Bilindiği gibi 10 Haziran’da IŞİD öncülüğünde Irak’ın 2. büyük şehri olan Musul’un düşmesiyle ardı ardına yaşanan kaygı verici gelişmeler sonucunda gündeme oturan yaygın başlıklardan birisi yıllardır sözü edilen Irak’ın bölünmesi olmuştur. 1991 yılında Irak’ın kuzeyinde bölge kapsamında ve zaman içerisinde oluşturulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) hukuksal açıdan tamamen ve resmen Irak’tan ayrılmamış olsa da oluşturulan özerk yapı, haiz olduğu fiilen kısmen bölünmüş özelliklerini taşımaya devam etmiştir. Barzani, birkaç gün önce Kürt parlamentosunda yaptığı toplantıda Kerkük’ün kendi kontrollerine geçmesinin ardından bağımsızlık için referanduma gidileceğini tekrarlamıştır. Bazı gözlemcilere göre Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin bağımsızlıklarını ilan etmeleri, başta Türkiye ve İran olmak üzere diğer bölge ülkeleri ve hatta Kürtler için de sıkıntılar yaratmasının yanı sıra bir dizi de tehlike arz edeceği ifade edilmektedir. Aslında kısmen bölünmüş Irak’ta sürecin veya özerk bölge yapısının temelleri Irak hükümetinin 11 Mart 1970’te yayınladığı beyanname ile atılmıştır. Beyannamenin tamamen hayata geçirilememesine, Kerkük’ün statüsü ve peşmergelerin ağır silahlarını teslim etmemeleri sebep olmuştur
Peş peşe gelişen olayların ardından 1991’de ABD idaresinin yönlendirmesi, Türkiye’nin desteği ve BM kararı ile ihdas edilen Güvenli Bölge kapsamına giren özerk bölge, uluslararası hüviyet kazandı ve 2003’te ABD’nin Irak işgali ile defacto olarak kabul edilen yapı ile Irak’ın 2005 anayasası ile hukuksal zemine de kavuşmuş oldu. IKBY’nin ihtilaflı bölgeleri de federatif sistem içinde Irak’ın bir parçası olarak anayasada yer almıştır.
Bilindiği gibi özerk otonom veya federatif sistemlerde ülkelerin güvenlik güçleri, merkezi hükümete bağlıdır. Bu bağlamda IKBY’nin Erbil ve Süleymaniye’de bulunan her iki idarenin kendi güvenlik güçlerinin bulunması, bölgede konfederatif yapının var olduğunu göstermektedir. Nitekim bu fiili duruma göre hem Erbil hem de Süleymaniye ayrı Meclis, yasama organları, güvenlik güçleri ve bayrakları altında birbirlerinden ayrı bir hükümet gibi faaliyet göstermeleri nedenleriyle, konjonktürün müsait olmasıyla birlikte bağımsızlıklarının ilanı konusunda bir an tereddüt etmeyeceklerinin kanısındayım.
Neticede referandum dedikleri yani Kürtlere tam bağımsızlık isteyip istemediklerini sormaları halinde bu süreçte karşılaşacakları muhtemel risklerin de bilincindeler mi? Örneğin bölgede güçlü bir koruyucuya ihtiyaç var mı ve bu olmadan da süreç devam edebilir mi? Hiç dost olmayan komşular arasında tek başlarına durmak zorunda kalmaları, her iki Kürt idaresi arasında var olan derin husumet, bölgenin denize açılımlarının olmaması nedeniyle petrol dahil olmak üzere mal ihraç ve ithalinde tamamen komşularına bağlı olmaları, bölgede Türkmen ve Arapların durumu ve tutumları gibi sorunlar ile karşılaşacaklardır. Bu bağlamda bölgede yer alan diğer ülkelerin konuyu değerlendirmeleri ve muhtemel bu yapının farklı yönlere kayabileceğinin analizinin her bakımdan yapılmasının gerekli olduğu göz ardı edilemez. Şu ana kadar İran, Kuzey Irak’ın yani Kürt bölgesinin bağımsızlığını ilan etmelerini kesinlikle kabul etmeyeceklerini her fırsatta açıklamaktadırlar. Türkiye ise toprak bütünlüğü vurgusuna devam etmekte ise de, son dönemlerde Türkiye’nin farklı stratejilerle devreye gireceği kanısındayım.
Türkmenlere gelince; 11 Mart 1970 öncesi Irak merkezi hükümet ile KDP arasında yapılan görüşmeler esnasında Türkmen kökenli Irak ordusundan ‘Paşa’ rütbesiyle emekli olan Ömer Ali Paşa, Türkmenlerin de Irak’ın toprak bütünlüğü içinde kendilerine özgü bir özerk bölge oluşturulması amacıyla bir siyasi parti kurma girişimi ve önerisinde bulunmuş, ancak hayata geçirilememiştir. Benzer bir öneri de güvenli bölgenin ihdasından sonra Ekim 1992’de özellikle Kerkük’ün de güvenli bölge içinde yer almaları, başka bir ifadeyle Türkmenler için de özerklik talebi Türkmen temsilcileri tarafından Merhum Turgut Özal’a sunulmuştur.
Hali hazırda IŞİD tarafından bazı kilit Sünni kent ve kasabalarının kontrol altına alınması 4. bir özerk bölgenin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Muhtemel bu gelişmeler karşısında Türkmenler, zaman kaybetmeden gelecek ile ilgili stratejilerini analiz etmeli ve uluslararası camianın desteği ile 5. bir özerk bölgeyi kurmaları gerekecektir.