“Kıyamet Savaşı”
Orta Doğu’yu kana bulayan, liderlerin hunharca öldürülmesine, ailelerin çökmesine neden olan sözde “Arap Baharı” ne yazık ki, hükmünü acımasız bir şekilde icra ediyor.
Gerçekten de Cezayir’de, Tunus’ta, Libya’da, Yemen’de, Irak’ta ve Mısır’da hâlâ huzur bozulmaya devam ederken Suriye’de ise oluk gibi akan kan durdurulamıyor.
Bu musibeti, tümü de Müslüman olan ülkelerin başına getirenlerin vicdanları galiba sızlamıyor. Ne var ki, işlenmekte olan cürümlerin sorumlulukları şimdiden tarihe geçiyor.
Özellikle, Suriye’ye bir Libya trajedisi yaşatılmak isteniyor. Gerçi; 2 yılı aşan bu kanlı kargaşanın, kolay kolay galibinin olmayacağı ortaya çıkmış bulunuyor.
Bir yanda, yıllardır diktatör rejiminin oluşturduğu blok, öbür yanda, biraz da din hatta mezhep merkezli devşirilmiş gücün çarpışması gittikçe derinlik kazanıyor.
Zaten, “Kıyamet Senaryoları” ortalıkta dolaşıyor. Güya, Tevrat’ın yazdığına göre “Armageddon Savaşı” veya “Kıyamet Savaşı” yani “3. Dünya Savaşı” Suriye’de çıkıyor ve yayılıyor. Yani; nereden bakılırsa bakılsın, 3 semavi din, birbirine düşüyor.
Öteden beri, Müslüman-Hıristiyan-Musevi üçgeni, bazen birbirini itiyor, bazen birbirini çekiyor. Kaldı ki, Müslüman-Hıristiyan ayağında Vatikan’ın İsrail ile olan tarihi anlaşmazlığı zaman zaman kendini gösteriyor.
Vatikan’ın Filistin’i desteklemesinde Kudüs anlaşmazlığı yatıyor. Hatta istifa eden Papa’nın Suriye ile savaş istemediği biliniyor.
Soruna ve sürece şöyle bir bakıldığında; İsrail yıllardan beri ABD üzerinden İran’ı durdurmak istiyor.
İran’da hem Lübnan hem Filistin de üstlenen militanları ve Suriye topraklarını kullanarak İsrail’e ulaşmak planını güdüyor.
Bu arada, El Kaide bölgede kol gezerken, taşeronluk hizmetini yükleniyor.
İşin garip tarafı; El Kaide’nin şimdiye kadar İsrail’e hiç saldırmadığı gerçeği akılları çeliyor. Nereden bakılırsa bakılsın, Orta Doğu özellikle Suriye “yangın yerini” andırıyor. İşte böylesine bir ortamda Türkiye’nin Suriye sevdasından bir türlü vazgeçmemesi kamuoyunda tedirginlik yaratıyor.
190 bini bulan mülteci ve 600 milyonu aşan harcama sadece görülebilenleri rakamlandırıyor. Yakın bir zamana kadar mülteci sayısının 200 bini aşacağı ve harcama tutarının da 1 milyarı bulacağı hesaplanıyor.
Üstelik, sınır boyunda ve mülteci kamplarında çıkan olaylar şimdiden tedirginlik doğuruyor.
Tabii ki, bölgeye olan ticaretimiz büyük zararlar görüyor. Üstüne üstlük; Suriye’ye karşı bir çatışmanın çıkarılması için, fırsatlar yaratılmak istendiği endişeyle izleniyor.
Bu arada, Türkiye’nin dışında oluşan sağduyu Suriye’ye savaşı adeta engelliyor.
Bir askeri harekât için uyarılar eksik edilmiyor.
Herhangi bir “harekât halinde” Türkiye’nin mali notunun düşürüleceği beyan ediliyor.