Komşularla "sıfır" düşmanlık politikası
Kitaplar, devletlerin dış siyasetinin kolay kolay değişmeyeceğini yazıyor. Zira, dış siyasetin temelleri ve hedefleri, milletlerin misyonuna, tarih, coğrafya, komşular, bölge ve dünya şartlarına göre belirleniyor. Aslında bu gerçek, bir anlamda tarihin de hükmü gibi.
Ancak son yıllarda bu temel kanun adeta alt-üst edildi. Bunun için ortaya bir slogan atıldı. Denildi ki, bundan sonra komşularla ilişkilerimizi “Sıfır düşmanlık-İyi komşuluk esasına göre yürüteceğiz.” Bir dış politika ilkesi haline getirilen bu slogan, içerde ve dışarıda pek beğenildi. Öyle ya, Türk Milleti düşmanlığı sevmez, dostluktan, hatta fedakârlıktan hoşlanır. Hoşlanınca gerisini pek düşünmez. Doğrusu iyi seçilmiş bir propaganda cümlesi. Hem de kendimize.
Peki, bu yeni “ilke” karşısında komşularımız ne düşünmüş olabilir? Zahmete gerek var mı? Çok, hem de çok memnun olmuşlardır. Rüyalarda bile görülemeyecek kadar yararlı, güzel, hatta müthiş değil mi? Sonuçta, Türk Milleti mutlu, komşular sevinçli, her şey yolunda (!) Ne maharetli yöneticilerimiz varmış.
Gelin herkesi memnun eden bu “Sıfır düşmanlık politikasını” biraz açalım, içinde neler var görelim.
Önce cümleyi tersinden okuyalım. Şu anlam çıkmaz mı? Bugüne kadar Türkiye komşularına düşmanlık siyaseti uyguladı, sıkıntılar, gerginlikler bundan çıktı. Algılama böyle ise, devletimizi ve milletimizi ağır bir töhmet altına sokan, haksız ve tehlikeli bir itiraf(!) yapmış olmuyor muyuz?
Öte yandan bu “düşmanlık siyaseti” nereden çıkıyor ona da bakalım.
Komşular bizden, 1. Dünya Savaşı sonrasında elde edemediklerini istiyor. Bunlar ya vatan toprağı, ya da hayati derecede önemli tavizler. İşte Yunanistan: Kıbrıs’ın 2/3’ünü almış, şimdi 1/3’ünü; tek taraflı olarak Ege’de egemenliğini 12 mile çıkarmış, bunu tanımamızı; Gökçeada-Bozcaada’ya özerklik vermemizi; İstanbul’da Rum Ortodoks devleti kurulması için Patrikhaneye egemenlik verilmesini istiyor.
Ermenistan sınırlarımızı kabul etmiyor. Büyük Ermenistan’ı kurmak için, “soykırım” yalanıyla, tazminat ve Doğu Anadolu’daki bazı illerimizi istiyor.
Barzani kukla yönetimi, yaptırdığı haritalarda bir çok vilayetimizi kendi toprağı olarak gösteriyor, anayasasında Sevr’e atıf yaparak, Güneydoğu Anadolu’muzu talep ediyor.
Suriye, Antakya dahil bir takım iddialardan hâlâ vazgeçmiyor.
Bu iddiaları politikalarının esası yapan komşularımıza karşı bu güne kadar ülkemizi yönetenler ne demiş? Böylesine haksız ve düşmanca politikaları asla kabul etmeyiz. İyi komşuluğa zarar verir. Oldu-bittiye kalkışılırsa, bunu savaş sebebi sayarız.
Bundan haklı, meşru ve masum hangi tavır alınabilir? Bu siyasetin neresinde düşmanlık var?
Bir de son yılların “sıfır düşmanlık politikası”nın dışarıda nasıl algılanabileceğini ve hangi tahribatları yapabileceğini düşünelim. Demezler mi; Türkiye’den toprak talep etmek düşmanlık sayılmıyor. Meselelerin çözümü için diyalog yolu benimseniyor. Oh.. ne âlâ. Öyleyse buyurun diyalog için masaya ve şu toprak taleplerini bir görüşelim!..
Evet, bu politika “alacaklıları” çok ümitlendirdi ve heyecanlandırdı. Üstümüze onun için çok geliyorlar. Sonra masaya da oturuldu. Karşımızda sadece komşular değil, haçlı projesini yapanlar da yer aldı. Diyalog konularından bir demet sunalım.
-KKTC’yi yok edecek olan “Ek Protokol” imzalandı. Uygulamayı bekliyor. Talat, Rumlarla işleri pişirmeye devam ediyor.
-PKK misyonunu da yüklenen Barzani Kukla Yönetiminin tanınması ve iyi ilişkiler kurulması süreci devam ediyor.
-Ermenistan sınırının açılması ve diyalog yoluyla meselenin halli için kapalı görüşmeler hız kazandı.
-Patrikhanenin egemenliği ve Ruhban Okulu’nun açılması için verilen sözün gereği yapılıyor, şartlar olgunlaştırılıyor.
Sonuç: Milli siyasetimizi, Kıbrıs’tan başlayarak her alanda horlayıp dışlayarak nereye geldiğimiz, “Komşularla ‘sıfır’ düşmanlık politikası” gütmenin kimlere ne sağladığı hâlâ görülmüyor mu? Bu tehlikeli yanlıştan niçin dönmüyoruz?
Hem de istiklalimizin ve vatanımızın kurtarılması için 19 Mayıs’ta verilen kutlu işaretin yıldönümünde!..