1919-1920 yılları arasında ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiç olmadığı kadar güçlenen Kızıl Korku, uluslararası kamuoyunda daha çok hükümetin Amerikan sivil özgürlüklerine aşırı müdahalesiyle karakterize edilir. Yaklaşık iki yıllık boyunca ABD halkı, Amerika'da yaklaşmakta olan bir komünist devrime dair yoğun korkularla boğuştu. Bu durum bir dizi bombalama, ayaklanma, grev ve binlerce yasadışı tutuklamayla sonuçlandı. Ancak bu kadar çok tarihi konu varken, Kızıl Korku'ya tam olarak ne sebep oldu ve meydana gelen başlıca olaylar nelerdi?
KIZIL KORKUNUN KÖKENLERİ
Kızıl Korku resmi olarak 1919'da başlamış olsa da bunun gerçekleşmesi için gereken koşullar birkaç yıl öncesinde ortaya çıkmıştı. ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine giden süreçte, ABD'de örgütlü emek ve işçi hakları konusunda giderek artan bir tartışma yaşanıyordu. Bu süreçte işçi sendikaları giderek popülerleşti.
Bunun nedeni, dizginlenemeyen kapitalizmin birçok ABD'li işçiden faydalandığı gerçeğiydi. Uluslararası Dünya İşçileri ve diğerleri gibi sendikalar, Amerikan siyasetinde yavaş yavaş önemli bir güç merkezi haline geliyorlardı.
Sosyalist Parti gibi yeni siyasi partiler de bu dönemde taraftar sayısını arttırıyordu. Daha iyi anlaşılması adına ABD savaşa girdiğinde Sosyalist Parti'nin eyalet meclislerinde oturan 30 üyesi ve ülke çapında çeşitli siyasi makamlarda görev yapan 1000'den fazla üyesinin olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bütün bu gelişmelerle eş zamanlı olarak anarşist hareket de güç kazanmaya devam ediyordu. Her zaman toplumun uç kesimlerinde yer alan söz konusu iki grup, 1886'da Chicago'daki Haymarket Bombardımanı’nın ardından çok daha ön plana çıkmaya başladılar.
İŞÇİ SENDİKALARI
Haymarket Bombardımanı’nı takip eden birkaç yıl boyunca, ABD siyasi liderliği anarşistlerin örgütlü işçi sendikalarıyla bağları olduğuna dair suçlamalarda bulundu. Bazı anarşistlerin işçi sendikalarını desteklediği kesin olsa da ortada kol gezen iddialar, çoğunlukla işçi örgütlerinin itibarsızlaştırılmasını amaç ediniyordu.
Takvim yaprakları 1919 yılını gösterdiğinde ABD hala anarşist grupların saldırılarına maruz kalıyordu. Bunların başında Galleanistler denilen bir grup geliyordu.
Galleanistler, İtalyan göçmen Luigi Galleani'nin takipçilerinden oluşan bir gruptı. 1914 yılında kurulmuşlardı ve son derece kışkırtıcı bir söyleme sahiptiler. Birinci Dünya Savaşı boyunca bir dizi bombalı saldırı, zehirleme, cinayet ve çok sayıda komplo girişimine imza atarak “zinde kuvvetleri” harekete geçirmeye çalıştılar.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
ABD iç siyasetinde işçi ve anarşist hareketle baş etmeye çalışırken çok da beklenmedik bir şekilde Birinci Dünya Savaşı'na girdiğini ilan etti. Amerikan halkı büyük ölçüde Alman casusluğu korkusu ve Kamu Bilgilendirme Komitesi'nin Alman karşıtı duygularıyla besleniyordu.
Kamu Bilgilendirme Komitesi, Alman casusluğu ve Alman karşıtı duygulara ilişkin korku ve söylentileri yaymak için yoğun bir çaba harcıyordu. Ülkedeki savaş yanlılığını teşvik etmek için askere alma ve savaş tahvili satın alma gibi duyguları alevlendirecek çeşitli propagandalara imza attılar.
ABD hükümeti, Kamu Bilgilendirme Komitesi’nin yönlendirmesiyle Almanya'ya yönelik korkuları körüklenmesi adına gerekli koşulların oluşmasına yardımcı olan birkaç önemli yasa kabul edildi.
YASALARLA SIKIŞTIRILAN ÖZGÜRLÜKLER
Hükümetin çıkarttığı yasalar arasında 1917 tarihli Casusluk Yasası, 1918 tarihli İsyan Yasası ve 1918 tarihli Göçmenlik Yasası özellikle üzerinde durulmaya layık. Bugün hala yürürlükte olan 1917 tarihli Casusluk Yasası, ABD ordusunun işleyişine veya başarısına müdahale edebilecek herhangi bir söylemi veya girişimi suç haline getiriyor. Ve elbette ordu hakkında yanlış bilgi yaymak da bu yasa kapsamında değerlendiriliyor…
Casusluk Yasası, savaş sırasında sosyalist, pasifist ideoloji sahipleriyle işçi liderlerini kovuşturmak için birçok kez acımasızca kullanıldı. Bunların en ünlüsü Sosyalist Başkan adayı Eugene Debbs dönemindeki uygulamalardır.
