BM’nin, suyu bir insan hakkı olarak kabul ettirme kampanyasına liderlik etmiş olan Kanadalı bilim insanı Maude Barlow, “Su Hakkı” adlı kitabıyla herkesin bu hakka sahip olması için ülkeden ülkeye verdiği devasa mücadeleye okurları tanık oluyor
Biz suyuz, hücrelerimiz suyla doludur; besinleri o parçalar, gerekli maddeleri o taşır ve metabolizmanın çalışmasını sağlar. Maude Barlow, “Su Hakkı” kitabıyla bu paha biçilmez sıvıya olan sağlıksız, haksız, tüketmeye yönelik ve adeta intihara teşebbüs olan tutumumla ilgili bir kez daha insanlığa acil uyarı yapıyor. Dünya tam da çok yıkıcı etkileri olabilecek bir su krizinin eşiğindeyken yapılan bu uyarı ve çözüm önerileri insanlığın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Su krizinin çözümü ve adil ve suyun güvende olduğu bir dünyanın mümkün olduğunu belirten Maude Barlow, sözlerini şöyle sürdürüyor: Ancak buna ulaşmak için bize kılavuzluk edecek politikaları, yasaları ve suyu ve su adaletini sonsuza kadar korumamızı sağlayacak uluslararası anlaşmalar üretmemize yardımcı olacak prensipleri belirlemeliyiz. Şaşırtıcı bir şekilde, politik liderlerimizin çoğu su krizini görmezden geliyor ve sanki su kaynakları sınırsızmış gibi politika üretmeye devam ediyor. Bu kitap suyun güvende olduğu bir gelecek için gerekli dört prensip öneriyor. Birinci prensip olan “Su insan Hakkıdır”, şu anda var olan su eşitsizliği gerçeğini ele alıyor ve bu sorunu çözmek için bir yol haritası sunuyor. İkinci prensip olan “Su Ortak Bir Mirastır”, suyun koşu ayakkabısı ya da araba olmadığını ve açık pazarda satılacak ve alınacak bir meta haline gelmesine izin verilmemesi gerektiğini ileri sürüyor. “Suyun da Hakları Vardır” başlıklı üçüncü prensip ise, eğer hayatta kalmak istiyorsak, neden su kaynaklarının korumamız ve boşaltma havzalarını iyi yönetmemiz ve kanunlarımızı, doğa kanunları ile uyumlu hale getirmemiz gerektiğinin nedenlerini açıklıyor. Dördüncü prensip olan “Su Nasıl Birlikte Yaşayacağımızı Öğretebilir” ise, ortak bir tehdit -temiz suyun bitmesi- etrafında bir araya gelmek ve bu gezegen üzerinde daha kaygısızca yaşamanın yolunu bulmak için kalpten gelen bir haykırış. Bizim zamanımızı tanımlayan mesele gezegenin tükenen kaynaklarına el atmış olmamız. Su, sadece konforumuz, zevkimiz ve kârımız için bir kenara koyacağımız bir kaynak değil; o, bütün hayatın kaynağı. Gezegenin tatlı suyunu korumak için gerekli değerleri ve prensipleri acilen netleştirmemiz gerekiyor. Ben, bu kitabı, bunu yerine getirecek bir kılavuz olarak öneriyorum.
Yeni İnsan Yayınevi Tel:(0216) 489 84 08
*****
Türkistan'dan Anadolu'ya yolculuk
Misli Baydoğan, uzman bir psikolog. Ancak okurları kendisini, pek çok dergide yayımlanmış, Türk davranış kalıplarını ustaca sergilediği tarihî hikâyelerinden tanıyor. Misli Baydoğan, “Hû Diyen Karga / Selçuklu Hikâyeleri” adlı yeni kitabında, Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan Selçuk neslinin o baş döndüren, coşkulu serüvenini birkaç insan nesli ömrünce yaşamış, bilge bir kara karganın ağzından anlatıyor: “Ete kemiğe büründüm büründüm, karga diye göründüm. Kutlu Selçuk neslinin kervanından seyrettim. Hû! Ben kuşun sözlerine kulak verecek olursanız, yanaşıverin şöyle tüneğimin kıyısına. Kuş aklımı hor görmeyin. Dilimi inkâr etmeyin. Beni yaratan da sizinkiyle aynı değil midir ve o Yaradan Hazreti Süleyman’ısırlarımı çözsün, önünüze sersin diye size de yalavaç diye indirmemiş midir? İnsan olmaklığın şerefisizde kalsın lakin büyüklenmenizi sıyırıp toprağın üzerine bırakın. Kanatlarımın gölgesi Cend’den, Horasan’dan, Nişabur’dan, Merv’den ve Belh’ten ve dahi Bağdat’tan, Larende’den ve Alaiye’den süzülmüştür benim. Kara tüylerim Miryakefalon’un, Malazgirt’in, Malatya ve Tokat’ın tozuna, Sinop’un tuzuna bulanmıştır. Sir Derya’nın, Amu Derya’nın, Fırat ve Dicle’ninki kadar Hazar’ın ve Karadeniz’e kavuşan suların da tadını bilirim. Ala Dağ- lar’ın rüzgârında ve Toroslar’ın eteklerinde de kanat çırptım; Talas’ın düzünde ve Nemrut’un ulularında da... Türkmen obalarının yurt edinip il kurduğu topraklarda diktiği söğüt ve çınarların dallarında nice yuvalar kurdum, nice yuvalar bozdum. Ben bir garip kuş, hiç incinmedim Türk’ün, Türkmen’in türesinde. Şimdi bir masal bari olsun anlatmak, görmediğinizi ve bilmediğinizi sandığınız zamanların üzerindeki atlas örtüyü sizin için azıcık kaldırmak, şu bir sıkımlık cana tutunan aciz boynumun borcudur. Bu tünek de benim ömrümün sonlanacağı kutlu yurdumdur. Yurdunuz, devletiniz payidar ola. Ulular, veliullahlar, evliyaullahlar, erenler! Hû!”
