Nazi işgalinde Saraybosna
Doğu Avrupa Tarihi ve Balkanlar üzerine çalışmalar yapan tarihçi Emily Greble tarafından kaleme alınan “Saraybosna 1941-1945 Hitler Avrupası’nda Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler” adlı kitap Saraybosna’nın Naziler tarafından işgalini ve bu süreçten yaşanan insani ve siyasi buhranları ele alıyor. 1941 Nisanında Saraybosna Nazilerin eline geçti. Kent böylece, Bosna’nın diğer kısımlarıyla birlikte, ultra nasyonalist Hırvat Ustaşa rejimi tarafından yönetilen en acımasız Nazi uydu devletlerinden biri olan, Hırvatistan Bağımsız Devleti’ne bağlanmış oldu. Bu işgal Saraybosna’nın son derece kozmopolitan kültürüne bir dizi olağanüstü zorluk dayattı. Kentsel bilinç
açısından, bu zorluklar arasında insanî ve siyasi buhranlar ve milli kimlikler arasında gerilim bulunuyordu. İlk kez Emily Greble’nin kitabında ayrıntılı ele alındığı şekilde, kentin kompleks dini (Katolik, Ortodoks, Müslüman, Yahudi) ve etnik (Hırvat, Sırp, Yahudi, Bosna Müslümanı, Roman ve birkaç başka ulusal azınlıklar) mozaiği, Ustaşa rejiminin “Sırp, Yahudi ve Romanlara” -bu çok dinli ortamdaki çekişmeli kimlik kategorilerine- yönelik vahşi saldırıları altında parçalanmaya ve kentin en temel geleneklerini yıkmaya başladı. Üstelik bu farklı etnik ve dini gruplar arasında
ittifak da yoktu: Katolik Hırvatlardan bazıları Ustaşa rejiminden nefret ederken, diğerleri rejimle birlikte iktidara yükseldiler; Müslümanlar savaş sonrası dünyada en iyi konuma nasıl geleceklerine dair tartıştılar. Bazılarıysa Hitler ile şanslarını denemeye karar verip sonu kötü biten Müslüman Waffen SS’e katıldılar. Zaman içerisinde bu merkezcil güçler, Komünist Partizanlar, Çetnikler (Sırp milliyetçileri), Ustaşalar ve bir dizi nispeten küçük başka grup arasında çıkan Yugoslav iç savaşıyla daha da karmaşık hale geldi.
Tarihçi Kitabevi Tel:(0216) 418 68 86
SOĞUK ATEŞ
Mezopotamya’nın esrarlı tarihinde maceraya yolculuk
Ateşe, “Ey ateş! İbrahim için soğuk ve selametli ol!” diye emredilmişti. Sahibinin emriyle onun sıcaklığı ve yakıcı özelliği alınmış, müşfik bir ışık, bir nur haline getirilmişti... Ateş keyfine göre hareket etmiyor, yaratıcısının emriyle vazife yapıyordu...
Peygamber hayatlarını romanlaştırmasıyla tanınan, tarih araştırmacısı Can Alpgüvenç, akıcı ve sürükleyici üslubuyla bu defa da Hz. İbrahim’i “Soğuk Ateş” adıyla kaleme aldı. Can Alpgüvenç’in uzun araştırmalar sonucu kaleme aldığı “Soğuk Ateş”, gizemli maceralarla dolu
ilk çağ tarihini merak edenler için bulunmaz bir fırsat. Romanda Hitit, Mısır, Asur, Bâbil krallıklarının siyasî, askerî, dinî ve bilimsel hayatını kısa yoldan ve doğru biçimde öğrenme imkânı bulacaksınız. “Soğuk Ateş”, sizi MÖ.18. yüzyıla götürecek, bir eser. Romanı okurken kendinizi Mezopotamya’nın esrarengiz dünyasında, tapınak rahipleri ve büyücüler arasında
bulacak, Hazreti İbrahim’le birlikte Ünlü Bâbil Kralı Nemrut’a karşı mücadele edeceksiniz! Kanunlarıyla ünlü Bâbil Kralı Hammurabi ile arslan avına çıkacak, Asurlu komutan Şamşi Adad’ın ordusuyla Hurriler’e karşı sefere katılacak, Hitit Kralı Anitta’nın muhafızı Sargon’la birlikte Kaşkalarla savaşacaksınız. Sargon’la Ur, Uruk, Eridu gibi tarihî Sümer şehirlerini
gezecek, Mari prensesinin aşkına tanık olacaksınız. Hz. İbrahim’in nur yüzlü eşi Sâre’nin
hıçkırıklarının ve amcaoğlu Hazreti Lût’un feryatlarının sevince dönüştüğü müthiş hadiseyi
ibret ve dehşetle izleyeceksiniz! Esrarengiz olaylarla dolu Firavunlar dönemi Mısır’ının ünlü tıp okullarında yetiştikten sonra, maceralı bir yolculuğun ardından Bâbil’e yerleşen ve Kral Nemrut’un özel doktoru olan Hekimbaşı’nın gençlere beyin operasyonlarının inceliklerini anlatmasıyla başlayan roman, Nemrut’un ünlü veziri ve Hz. İbrahim’in babası Âzer’in Hekimbaşı’nı ziyaretiyle birden hareketleniyor... Can Alpgüvenç, savaşta yaralanan Bâbilli bir komutana ağır bir beyin ameliyatı gerçekleştiren Hekimbaşı’nı romanında şöyle konuşturuyor:
“Karıncalardan birini bronz bir cımbızla yakalayıp, kestiğim yere iyice yaklaştırınca, aç karınca derinin iki tarafını da ısırdı. Karıncayı hemen belinden kestim, hayvanın başı derinin üzerinde öylece kalakaldı... Derinin kesik yerlerini, yarımşar santim aralıklarla karıncalara ısırttım, yaranın kapanması için otuz karınca kâfi gelmişti...” Can Alpgüvenç, Hz. İbrahim’in tapınaktaki putları parçalamasını da şöyle aktarıyor: “Saniyeler içinde Sin heykeli de aynı akıbete uğramış, sert bir darbe yontunun başını gövdesinden ayırmış, granitten kopan parçalar galerinin her yanına dağılmıştı. Gözlerinden fırlayan çok değerli zümrüt taşlardan biri yılanbaşlı Marduk heykelinin dibine yuvarlanmış, az önce tabaklarda tepeleme yığılmış olan nefis hurmalar, salonun yeşilimsi mermerlerinde ezilerek, toz parçalarının arasında âdeta kaybolmuştu...”