1918 tarihinde yürürlüğe konulan Fitne Yasası'nın kapsamı ise öncekileri aratır türdendi. ABD hükümetine, ordusuna ya da bayrak gibi Amerikan sembollerine yönelik her türlü sadakatsiz, saygısız sözü dahi yasaklıyordu. Söz konusu yasa da tıpkı diğerleri gibi sosyalistleri, işçi liderlerini, Alman asıllı Amerikalıları ve savaş çabalarını baltaladığı düşünülen “pasifistleri” kovuşturmak için defalarca kullanıldı.
Son olarak, 1918 Göçmenlik Yasası, anarşistleri ülkeden çıkarmayı amaçlıyordu. Ancak ABD yetkilileri bu yasayı ilginç bir şekilde sosyalist ve komünist olduğu iddia edilen kişileri sınır dışı etmek için kullandı. Bu durum, ABD hükümetinin bu üçlüyü bir gördüğünün en net göstergesiydi.
Göçmen Yasası, ABD hükümetini devirmek isteyen herkesin sınır dışı edilmesine olanak sağlıyordu. ABD'li politikacıların gözünde bu tür eylemlerin tek bir sorumlusu vardı o da Bolşeviklerdi…
İç politikadaki bütün bu olup bitenlere rağmen, ABD'deki kitlesel histeriyi tetikleyecek olan olaylar silsilesi ilginç bir şekilde Avrupa'da meydana patlak verdi.
Rusya Birinci Dünya Savaşı'ndan çekildikten sonra Kızıl Ordu, Beyaz Ordu ile iç savaşa başladı. Komünist sistemin geri kalmışlığının yanı sıra hem gerçek hem de hayali zulüm hikayeleri Batı medyasında, özellikle de ABD'de hızla yayıldı.
GREVLER, BOMBALAMALAR VE IRK AYAKLANMALARI
Overman Raporu'nun yayınlanmasından önce bile ABD bir dizi yüksek profilli grev ve sınıf şiddetiyle sarsılmıştı. 1919 yılı, Amerikan tarihinde greve giden işçi sayısının en yüksek olduğu yıllardan biri olmuştu. Yıl boyunca dört milyondan biraz fazla Amerikan vatandaşı, greve gitti. Bu büyük grev dalgasının fitili Ocak 1919'daki Seattle Genel Grevi ile tutuşturulmuştu. Olaylar işçilerin maaş artışı talebini tersane sahiplerine iletmesiyle başladı. Ancak tersane sahipleri sadece vasıflı işçilere ücret artışında bulunabileceklerini söylediler. Sonuçta tersane işçileri toplu greve gitti. Birkaç hafta içinde tersane sendikaları Seattle Merkezi Çalışma Konseyi ile bir toplantı yaptı ve sektördeki yaklaşık 110 farklı sendika grev kararı aldı. Karadan sonraki beş gün boyunca Seattle'da hiçbir iş yapılmadı. Belediye başkanı birçok kez silahlı müdahale tehdidinde bulundu ve binlerce asker ve polisi şehrin etrafına yerleştirdi. Konsey beş gün sonra grevi gönüllü olarak sona erdirdi, ancak olan olmuştu.
KIZIL KORKU YAYILIYOR
Komünizmin yayılmasından korkan müttefikler, komünizm dalgasını durdurmak için 1918'de askeri müdahaleye başladı. Müdahaleler devam ederken, Avrupa'nın dört bir yanında komünist devrimler baş göstermeye başladı. Almanya ve Macaristan'da olduğu gibi bu devrimlerin bazıları silahlı çatışmalara dönüştü.
Amerikan vatandaşları bu olayları uzaktan izliyordu. Belli bir süre sonra Komünist devrimlerin ABD'ye sıçrayıp sıçramayacağını ve ne zaman sıçrayacağını merak etmeye başladılar.
Avrupa’daki gelişmeleri izlemek ve Amerika'daki komünistleri bir sorun haline gelmeden köklerine kibrit suyu dökmek isteyen Kongre, Overman Komitesi'ni kurdu. Komitenin amacı komünistlerin Amerikan toplumuna ne kadar sızdığını araştırmaktı.
