KİTAP / AHMET YABULOĞLU 09-05-2016

KİTAP / AHMET YABULOĞLU 09-05-2016

İstanbul’un destanlaşan fethinin usta işi romanı

Çağımızın Dede Korkut’u, merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun İstanbul’un fethini konu alan üçlemesi; “Ebemkuşağı - Sabır - Gündönümü” yeni baskılarıyla okura sunuldu.

Çağ açıp çağ kapatan fethi en güzel anlatan edebi eserlerin başında gelen “Fetih Üçlemesi” Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun her dönem okuyucu bulan çalışmaları arasında yer alıyor. “Fetih Üçlemesi” nin birinci kitabı, “Ebemkuşağı” Anadolu’nun mânevî mimarlarında Hacı Bayram Velî, Akşemseddin, Horoz Dede’nin Osmanlı birliğinin yeniden güç bulması ve düşmana karşı birlik içinde hareket edebilmek için verdikleri çabalar, alp ve eren tipinin sentezi, Türk’ün Türk’ü öldürmesinden, kardeşin kardeşi düşman görmesinden duyulan rahatsızlık, iç kavgaların dış kavgalardan tehlikeli olduğu temalarını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

s2-001.jpga1-004.jpgs3-001.jpg

Üçlemesinin ikinci kitabı, “Sabır” ise adalet, metanet, doğruluk ve sabrın her engeli aşacağı, Osmanlı Devleti’nin bu değerler üstünde daha da kuvvetli olacağı, devletin bekasında ve sağlam temeller üzerinde yükselmesinde mânevî dünyaları büyük insanların rolü anlatılıyor.

İstanbul’un fethini hazırlayan sebepler, Fatih Sultan Mehmed’in azmi, dirayeti ve tarihi misyonu, fethin mana ve önemi, çağ açıp çağ kapayan fetih ise üçlemenin sonuncu kitabı “Gündönümü”nde ayrıntılarıyla ele alınıyor.

Mustafa Necati Sepetçioğlu, millî rûh ile millî gövdenin terkibinden oluşan Türk varlığını; geniş mekân, kalabalık şahıs kadrosu, büyük olaylar ile onu hazırlayan sosyal şartlara göre çağları ve nesilleri birbirine bağlayarak göstermedeki başarısından dolayı “Çağımızın Dede Korkut’u” olarak anılmayı hak etmiştir. Sanat adamları ancak yeryüzünü güzelleştirebilmek uğrunda, çirkinde bile mevcut olan bütün güzellikleri insanların gönül gözünde yerleştirmek için çaba sarfetmek mecburiyetinde olduğunu vurgulayan Mustafa Necati Sepetçioğlu sanat anlayışını da şöyle özetliyor:

“Maksadım, asıl maksadım roman yazmaktı. Anadolu ve Rumeli topraklarımızı Türkleştiren o erişilmesi zor ruhun romanını yazabilirsem huzur duyacaktım. Bunun için uğraştım. Belli bir üsluba erişebilmek için şiir, hikâye, tiyatro, masal, denemeler yazdım. Şiir musikidir, akar; hikâye maksadın çekirdekleşmesidir... Tiyatro ise harekettir aslında; karşılıklı konuşmalar, diyalog denilen nesne, pinpon topu gibidir, sürekli hareket ve hareketin değişerek bağlanması... Denemeler ise anlatımdır; açık olmak denemede şarttır. Roman ise bütün bunlardan sonra bütün bunların çerçevelenmesidir... Yani hayatın kendisi.”

İrfan Yayıncılık Tel: (0212) 518 38 66

*

Nevayî’nin Türkçe aşkı

6-038.jpgTürk Edebiyatı Dergisi’nin Mayıs sayısı Mustafa Çiftci’nin “Medet” adlı hikâyesiyle başlıyor. Onun hikâyesini Asuman Güzelce’nin “Kendimi Kandırmayı Severim Ben adlı hikâyesi takip ediyor. Güzelce, hedeflerini gerçekleştirmiş bir profesör hanımın, ezan sesinin çağrısıyla akademik kimliği arasında nasıl bocaladığını ustaca, slogana ve ideolojiye yenilmeden anlatıyor.

Bu sayının röportajı Prof. Dr. Vahit Türk ile gerçekleştirilmiş. Vahit Türk, uzun zamandır Çağatay Türkçesinin kurucusu Ali Şir Nevayî’nin külliyatı üzerinde çalışıyordu. Nevayî, sadece kendi çağına değil, günümüze de seslenen bir şair ve düşünür. Onun eserlerinde temas ettiği meseleler hâlâ hâlledilmiş değil. İsa Kocakaplan bu röportajıyla Nevayî’yi ve eserlerini bir kere daha gündeme taşıyor.

