Kökümüzü kuruttunuz!
Hiç göz ardı etmememiz gereken durum tespitlerinden bir tanesi, en ileri(!) vaadi "normalleşme" olan ve bu hedefin toplumda neredeyse yarı yarıya oranda destek bulduğu bir ülkede yaşıyor olduğumuz gerçeği galiba. "Rıza"da tur bindirdik bütün "şükür"le terbiye edilmiş topluluklara!
Hani biz o "büyük resim"lerden bahsediyoruz ya bilmiş bilmiş, "derin"leri eşeliyoruz, satır aralarından "aslında ne olduğunu" anlayıp anlatmaya çalışıyoruz, bunun için tüketiyoruz ya ömrümüzü; bakın etrafınıza, geniş bir kesimden karşılık olarak yükselen yegane ses:
Tınnnnnn!
Buradan hareketle "normal"le daha sıkı fıkı olmak lazım geldiğine hükmettim -sonunda-!
Nüfusun çok büyük bir bölümünün "evine" giremeyen yüksek siyaset yerine olmasa da, en azından onunla aynı sıklıkta, günlük, sıradan ama hemen hepimizin hayatında var olan meseleleri de kaleme almak lazım. Amfilere, salonlara, kütüphanelere, beyin fırtınaları yapılan dost meclislerine, başkent kulislerine filan hitap etmek iyi de ne kadar okuduğumuzu, ne kadar araştırdığımızı, ne kadar çok bildiğimizi filan ispat yolunda "sokak"la irtibatı koparıyoruz çoğu zaman...
Doğup büyüdüğüm Tekirdağ'a, yahut imza günü, söyleşi vs. için gittiğim herhangi bir Anadolu şehrine her ziyaretimde alırım böyle "basitleşme" kararları ben; gelin görün ki önce memleketi sonra dünyayı kurtarma sevdasından bir türlü sıra getirip de uygulayamam...
Önceki gün, çocukluğumdan beri tanıdığım, sevdiğim, hayran olduğum meslek büyüğüm, Trakya'nın köklü gazetelerinden Batı Yakası'nın da sahibi olan, gazeteciliği yerelde ama evrensel ilkelerinden sapmadan yapan sevgili Şerif Baysalan, kendi halindeki -bakmayın 'büyükşehir' tüyü dikmelerine adına- minicik şehrimizin sembollerinden olan asırlık çınar ağacının köklerine dalmış iş makinalarının fotoğraflarını yayınlayınca dank etti;
Ertelemeye vaktimiz kalmadı hayatlarımızın, yaşadığımız şehirlerin, memleketin olağan, doğal parçaları için bir dokunulmazlık kalkanı oluşturmaya.
Ve biz bunu oluşturmadıka hep "daha"sını alacaklar bizden korkmak, çekinmek için bir sebep göremedikleri için irademizden.
Ben kendi doğduğum şehirden başlıyorum (siz de ister doğduğunuz, ister doyduğunuz yerde uygulayın) :
Eyyyy o çınar ağacının tam karşısındaki makamlarında kurulan Tekirdağ Büyükşehir ve Süleymaniye Belediye Başkanları;
Siz ki, "Atatürk'ün partisi" aracılığıyla o hizmet makamına getirildiniz... Şerif Ağabey'nin hatırlattığı gibi, Ata'nın bir tek çınar ağacının değil kökünü budamak bir tek dalı kesilmesin diye, Fatih'e nazire yapar gibi Yalova Millet Çiftliği'ndeki koca köşkü yürüttüğünü de mi bilmezsiniz!
Hiç "benim yetki alanımda değil, ben yapmadım o yaptı" demeyin; her ikiniz de makamlarınızdan dışarı adım attığınızda ilk o ağaç çıkıyor karşınıza, ilk o selamlıyor sizi... Hadi biriniz bir halt etti; ikaz edemez miydi diğeri?
Şerif Ağabey'in yazdığına göre -fotoğraflardan da belli zaten- asırlık köklerin üçte birini koparmış ekipleriniz; teknolojinin taş devri sayılacak zamanlarda karadan gemi, yalı yürütenlerden devraldığınız makamlarda bir kanalizasyon borusunu birkaç metre kaydırmak bu kadar mı zordu?
Yazık...
İyisi mi Baysalan'ın uyarısını ciddiye alıp tez vakitte bir fotoğraf çektirelim çocukluk hatıralarımızla; yoksa onlar da kuruyup gidecek köküne darbe vurulan çınarla...
Sonra "neden bu millet bize oy vermiyor" havaya, suya, yeşile düşmanlığın aslı varken bir de suretine ihtiyaç yok diye düşünüyor olmasın mesela!
Pes...