Overman Komitesi kurulduğu Eylül 1918'den, nihai raporunu yayınladığı Haziran 1919'a kadar yoğun bir mesaiyle çalıştı. Rapor toplamda 35.000 kelimeden müteşekkildi, sadece bu bile komisyon üyelerinin ne kadar yoğun çalıştıklarının önemli bir göstergesidir. Beri yandan rapor komünistlerin özellikle de örgütlü emek, yüksek eğitim ve Afro-Amerikan nüfus alanlarında Amerikan toplumuna ne kadar sızdığına dair etkileyici bilgileri ihtiva ediyordu. Raporun yayınlandığı ilk günden itibaren ABD'de Kızıl Korku esmeye başladı.
BOLŞEVİK MÜDAHALESİ OLDU MU?
Amerikan halkı Seattle Genel Grevi’nin arkasında Bolşeviklerin olduğuna iyice ikna olmuştu. Grevden birkaç ay önce Seattle limanına bir Rus gemisinin girdiği şayiasının yayılması da bu duruma körükle gitmiş oldu. ABD medyasına göre bu gizemli gemi işçi isyanlarını finanse etmeleri için işçi örgütlerine para taşıyordu. Kamuoyunda gürleşen Bolşevik iddialarının ardından çok sayıda Seattle tersane işçisi ajanlık suçlamasıyla tutuklandı, yargılandı ve mahkum edildi. Ancak, Seattle’daki grevler ülke çapındaki işçi hareketlerinin fitilini tutuşturmuştu. Artık çok geçti…
Grev dalgası ülkeyi vururken, anarşistler daha fazla bombalı eylem planlamakla meşguldü. ABD'li yetkililer ise Bolşevik korkusu nedeniyle Galleanistler de dahil olmak üzere ülkedeki anarşist grupları kovuşturmakla meşguldü. Nisan 1919'da Galleanistler o yılki ilk bombalı saldırı dalgasını başlattılar.
Bombacılar, 1 Mayıs günü ya da civarında patlatmayı planladıkları bombalarla, anarşistlere ve sosyalistlere karşı İsyan, Göçmenlik ve Casusluk Yasası’nı destekleyen ya da uygulayan politikacılara, yargıçlara ve diğer hükümet yetkililerine saldırmak istiyorlardı.
POSTADAN ÇIKAN BOMBALAR
Nisan 1919'un sonlarında bombacılar, aralarında J.P. Morgan ve Rockefeller gibi büyük kapitalistlerin de bulunduğu yüksek profilli kişilere postayla 36 bomba gönderdiler. Posta servisi, anarşistlerin çoğunun üzerine yeterli posta ücreti koymaması sayesinde sadece bir avuç bombayı teslim etti. Ancak olaylar bunlarla sınırlı kalmadı. Grup, Haziran ayı başlarında çok daha etkili sekiz bombalı postayı belirlediği adreslere gönderdi. Hedefler arasında ilk listede yer alan ve aralarında ABD Başsavcısı Mitchell Palmer'ın da bulunduğu kişiler de vardı. Bu bombalar biri bombacı olmak üzere iki kişinin ölümüne ve birkaç kişinin de yaralanmasına neden oldu. İkinci bombalı saldırı dalgası Palmer'ın kişisel konutuna da ciddi hasar verdi ve bombanın patlamasından birkaç dakika önce evinin önünden geçen geleceğin Başkanı Theodore Roosevelt'i neredeyse öldürüyordu.
IRKSAL ŞİDDET ARTIYOR
Anarşist terör örgütlerinin bombalamaları sonucunda Afro-Amerikalılara yönelik ırkçı şiddet kampanyası hız kazandı. O yılın Nisan ayından itibaren Georgia'da beyaz çeteler siyah sakinlere istedikleri gibi saldırmaya ve onları öldürmeye başladı. Birçok ev ve işyerini tahrip ettiler. Daha önceki ırkçı şiddet olaylarının aksine, Afro-Amerikan nüfusun eli armut toplamadı ve saldırılara karşılık vermeye başladılar.
Beyaz Amerikalıların o yıl neden belirsiz bir ırkçı şiddet kampanyası başlattığının başlıca nedeni Overman Raporu’ndaki ifadeler ve cephelerden dönen zenci gazilerdi.
Afro-Amerikan askerler Avrupalıların, özellikle de Fransızların siyahlara nasıl onurlu ve saygılı davrandıklarını ve onları tam ve eşit vatandaşlar olarak gördüklerini görmüşlerdi. Diğer insanların nasıl yaşadığını gördükten sonra, bu fikirleri beraberlerinde getirdiler. Irk ve iş eşitliği çağrısında bulunan çok sayıda hareketin de başlamasında etkili oldular.
Overman Raporu, Afro-Amerikalıları Bolşevik kışkırtıcılar olarak yaftalıyordu: Eşit haklar, eşit ücret ve eşit muamele çağrıları ABD’li komite için komünist ideallerden başka bir şey değildi ve bir an evvel bunların önü alınmalıydı.
