Komutanların ifade olayında cevap arayan sorular...
Soru sorarak başlayalım. Ergenekon savcıları Hilmi Özkök’ün ifadesi için onun ayağına gider, yani İzmir’e uçarken Kuvvet Komutanlarını neden ayağına çağırdı?
Öyle ya sonuçta Özkök ve diğerleri aynı rütbede!
Soruşturma ya da kovuşturma usul hukukunda, eski Genelkurmay Başkanlarına bir ayrıcalık mı var?
Denilecektir ki Kuvvet Komutanları sanık ya da şüpheli, Özkök ise tanık konumunda!
Durun bir dakika, araştırması devam eden bir hadisede kimlerin sanık ya da tanık olduğu belli değildir ki!
Dahası, TSK’da emir-komuta olgusu vardır ve astların istisnasız her tasarrufundan üstler, yani komutanlar direkt olarak sorumludur!
Bir başka ayrıntı.
Aynı konuda Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur ile Birinci Ordu Komutanı Hurşit Tolon sabaha karşı evlerinden alınıp götürülmediler mi?
Onlara uygulanan metot ile şimdi ifadeye çağrılan komutanlara uygulanan metot niçin farklı?
Madem bu iş telefon çağrısı ile oluyordu Eruygur ve Tolon neden evlerinden alındı?
Devam edelim:
Ergenekon ya da Ümraniye soruşturması tam 2.5 yıldır devam ediyor!
Soruyorum bu dava niçindir?
Aylar ve hatta yıllarca Ergenekon örgütü dendi ve olmadık iddialar seslendirildi!
Son süreçte seyir birden değişti ve hadise darbeye dönüştürüldü!
Olay eğer başlangıçtan beri darbe davası ise 2.5 yıldır darbe ile alakalı olanlar ifadeye niçin çağrılmadı?
Mustafa Balbay gibi bir gazeteci darbeye katkı iddiasıyla aylardır hapiste tutulurken, günlükleri olduğu ileri sürülen isimler bugüne kadar neden görmezden gelindi?
Aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen Ergenekon davasının neresinde olduğumuzu bilen var mı?
Keza Ergenekon operasyonları ya da ifadeye çağırmaların, AKP için çok çok kritik günlere denk gelmesi sadece tesadüf müdür?
Geriye dönün, hatırlamaya çalışın!
AKP için açılan kapatılma davasında savcının iddianameyi okuyacağı gün, kamuoyunda gürültü çıkaracak şekilde gözaltına almalar olmuştu!
Deniz Feneri, AKP’yi zora soktuğu günlerde de benzer bir operasyon yapıldı!
Mayın yasası günlerinde de yine aynı görüntü!
Mahalli genel seçim var, seçime 5 gün kala insanların oy verme davranışlarını etkileyecek şekilde iddianame açıklandı!
Ermeni işi AKP’yi sıkıştırdığında da aynı manzaraya şahit olduk!
Ve son olarak Kürt açılımı olayı AKP’yi boğarken bir gün ansızın Komutanlar ifadeye çağrıldı!
Kuşkusuz bütün bunlar elbette tesadüftür ve art niyet yoktur ama insanlar bu duruma acayip yakıştırmalar yapıyor.
Taksit taksit gözaltına almalar ve ilginç zamanlamalarla ifadeye çağırmalar olacak şey midir?
Ucu açık bir torba dava, hukuk adına kabul edilebilir mi?
Şimdi madem herkesi çağırıyorsun, muhtıra verdiğini kendisi
ifade eden Yaşar Büyükanıt’ı da çağırsana!
Bırakın davanın içeriğini, sadece bu seyir bile bu dava ile ilgili olarak insanın zihnini bulandırmıyor mu?
Geciken adalet, adalet değildir...
YARIM KALDI...
TRT Genel Müdürünün yazımıza cevabı
Dünkü yazım üzerine TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin aradı ve uzun bir görüşme yaptık. Şahin yayına soktuğu yeni kanallarda yapılan hizmetleri sıralayarak, yazımda kendisine haksızlık ettiğimi söyledi. Önce bir hususun altını çizeyim, İbrahim beyle alakalı olarak bizim peşin bir hükmümüz yok, eleştirilerimiz icraatlarınadır. TRT Genel Müdürüne kurumun, yazımda da belirttiğim gibi Taraf Gazetesi misali marjinal bir görüntü verdiğini söyledim ve kadrolaşmalara dikkat çektim. Buna ilaveten TRT’ye iş yapan firma ya da ajansların AKP ile yakınlıklarını sorguladım. Şahin sorularıma, anormal bir durum yok karşılığını verdi lakin somut sorularımı cevapsız bıraktı. Mesela Tayfun Talipoğlu’nun her ay kaç on milyar aldığını ısrarla sormama rağmen cevaplamadı. Aynı şekilde Esra Ceyhan’ın program maliyeti için de sustu. Oysa kamu kurumu olan TRT’de böyle bir sorunun basına cevaplanmaması olacak şey değildir. Tabii TRT Şeş’i de sordum; o tasarruf bana değil, MGK’ya ait dedi.
YAKIŞMADI...
Sarıgül’ün 3 atlısı Mesut Yılmaz’la beraber değil miydi?
CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin haklıdır. Adamlar CHP üyesi ama Mustafa Sarıgül ile yeni oluşum fotoğraflarını veriyorlar. Böyle bir şey ahlaki değildir ve kabul edilemez. Beğenmiyorsan önce istifa eder, ardından kiminle istersen onunla kol kola girersin. Kastedilen isimler Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşı ve Mehmet Moğultay gibilerdir. Bu üç ismi de yakından tanırım, gerçekten deneyimli isimlerdir ama maalesef siyasi hırsları akıllarının önüne geçmiştir. Tamamen şahsi hesap ve ikbal uğruna savruluyorlar!. Hayır ilkeli ve tutarlı olmak gibi bir dertleri de yok. Öyle olsalardı CHP’li bu isimler yıllar yılı Mesut Yılmaz’lı oluşumlarla beraber anılmazdı. Baktılar ki Mesut Yılmaz cenahından bir şey yok ve Baykal da yüz vermiyor hemen Sarıgül’e kapağı attılar. Doğrusu bu hırsı kalitelerini bildiğim bu üç isme hiç yakıştıramadım. CHP’nin tam AKP’yi yakaladığı bir süreçte bu tutum ancak AKP’ye Truva atı olmakla izah edilebilir. Bu iklimde CHP’yi bölmek Atatürk’e ve ülkeye ihanettir!
YENİDEN...
Sinsi af hazırlığı!
Şaşırmayın 30 bin kişinin ölümünden sorumlu olan bölücübaşı Abdullah Öcalan’a af kapısı aralanıyor. İktidar taş atan çocuklar için yapmayı düşündüğü yeni düzenlemeye bir madde ekleyerek indirime Öcalan’ı da katmak istiyor.. Kuşkusuz AKP bu iddiayı kabullenmiyor ama kurduğu oyun planında af var. Yeniden yargılama yolu ile Öcalan’ın cezası indirilecek ve yattığı süre göz önünde bulundurularak belli bir süre sonra serbest bırakılacak... CHP ve MHP Grup başkanvekillerinin bu durumu önceden görüp kamuoyunu uyarmaları yerinde olmuştur ama ne yapılırsa yapılsın göreceksiniz o kapı ısrarla aralanmaya çalışılacaktır. Aslında AKP bu yolu birkaç yıl önce yine bir yasa düzenlemesi oyunuyla denemiş lakin CHP lideri Baykal’ın dikkati ve konuyu gündeme taşıması ile AKP, geri adım atmak zorunda kalmıştı!