Köktürk-Kore İlişkileri
Bugün biraz gerilere gidelim. 1408 yıl kadar geriye. 607 yılına. Köktürklerin birinci döneminin en kötü yılları. Kağanın adı Kimin. Tam bir Çin hayranı. Çinliler gibi yaşamak, onlar gibi perdeli evlerde oturmak, onlar gibi giyinmek istiyor. Çin imparatoruna âdeta tapıyor. Evet aziz okuyucular, Köktürklerin böyle bir kağanı da olmuş.
Bir gün Çin imparatorundan haber geliyor. Karısıyla birlikte Kimin’i çadırında ziyaret edecek. O zaman Kimin’in çadırı Gobi’nin doğusunda bir yerlerde. Çin’in kuzeyinden Kimin’in çadırına kadar uzanan, 100 adım genişliğinde, 1.500 km.den uzun bir yol inşa ediliyor. Kraliyet yolu. Her hâlde bu yolu yapan Türkler, yol inşaatında çalışan ilk Türklerdi. Çadır süsleniyor, etrafta bulunan ve kötü kokan otlar temizleniyor. Çin imparatoru ve imparatoriçesi büyük bir gururla, emrindeki Kimin’i ziyaret ediyor. O kadar gururlanıyor ve o kadar kendinden geçiyor ki bir şiir bile söylüyor: Rüzgârla havalandı keçe perde, / Çadır kapısı açıldı güneşe. / Barbar çanyüsü işaret edince / Bilgeler ve beyler geldi peşpeşe. // Sonra saçları örgülü adamlar, / Koyun eti şaşlıklar ellerinde. / Ve deriden elbiseli adamlar, / Şarap sunuyor altın kadehlerde.
Fakat o da ne? Çadırda Kore elçileri de var. Köktürkler, Çin’e en fazla bağımlı oldukları bir dönemde bile Kore ile diplomatik ilişki kurmuşlar. Kimin Kağan korkuyor tabii. Çin’den habersiz Kore ile ilişki kurdu diye. Ve Kore elçilerini Çin imparatoruna tanıtıyor.
Eğer Çin imparatoru Köktürk kağanının çadırında Kore elçileriyle karşılaşmasaydı biz bu ilişkiden haberdar olmayacaktık. Çünkü Çin kaynakları, Köktürklerin sadece kendileriyle olan ilişkilerinden bahsederler. Bu tesadüf bize, Kore ile Köktürkler arasında çok sık ilişkiler olduğunu gösteriyor.
Kore ile ilişkilerimize dair bir haber de bizim kendi kaynaklarımızda var. Türk bengü taşlarında, yani Orhun abidelerinde. Köktürk hanedanının kurucusu Bumın (daha büyük ihtimalle Mukan) vefat ettiği zaman büyük bir yoğ (cenaze töreni) oluyor. Milletlerarası çapta. En doğuda Kore’den en batıda Bizans’a kadar birçok ülkenin temsilcisi törene katılıyor. Katılanlar Köl Tigin anıtının doğu yüzünün dördüncü ve Bilge Kağan anıtının beşinci satırında sayılıyor. Osman Sertkaya’nın okuyuşuyla şöyle; bökli çölgil, tabgaç, töpöt, par, apa urum... Bu kadar halk gelerek ağlamış, inlemiş, yoğ törenini yapmış. Tabgaç, Çin; Töpöt, Tibet; Par, Pers yani Sasani; Apa Urum da Büyük Roma oluyor.
Osman Fikri Sertkaya ilk iki kelimeye, bökli çölgil kelimelerine yeni bir yorum getirmiş. Genel ağda bulunan Türklük Bilgisi grubunda. Daha önce bu kelimeler bükli, bük ili ve çöllüg il, çölgi il vb. şekillerde okunuyordu. Fakat ilk kelimenin Kore demek olduğunda herkes hemfikirdi. Sadece etimolojisinde bilim adamları ayrılıyordu. Şimdi Sertkaya bükli’nin, Kore’nin Çincesi olan ve “çöl ülkesi” anlamına gelen mo li’nin Köktürkçeye uyarlanmış biçimi olduğunu söylüyor. Arkasından gelen çölgil’in de aynı kelimenin doğrudan Türkçesi olduğunu ileri sürüyor. Yani Köktürkler Kore demek için önce, telaffuzunu kendi dillerine uydurarak Çincesini, sonra da Türkçesini söylüyorlar; böylece “güç kuvvet” gibi bir ikileme oluşuyor. Sertkaya’ya göre Kore’nin o zamanki Türkçesi de Çölgil oluyor. Aklıma bir soru da gelmiyor değil. Kore, çöllük bir yer mi? Benim bildiğime ve gördüğüme göre bayağı ağaçlık bir ülke.
Genel ağı takip edenler belki bu önemli makaleden hemen haberdar olmuşlardır. Ama benim gibi ilmî araştırmaları hâlâ dergilerden okuyanlar, ancak birilerinden duyarak haberdar oluyor. Sertkaya’nın makalesinin bir dergide yayımlanmasını beklemek hakkımızdır.