Sonuçta ülke genelinde patlak veren grevler nedeniyle zaten çılgına dönmüş olan beyaz çeteler ayrım gözetmeksizin siyahlara saldırmaya başladı. Ülke genelinde çok sayıda ölümlü vaka yaşandı. Bu cinayetler ülke genelinde şiddet döngüsünün devam etmesine neden oldu. Bombalamalar zaten büyümekte olan bir sorunu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramadı.
1919 yılı boyunca ABD'nde en az 36 ırk temelli ayaklanma patlak verdi. Hepsi de beyaz Amerikalılar tarafından çıkarıldı veya kışkırtıldı. Yerel ve eyalet hükümetleri şiddeti durdurmak için hiçbir şey yapmadı. Federal hükümet şiddetin temel nedeni olarak anarşistleri ve Bolşevikleri suçlamaya devam etti. Bütün bu gelişmeler, istenmeyen vatandaşları ABD'den tamamen uzaklaştırmak için kitlesel bir tutuklama dalgası yaratma çabalarını ikiye katladı. Bu çabalar daha sonra Palmer Baskınları olarak adlandırılacaktı.
PALMER BASKINLARI
Haziran ayında gerçekleşen bombalı saldırılar ABD Başsavcısı Palmer’i fazlasıyla öfkelendirdi. New York Eyaletinde, Overman Komitesine eşdeğer bir komite olan New York Eyaleti Lusk Komitesi’nde tespit edilen sözde komünist unsurlara karşı birkaç baskın düzenledi. Federal yargıçlar Temmuz baskınları sırasında tutuklananların çoğunun davasını düşürünce Palmer’in öfkesi daha da katlandı. Bu ilk baskınlardan sözde anarşistlerin, radikallerin ve komünistlerin ABD hukuk sisteminde yargılanmak yerine sınır dışı edilmelerinin daha iyi ve daha uygun olduğunu öğrenen Palmer, bu amaçla J. Edgar Hoover'ı görevlendirdi.
Hoover, FBI'ın gelecekteki lideri olacak ve FBI'ın öncülü olan Soruşturma Bürosu'nun Genel İstihbarat Bölümü'ne atanacaktı. Hoover işin başındayken, Palmer ile birlikte çalışarak ABD'de 60.000 kışkırtıcısı olduğu iddia edilen bir liste oluşturdu.
İkili, Kasım 1919'daki ilk tutuklama dalgası sırasında, zamanlamayı Bolşevik devriminin ikinci yıldönümüne denk getirdi. On iki şehirde binlerce tutuklama yapıldı. Ancak tek bir sorun vardı. Göçmen gözaltı emirlerinin Çalışma Bakanlığı yetkilileri tarafından imzalanması gerekiyordu. Sınır dışı etme emirleri de onlar tarafından veriliyordu. Bu nedenle Hoover ve Palmer'ın, emirlerini imzalayacak yetkililer bulması gerekti. Bunu yapmakta büyük zorluk çektiler. O yılın Kasım ve Aralık aylarında Birleşik Maden İşçilerinin büyük grevi nedeniyle dikkati dağılan Hoover, yeni yılda planlarına ciddi bir şekilde odaklandı.
BASKINLAR DEVAM EDERKEN ÖZGÜRLÜKLERE NE OLDU?
Ocak 1920'de Palmer öncekilerden çok daha büyük bir dizi baskın daha gerçekleştirdi. Ülke genelinde altı hafta boyunca binlerce kişi tutuklandı. Ancak hapsedilenlerin çoğu kendilerine yöneltilen suçlamalardan haberdar bile değildi. Tutuklananlar o zamanki kefalet uygulamasından muaf tutuldu, avukatlarıyla görüştürülmedi ve çok kötü koşullarda tutuluyorlardı.
Palmer Baskınları kamuoyunda çok ciddi tepkilere neden oldu ve en sonunda bunlara karşı olarak Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği kuruldu. Palmer ile mahkemede mücadele etmeye ve onu basın aracılığıyla eleştiri yağmuruna tutmaya başladılar. Birlik’in eylemleri sonucu tutuklananlara karşı açılan birçok dava düştü. Fakat 500'den fazla tutuklu sınır dışı edildi.
Palmer bütün bu yaşananlardan sonra hukuk sistemindeki başarısızlıkların sonucu olarak ülkenin 1 Mayıs 1920'de yeni bir saldırı dalgası göreceğini iddia etti. Ancak 1 Mayıs hiçbir şey olmadan geldi ve geçti. Bu nedenle medya Palmer ile alay etti. Sonuç olarak, birçok politikacı ve Amerikan halkı Palmer gibi adamların sert yöntemlerini sorgulamaya başladı ve Kızıl Korku 1920 yazında hızla sona erdi.