Koalisyon süreci ve AKP
Hiçbir genel seçimden sonra bu denli uzun süren bir “görevlendirme” yapılmamıştı. ’Önce TBMM Başkanı seçilsin’denildi. Ardından “Meclis Başkanlık Divanı teşekkül etsin ondan sonra görevlendirme yapılacak” denildi. Sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan, genel seçimden 32 gün sonra hükümet kurma görevini Davutoğlu’na verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidar partisine zaman kazandırmak, her ihtimale karşı önemli kadrolara atamaların yapılmasını sağlamak, belirsizlik havası oluşturularak kamuoyuna mesaj vermek ve muhalefet partilerinin tutumlarını test etmek için görevlendirme konusunu bu kadar uzattığı anlaşılıyor.
Davutoğlu, bir koalisyon için 15 Temmuz’a kadar siyasi parti liderleriyle görüşmelerini tamamlayacağını açıkladı. Hızlandırılmış ilk tur sonunda kiminle koalisyon kuracağına ya da kurulmayacağına karar verilecek!
Bütün bu gelişmelere rağmen kamuoyunda koalisyondan daha çok erken seçim senaryoları konuşuluyor. Davutoğlu’nun muhalefet lideriyle bayrama kadar görüşeceği, eğer koalisyon kurulma imkânı bulamazsa erken seçime gidileceği dillendiriliyor.
AKP uzlaşma kültürü nedir bilmeyen, başına buyruk bir partidir. Koalisyon için çok da gönüllü değil. AKP, yapılacak bir erken seçimle, 7 Haziranda kaybettiği oyları telafi etmeyi ve tek başına iktidarını sürdürmeyi planlamaktadır. Nitekim AKP, 7 Haziran Genel Seçimi’nin ardından büyük bir kamuoyu araştırması yaptırdı. AKP’nin anketine göre, daha önce AKP’ye oy verip 7 Haziran’da başka partilere yönelen seçmenlerin yüzde 5’e yakın bölümü pişman ve böylelikle AK Parti’nin oyu yüzde 45 bandına ulaşmıştır.
AKP’nin anketinin tam tersine 7 Haziran sonrası yapılan bazı anketlerde de AKP’nin oy oranının daha da düştüğü ifade edilmektedir. Yapılan bazı kamuoyu araştırmaları yapılacak bir erken genel seçimde ortaya çıkan mevcut durumun çok da değişmeyeceğini göstermektedir.
Davutoğlu’nun koalisyon görüşmeleriyle birlikte erken genel seçimi bir arada bu kadar çok dillendirmesinin nedeni, muhalefetin koalisyon görüşmelerindeki direncini kırmaya ve elini zayıflatmaya yönelik olma ihtimali de yüksektir.
Devlet Bahçeli’nin, “MHP, dört şartımıza hürmetle beraber riayet ve refakat gördüğü takdirde beklenilen fedakarlıklar çekinmeden gösterecektir” açıklamasını yapmıştır. Kılıçdaroğlu ise, “Rövanşist olmayacağız... Davutoğlu’nun Saray’dan bağımsız hareket edeceği konusunda endişem var” demiştir.
Muhalefet liderleri muhtelif bir koalisyon için giderek olumlu bir yaklaşım sergilerken Davutoğlu, tam tersi bir tutum sergilemektedir.
Erdoğan’ın anayasal sınırlar içine çekilmesi, hem CHP’nin hem de MHP’nin adeta olmazsa olmazıdır. Bu partilerin liderleriyle koalisyon görüşmelerine gidecek olan Davutoğlu’nun ön almak için yaptığı açıklamalar ise ibret vericidir: “Her konuyu tartışmaya açığız ama Cumhurbaşkanlığı makamını konuşturmayız, tartıştırmayız. Hiç kimse Cumhurbaşkanlığı için ’Fanus’a girecek’ gibi bir ifade kullanamaz” diyor.
Parlamenter sistemi “bekleme odasına” tıkan, tarafsızlığı olmayan ve anayasayı paspas gibi çiğneyen bir yapıya Davutoğlu, söz söyletmeyeceğini ifade ediyor. Davutoğlu bir başka konuşmada da “Kamu düzeni ve millî birlik ve kardeşlik projemiz hiçbir taviz verilmeden sürdürülecek” diyor. Türkiye’yi bölünmenin eşiğine getirmiş olan ’yıkım süreci’nden de taviz vermeyeceğini de yüksek sesle ilan ediyor. Bu şartlarda MHP ile koalisyon adı altında neyi görüşeceğini de kamuoyu merak ediyor.
Davutoğlu bir elinde Cumhurbaşkanı’nın durumunu ve yıkım sürecini; diğer elinde de “erken seçim” kozunu tutmaktadır. Bu bağlamda şunları söylemiştir: “Erken seçimi zorlamaya kalkarlarsa, milletin önüne gitmekte bir an dahi tereddüt etmeyeceğiz.”
Davutoğlu, adeta koalisyon için değil erken seçim için şartları olgunlaştırmaya çalışıyor. Kamuoyuna ’koalisyonu zorladık olmadı’diyebilmek için zorunlu olan görüşmeleri yapıyor. Mevcut söylem ve tutumlarla koalisyon görüşmelerinden sonuç almak mümkün değildir. AKP’nin esnememesi halinde koalisyon değil erken seçim kapıdadır.