İbrahim Şahin, bu sayıya “Tanpınar’a Dair: Unutulmuş Yazılar-1” başlıklı yazısıyla katkıda bulunuyor. Şahin, Tanpınar’ın “İnönü’yü Dinlerken” adlı yazısı ile ilgili bir değerlendirme yaptıktan sonra yazının tam metnini de veriyor. Funda Özsoy Erdoğan’ın, Beethoven’ın Müziğinde Batı’nın Ruh Hâli adlı yazısı dikkatle okunması gereken yazılardan biri. Yazı, müziğin nasıl bir sanat olduğuna dair farklı fikirlerin yanı sıra, diğer sanatlarla ve düşünceyle ilgisine dair de iddialar barındırıyor.

Bu sayıda üç de gezi yazısı var. Bunlardan birincisi Süleyman Berk’e ait. Berk’in aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı ve hat sanatçısı olduğunu söylemek isterim. Gezdiği, gördüğü yerlere bu iki sanatın ve kültürel birikiminin penceresinden bakıyor. Yazar, bu sefer bize Kudüs’ü gezdiriyor kendi gözleriyle. Bir süredir dosya konularımız yüzünden yazılarına yer veremediğimiz Ayşe Göktürk Tunceroğlu da Manas’ın Yurdu yazısıyla bizi kendi gözleriyle Kırgızistan’ı görmeye davet ediyor. Üçüncü gezi yazımız Muhterem Yüceyılmaz imzasını taşıyor. Yüceyılmaz da bizi ta Japonya’ya, Osaka şehrine götürüyor. Özcan Ünlü, Cafer Keklikçi, Yasin Mortaş, Mahmut Bahar, Mehmet Aycı, Şâdi Kocabaş, Hüseyin Çolak, Kâmil Uğurlu, İsmail Aykanat, Yalçın Ülker ve Kadir Yılmaz da bu sayıda şiirleriyle yer alıyor.

*

Esrar ve şarabın sohbeti

4-126.jpgBengü Bade, Fuzûlî’nin beyitlik bir kısa mesnevisidir. Mesnevi sözünden umumiyetle Mevlana’nın eseri akla gelmekle beraber esasen mesnevi, doğu edebiyat mecrasının nazım türlerinden biridir. Fuzûlî’nin Beng’i (Esrar) ve Bade’yi (Şarap) kişileştirerek, kendileri ve birbirleri hakkında konuşturduğu bu küçük mesnevisini daha önce “Bal Kaşığım” kitabıyla tefekkür alemine yelken açan Murat Kaymaz Dresden nüshasından hazırladı. Okuyucu, Bengü Bade’de, bu ikisi dışında pek çok mücerret karakterin, gayet müşahhas maceralarında onlara yarenlik edecek. Şarabın hizmetinden asla geri durmayan Meze’yi, kahır ateşinde yanan Kebab’ı ve daha nicelerini tanıyacak. Onları tanırken de belki sık sık “... evet Şarap tam da kendinden bekleneni yaptı yahut vay hain Boza, zaten mayasının bozukluğundan belliydi...” diyerek sırlara vakıf olacak. Ve bütün bunları ancak şairin dehasıyla, bizim için başka bir alemden, şiirin ülkesinden devşirmesiyle bileceğiz. Gidip de toplayana aşk olsun, ama gidemeyen için de çerçinin küfesinde taşıdığı yemiş helal olsun.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

*

Failleri ortada

2-400.jpg

Musa’nın Çocukları ve Takunyalı Führer gibi çok ses getiren kitapların yazarı Ergün Poyraz yeni kitabı “Faili Meçhul mü?” de konuyu farklı bir bakış açısıyla ele alıyor: “Bu tür cinayete kurban gidenlerin katillerini, Atatürkçü insanlara atılan örgüt iftiralarının kaynağını, devletin içine çöreklenmiş başta F tipi olmak üzere diğer tarikatçıların ve liboşlar ile dönek solcuların açıkladıkları zeminlerde değil, kendi pisliğini örten kedi örneğinde olduğu gibi örttükleri yerde aramanın daha doğru bir yöntem olacağına inanıyorum.”

Bilgi Yayınevi Tel:(0312) 434 49 98

*

Hainleşen Çocuklar

3-253.jpg

Faruk Arslan, ”PKK’nın Çocuk Askerleri” adlı kitabında PKK’nın yayın organlarından alınan çocuk askerlerin gerçek hayat öyküleriyle terör örgütünün en karanlık yüzüne ışık tutuyor: Baba ocağından dağa giden yolda tek engel vardı; Okul. PKK, küçük yaştaki Kürt çocuklarının elinden kalemi alıp silahı verebilmek için bu engeli aşmak istedi. Artık PKK’nın saflarına katılan her çocuk asker okulda boş bir sıra anlamına geliyordu. Çocuklarını vermeyen aileler ve her çocuk asker geriye dramatik bir öykü bırakıyordu.

Öteki Adam Yayınevi Tel:(0212) 514 80 85