Kitle katliamcısı yeni ne söyledi?
PKK terör örgütü, “Barışçıl bir ortamda her gün bir ulus olarak eriyip yok olmaktansa, savaşla ve savaş içinde dirilmek” ilkesini esas almıştı. Bunun için de “şiddetin Kürdistan’da yalnızca bir toplumun dünyaya gelmesine ebe misali yardımcı olmayacağı, her şeyi yeniden yaratacağı” na inanan bir stratejiyi esas almıştı.
Burkay’ın Kürdistan Sosyalist Partisi, PSK’sı ise “Kürt halkının ulusal kurtuluşunu, halkımızın kendi kaderi özgürce tayin etmesinde görür... Kürt halkı kendi kendisini yönetmelidir” demekteydi.
PKK’nın saldırı ve cinayetlerinin üzerinden yirmi yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra Öcalan, KCK adlı bir sözleşme yazmış, orada da stratejisini şöyle belirlemiştir: “Kürt halkının demokratik konfederasyon temelinde birliğini esas almak, bölge halklarıyla eşitlik ve kardeşlik temelinde Demokratik Toplumcu Orta Doğu Konfederasyonunu gerçekleştirmek” tir. KCK bu manada “Demokratik Özerk Kürdistan” ı hedefliyor, Kürtleri “doğu ve batısıyla biz yöneteceğiz” diyordu. Öz savunma gücü, iki dilli devlet ve Kürtlere statü gibi kavramları ortaya atıyordu.
Öcalan, “Batıdaki Kürtlerin doğuya gitmesi, batıda bazı yerlerde il ve kent konseyleri kurulması” gerektiğinden söz ediyordu.
Karayılan ise bu bağlamda “Bağımsız Kürt Devleti” istemediklerini ancak “Irak’taki Kürtlerden mülhem, bir dereceye kadar otonom bir yapı istiyoruz” diyordu.
21 Mart’ta Diyarbakır’da kutlanan Nevruz, “kazasız-belasız” geçtiği için şükrediliyor ve İmralı’daki bebek katili Öcalan’ın “barış” (!) içeren mesajı ile birlikte “tarihi” bir dönem olarak niteleniyor.
Diyarbakır’da 21 Mart Nevruz günü manzara aynen şöyleydi: Meydanda yüz binlerce insan, PKK bezleri, Öcalan afişleri var ancak Türk Bayrağı ve Atatürk gibi Türkiye’ye ait simgelerden eser yoktu.
Güvenlik güçleri, PKK’nın zafer kazanmış kahraman gibi dağdan indirdiği bir kısım militanlarının halkın arasına karışmasına izin vermişti. Güvenlik güçleri alandan uzak bir mesafeye çekilmiş, alanı dolduran halkın güvenliğini BDP’nin 5 bin milisi sağlamıştı.
İşin doğrusu Diyarbakır’daki BDP fiilen, devlet şeklen vardı!
Sonuçta 40 bini aşkın insanı katleden bir terör örgütü elebaşısının “barış” (!) mesajı meydanı dolduran kalabalıklara okunmuştur.
Manzara budur: Bu manzarayı milat, barışın kurulduğu an, tarihi bir gün olarak niteleyenleri gerçekleriyle baş başa bırakalım.
Diyarbakır’da Öcalan’ın “barış” mesajı okunurken atılan “savaşa da barışa da hazırız” sloganı aslında barıştan daha çok bir meydan okumayı içeriyor!
PKK’nın Kandil’deki elebaşısı Murat Karayılan, “Egemen devletler hazır ise biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye hazırız. Herkes bilmeli ki, PKK savaşa da barışa da hazırdır. 2013 yılı savaş ya da barışla çözüm yılı olacak” diyor.
“Barışçıl yollarla Kürdistan’ın özgürleştirilmesi” cümlesi belirleyicidir. İmralı cenahı ve Kandil’in barıştan, silahla değil siyasetle “Kürdistan’ın özgürleştirilmesi” ni anladığı anlaşılıyor.
Katliam plancısı Öcalan ise silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesini “son değil, yeni bir başlangıç... mücadeleyi bırakmak değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmak” olarak ifade ediyor.
Konjonktürel, taktik ve stratejik ihtiyaçlar için yapıldığı anlaşılan açıklamaya, içermediği anlamları yüklemek yanlıştır.
Terör elebaşısı örgütün ana amaç ve yürüdüğü eksende bir değişiklik yapmamıştır. Bir defa İmralı’daki bebek katili öldürdüğü ya da ölümüne neden olduğu insanlardan dolayı hiç bir pişmanlık ifade etmemiştir. İşlediği ya da işlettiği kitle katliamlarını “halk için” fedakarlık olarak niteliyor. “Bu fedakârlıkların bu mücadelelerin hiç biri boşa gitmedi. Kürtler öz benliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı kutlu olsun” diyor.
40 bini aşkın insanın ölmesini, binlerce insanın sakat kalmasını ve kaynakların heba olmasını sağlayan PKK eylemlerini kutsuyor.
(Devamı var...)