesley Clark, ABD’nin Irak’a kuzey cephesi yerine güney cephesini kullanarak gireceğini ve Türkiye’nin bu savaşta devre dışı kalacağını söylemiştir. Nitekim de öyle olmuştur. Bu süreçte ise Barzani ve Talabani Türkiye’nin koalisyon içerisinde Irak’a müdahalesine karşı çıkmışlardır. Türkmenler ise müdahaleden yana oldular. Burada ABD hem suçlu hem güçlü olmakla birlikte daha sonra Türkiye’ye çuval hadisesini de yaşatmıştır.
Geçmişte Saddam bahane edilmiş, şimdi ise istenilen hedeflerin gerçekleştirilmesi için IŞİD bahane edilmektedir. Gelişmeler incelendiğinde;
* Öncelikle, sık sık tampon bölge önerisinden söz edilmektedir. Aslında bu tampon bölge konusu Suriye iç savaşının ilk aylarında gündeme gelmiş ve Türkiye’nin de sıcak takibe girmesi istenmiştir. Ancak o dönemde Ankara çeşitli nedenlerden dolayı bu fikri askıya almıştır. Tampon bölge oluşumunda Türkiye’nin yer alıp almamasının sonuçları Irak’ta olduğu gibi farklı neticeler doğurabilir. Bu süreçte Kürt gruplarından farklı sesler çıkmaktadır. Bu nedenle Türkiye konuyu yüksek menfaatleri doğrultusunda etraflıca analiz etmelidir.
* ABD basını son günlerde İncirlik üssüyle ilgili tartışmaları başlatmış ve sözü edilen üssün Erbil’e taşınması önerilmektedir.
* Amerika maalesef PKK’dan medet ummakta ve bunun için Kürt askeri adı altında eğitim programlarının yapılması gündemdedir ve Türkiye’nin Güneydoğu sınırları bu hale gelmemeliydi.
Bundan sonra Çekiç Güç gündeme gelebilir. Ancak komuta işi kime verilecektir? Bu gelişmeler cereyan ederken Suriye’deki Türkmenlerden hiç söz edilmemektedir. Ankara’nın elini kolunu bağlayan ve oyunun bir parçası olan rehineler krizi ile ilgili elde edilen sonuç hepimiz için sevinç kaynağı olmakla birlikte Türkiye’nin işini kolaylaştırmayacaktır.
Batı ve Arap medyası Türkiye’nin IŞİD ile işbirliği içerisinde olduğunu ileri sürmektedirler. Velhasıl Türkiye çok kritik günlerden geçmektedir. Neticede Türkiye’nin ulusal egemenlik ve güvenliği söz konusu olabilir. Gerisi ise teferruattır.