Kocatepe İnisiyatifi ve Suriyeliler problemi
Raporu okuyunca, “Sivil toplum kuruluşları ve stratejistler, bir yan kuruluş gibi siyasî odaklara propaganda amaçlı servis yapmak yerine tam da bunu yapmalı” diye düşünmeden edemiyorsunuz... Devletten ve siyasetten bağımsız ama devletin ve siyasetin önüne projektör tutan, öngörmeye çalışan, ihtimalleri sıralayan ve çözüm öneren...
Ankara merkezli, başkanlığını Hakan Ünser’in yaptığı ve ileride adını daha sık duymayı ümit ettiğimiz Kocatepe İnisiyatifi’nin ‘sığınmacılar’la ilgili çalışmasından söz etmemiz gerekiyor... “Türkiye’nin sancılı geleceği: Suriyeliler” başlığıyla raporlaştırılan çalışma oldukça önemli...
Sayıları bir buçuk milyonu aşan Suriyeli göçmenler üzerinden doğacak problemleri öngörememek haklı olarak eleştiriliyor... Suriyeli sığınmacıların ‘sorunun sebebi değil, sonucu’ olduğu vurgulanırken, 18. Yüzyıldan beri dokuz büyük göç dalgasına sahne olan Anadolu’nun onların hepsinden daha büyük olan bu son dalgayı karşılarken tarihi tecrübeden yararlanmamasının eksiklik olduğu bildiriliyor...
Dil ve kültür farklılıkları dolayısıyla bazı bölgelerde yaşanan çatışmaların ‘milliyetçi tepki’ olarak ifade edilmesine karşı çıkılan raporda, bunun milliyetçiliğin ‘saldırganlık’ ve ‘yabancı düşmanlığı’ gibi algılanmasına yönelik dezenformasyon olduğu belirtiliyor... Ve yaşananlara en uygun kavram olarak ‘zenofobi’ yani ‘yabancılara yönelik korku ve nefret’in adı uygun görülüyor...
Raporda Suriyelilerin ‘misafir’ değil, ‘kalıcı’olduğu öngörülerek, var olan yaklaşık bir milyon Arap kökenli nüfus üzerine eklenecek bu topluluğun gelecekte ‘Suriye diasporası’ oluşturabileceği, bunun negatif ve pozitif etkilerinin şimdiden masaya yatırılması teklif ediliyor...
Peşaver örneği ürkütücü ama gerçek... Nasıl Afganistan’dan kaçanların Pakistan Peşaver’de çoğunluğa ulaştıktan sonra bu bölge terör örgütlerinin ikmal üssüne dönüşmüşse, aynı riskin Türkiye için de geçerli olabileceği ifade ediliyor... Bu yüzden göçmen yerleştirmelerde, bir ilin nüfusunun üzerine çıkılmaması önemle belirtilirken Kilis’teki tehlikenin altı çiziliyor...
Kocatepe İnisiyatifi’ne göre Esad rejimi yıkılsa bile Türkiye bu problemden sıyrılabilecek gibi görünmüyor... Göçmen Bakanlığı’nın kurulmamış olması ciddi bir eksiklik... Otuz bin ‘vatansız’ çocuk doğmuş Türkiye’de... Ucuz işçilik, zaten işsizliğin olduğu illerde bir başka sosyal yarayı tetikliyor... ‘Çaresizlik’, uyuşturucu ve kadın istismarı alanlarındaki Suriyeli payını yükseltiyor... Türkiye’de önüne geçilmiş yedi bulaşıcı hastalık tekrar görülmeye başlandı... Özellikle çocuk felci riski ortaya çıktı...
Konuyu günlük siyasetin dışında tutan muhalefetin takdir edildiği raporda, “İktidarın sorunun başlangıcındaki öngörüsüzlüğünü, muhalefet de sorunun geleceğine ilişkin yapmamalıdır” denilerek şöyle devam ediliyor: “Kampların dışında yaşayan bir milyonu aşkın Suriyeli de insanî olmayan şartlar altında hayatlarını sürdürmektedirler. Onların bu durumu da uzun yıllar sürdürülebilir değildir.
Tarihsel bağlar, komşuluk hukuku, inanç kardeşliği ve etnik akrabalık gibi yakınlıklar nedeniyle Türk halkı, Suriyelilere karşı geniş bir hoşgörü göstermiştir. Ancak halkın hoşgörü ve misafirperverliğinin de yaşanan sorunların derinleşmesine paralel tükenmeye başladığı da görülmelidir...”
Dünyanın her yerinde göçmenlere karşı oluşan negatif tepkilerin ülkemizde de yaşanabileceği, bunun ülkedeki sınıfsal, etnik ve mezhepsel gerilimi artırabileceği hesaplanıyor... Bu teklif tartışılabilir ama ‘Kocatepe İnisiyatifi’ne göre göçmenlerin hiç gitmeyeceğini var saymak ve telafisi imkânsız sosyal problemler çıkmadan ‘entegrasyon’ yoluna gitmek gerekiyor...
‘Yok’ sayınca yok olmayacak bir problemle karşı karşıyayız... Cami önünde, metro çıkışında, çocuk parkında, otobüs terminalindeki bankların altında ve güney sınırımızdaki bütün illerde... Ne mülteci teknelerine ‘resmî’ ateş edecek bir Batılı kültüre sahibiz, ne de bu maliyeti tek başına karşılayabilecek bir kuvvete...
Coğrafyanın verdiği ve vermeye devam edeceği yük sırtımızda... Öfke, nefret veya yok saymayla değil, soğukkanlılık, akıl ve strateji gücüyle yürütülmesi gereken bir süreçten geçiyoruz...