Kobani’ye selam yollamak da farz mıydı?
AKP’yi desteklemek bir ‘siyasi tercih’ değil, artık ‘dinî mecburiyet’!.. “Düşman istilâsına karşı mücadele etmek farz-ı ayndır” fetvası Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’ye aitti... Bu fetvayı günümüze uyarlayan Başbakan Davutoğlu’na göre “Yeni bir Misak-ı Millî hedefi doğrultusunda herkes AKP’ye destek olmalı”...
Edebiyat da fena değil: İstiklâl Savaşı’nda nasıl üç taşı olan düşmana fırlatmalı idiyse, şimdi de üç taşı olan AKP’nin inşa faaliyetine katılmalı!.. Yani farz-ı aynı yerine getirmeli!.. İlginçtir, iki yıl önce de Erdoğan’ın Kazlıçeşme’deki mitingine katılmanın farz-ı ayn olduğunu söyleyen de yine aynı partinin gençlik kolları başkanıydı...
***
Aslına bakarsanız, ortada bir din var ama hangi din o belli değil!.. ‘Farz-ı ayn’ İslâmî bir terim, her Müslüman’ın bizzat yapması veya kaçınması gereken farzı ifade eder...
Buradan hareketle “Galiba sözü edilen din İslâm’dır” diyebiliriz elbette... Bir siyasi partiye neden ‘Allah’ın ipi’ muamelesi yapacağız, işte orada kafamız karışıyor!.. Hele ki bu partide lidere dokunmayı ibadet sayanlar veya onu ikinci peygamber olarak görenler varsa... Üstelik onlara dokunulmamışsa...
İnsan merak ediyor, bu din ‘son peygamber’ olarak Hz. Muhammed’i gösteren din olabilir mi? Yanlış bilmiyorsak, bir beşer olduğunu sık sık vurgulayan Allah rasulüne dokunmak ibadetten sayılmazdı!..
Evet evet, bir din vardı ama hangi dindi? Halen milletvekilliği yapan kişi değil miydi liderini Allah’ın sıfatlarıyla donanmış kabul eden? Bu dini çözmek için hangi paganizm örneklerinden iz sürmeye başlamalıyız acaba? Galiba bu gizemli tarikat bulaşıcı özellik taşıyordu ki aynı ilden bir başka milletvekili, cezbeye gelmiş, kendisini Hz. İbrahim, kardeşini de Hz. Muhammed ilân ederek güya espri yapmıştı!..
Başarı kazanınca ‘gurura kibire kapılan peygamber’le bunlar kıyaslanmazdı zaten!.. Yine de o soruya cevap bulmalıyız: Hangi din? Bu soruyu ünlü teolog Egemen Bağış Hocaefendi’ye mi, yoksa ‘akrabayı kolla’ ayetini VİP’çe yorumlayan HADEP kırmasına mı sormalıyız?
***
Ne diyordu iktidar partisi: “Biz Türkiye partisiyiz, muhalefettekiler ise bölge partisi... Biz her yerde aynı konuşuruz!..” Oysa on gün önce Diyarbakır’a gidip ‘Kobani’ye selâm yollamak’, on gün sonra İzmir’de, Afyon’da, Manisa’da ‘Cumhuriyet’ten ve Misak-ı Millî’den, İstiklâl Savaşı’ndan söz etmek’ ne büyük tutarlılıktı değil mi?
Aynı kafa şimdi ‘farz-ı ayn’dan yani İslâm’ın tartışmaya kapalı kesin hükmünden referans çıkarıyor!.. Oportünizmin bu kadar ayağa düştüğü bir dönemde her şey birbirine karıştı... Dört bakanla ilgili Meclis’teki oylama öncesinde nelere şahit olduk: Tek parti dönemi uygulamaları dolayısıyla muhafazakâr siyasetin öteden beri hedefinde olan CHP sözcüleri Kur’an-ı Kerim’den ayetler okudular Meclis kürsüsünden... Aynı şekilde MHP sözcüleri de hırsızlığın ve yolsuzluğun İslâm’daki karşılığının ne olduğunu ayetler ve hadislerle anlattılar...
İroniye bakın ki Kur’an’ı yasaklamakla itham ettikleri parti kürsüden İslâm’ın hükmünü hatırlatırken, sözde dine bağlılık ekseninde siyaset yapan partinin milletvekilleri Kur’an’la dalga geçeni Yüce Divan’ın elinden aldılar!.. Buna İslâmî gerekçe uyduramadıkları için beşeri gerekçeler uydurdular, ‘darbe’ türünden!..
***
DİB’in başı Mehmet Görmez bunları hem görmez, hem de bu tip durumlarda ortalıkta pek görünmez... Kıstırıldığı zaman da siyaset tornasına göre konuşur... Şimdi söz aslında yine o makama düşer... İlmi ve yüreği yetiyorsa, çıksın da bir siyasi partinin desteklenmesinin farz-ı ayn olup olamayacağını açıklasın bakalım!.. Yine ilmi ve yüreği yetiyorsa İslâm’da farz olmayan bir şeyi farz ilan etmenin veya farz olanın inkâr etmenin hükmünü açıklasın da görelim!..