Kaynak Yayınları Tel: (0216) 522 11 44
KÜLTÜR VE MÜZİK
Müziğimizin Atayurt’taki kökleri
Türk sanatı ve Türk müziğinin ilk tohumları da Orta Asya Türk Kültürü içinde atılmıştır. Sadece Türk tarihi için değil, dünya tarihi ve kültürü için de Orta Asya Türk devletleri büyük bir öneme sahiptir. Feyzan Göher Vural’ın büyük bir titizlikle kaleme aldığı, “İslamiyet’ten Önce Türklerde Kültür ve Müzik” adlı çalışma İslamiyet’ten önce Orta Asya’da kurulmuş önemli devletlerin kültür ve sanat ürünlerini toplu halde sunmak, bu unsurlarla Türk müziğinin ilişkisini ortaya koymak
ve üzerine pek fazla çalışma yapılmamış olan Asya Hunları, Kök Türkler ve Uygurların müziği hakkında, tarihî belgelere dayanarak saptamalar yapmak üzere yazılmıştır. Türk varlık ve kültürünün filizlendiği coğrafî mekân olan Orta Asya’da “müzik” in oluşumu ve gelişimi üzerine yapılan araştırmalar son derece sınırlıdır. Yapılan araştırmalar -istisnalar haricinde- genellikle tarih bilimcilerin eserlerinde yer almakta ve ancak bambaşka konu başlıklarının içerisinde dağınık şekilde bulunabilmektedir. Bu kitapta ise, bir müzik araştırmacısı gözüyle, Orta Asya kültür ürünleri incelenmeye çalışılmıştır. Kitabın bir diğer önemli özelliği ise yazılı bilgi ve belgelerin
dışında, Türk kültürü ve müziğine ilişkin arkeolojik bulguların yerlerinde tahlil edilmesi ve kişisel görüşmeler neticesinde elde edilen bulgulara da yer verilmiş olmasıdır.
Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50
ÇAKAL KAYASI
Yaşanmış bir hikâye
Dokuz ve Gizli Miras romanlarıyla dikkat çeken Ahmet Karayün’ün yeni kitabı Çakal Kayası,
yaşanmış bir hikâyedenyola çıkılıp yazılmış bir 12 Eylül romanı: İki köy; biri sağcı, öteki solcu! Ve iki çocukluk arkadaşı; biri sağın diğeri solun lideri. Arkalarında onlarca adamlarıyla
ormanda karşılaşırlar. Artık iki büyük düşmandırlar. Herkes nefeslerini tutar. Tetiği önce kim çekecek? Nevzat mı? Semih mi? Ama beklenmedik bir şey olur ve geçmişin gölgeleri, eskinin hayaletleri devreye girer.
Adom Yayıncılık Tel:(0212) 882 25 25
MASAL KURMA OYUNU
Masallardan çıkan masal
Çağdaş edebiyatımızın usta öykücülerinden Cemil Kavukçu, “Bir Öykü Yazalım mı?” nın ardından, çocukları yeni öyküler kurmaya davet ediyor. “Masal Kurma Oyunu”, 9 yaş ve üstü tüm çocuklar
için kaleme alındı: Bora, teyzesinin Ayvalık’taki evinde enfes bir yaz tatili geçiriyordu.
Doğayla iç içe günler, denizde keyifli saatler, sohbet eşliğinde yakılan mangallar. Elektriklerin kesildiği bir akşam, eniştesi “masal kurma oyunu” oynamayı önerdi. Çünkü masallar karanlığı ve sessizliği severdi...
Can Çocuk Yayınları Tel:(0212) 252 56 75