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
*****
İstanbul'dan farklı simalar
Kültür, edebiyat ve tasavvuf tarihimizin en renkli kitaplarından birisi olan “Tezkîretü’l-Müteahhirîn” Mustafa Tatcı tarafından “Veliler ve Deliler” adıyla hazırlanıp günümüz okuruna sunuldu. Eser, belli bir dönemde, özellikle İstanbul’da ya- şayan Hak dostlarını ve Hak ehli meczûp kişileri anlatan bir menakıp kitabıdır. Yazarı Enfî Hasan Hulûs Ağa; hem bestekâr olması, hem kelâm ehli olması, hem enderûn tavrını taşıması hem de tasavvuf terbiyesinden geçmesi münasebetiyle dö- neminin önde gelen münevverlerinden biridir. Eser, hayat ve hatırâtı ele alınan şahıs ve olaylardan anlaşılacağı üzere XVII. yüzyılın sonlarında ve XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde derlenen bilgi ve belgelerden hareketle yazılmıştır. Anlaşılacağı üzere Hasan Hulûs, bu eserini, gördüklerini, duyduklarını kendisi, bizzat görüp duymadıklarını da sağlam kaynaklardan alıntı yaparak yazmıştır. Eser kaleme alındığı dö- nemin dilini, -bilhassa konuşma dilinininceliklerini, folklorunu, kısmen sosyal ve siyasî olaylarını, tabiî ki tasavvufî hayatını ve mutasavvıflar arasındaki münasebetlerini, sûfilerinin özelliklerini, meczûplarını, hülasa topyekûn kültür hayatını ayrıntılarıyla yansıtması bakımından çok önemlidir. Yine Enderûnî olması münasebetiyle Hasan Ağa sık sık buradaki hayatından atıflarda bulunup bilgiler vermektedir. Eserde 56 şahsın menkabevî biyografisi ele alınmaktadır. Bu kişilerin başında mü- ellifin şeyhi Nasûhî ve çok sevdiği Niyâzî-i Mısrî gelmektedir. Diğer belli başlı şahıslar şunlardır:“Cihângîrî Hasan Efendi; Doğanî el-Hâc Mustafâ Baba Efendi; Karabaş Şeyhi eş-Şeyh Hüseyin Efendi; Seyyid Nizâmzâde Seyyid Ali Efendi; Ayn-ı Ekber eş-Şeyh Mehmed; Mestçîzâde eş-Şeyh Sâlih Efendi; A’mâ Hüseyin Efendi, eş- Şeyh Muhammed El-Bağdâdî; Eşrefzâde es-Seyyid Lütfullâh Efendi; Kâdı Delisi Mehmed Efendi el Meczûp; Dâlkavuk Osman el- Meczûp; Taslak Dervîş Mustafâ; Yâ İmâm Hâfız Ahmed Efendi; İlyâs Dîvâ- ne Şücâ Efendi; Sîneçâk Arnavud Osman Dede; Dervîş Mehmed Dede; Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi; Ma’nevî Efendi; İdrîs Muhtefî Alî el-Hayyât Er-Rûmî; Seyyid Mahmûd Hüdâyî; Nasûhî Efendi, Lâ-Mekânî Hüseyin Efendi; Nalıncı Mehmed Dede; Zâkir Ahmed Dede. Eserde bir de “Meczûpların Kâmilleri” başlığı altında bazı meczûplardan bahsedilmektedir. Bu bölümdeki bilgiler umumiyetle “Hediyyetü’l-İhvân”dan iktibâs edilmiştir.
H Yayınları Tel:(0216) 532 33 13
*****
Osmanlı biterken
Romandan hikayeye, tarihten siyasete edebiyat alanının hemen her dalında eserler veren; Arap dünyasına Batılı düşünce ve yaşam tarzını öneren Lübnanlı Corci Zeydan, Sultan II. Abdulhamid ve Osmanlı devletinin son dönemine ilişkin tesğit ve önerilerini dile getirdiği, “İstanbul’a Seyahat” adlı eserinde; 1900’lü yılların başlarındaki İstanbul’un sosyal, kültürel ve siyasi ortamı ve İttihat Terakki’nin belli başlı yöneticileriyle ilgili bilgiler verilirken cami, saray, müze ve kasırları da ayrıntılı bir biçimde anlatılmakta.
Ark Kitapları Tel: (0212) 511 38 26
*****
Haşhaşiler ve sırları
Suikast, İsmailî Haşhaşîlerin keşfi değildi; onların yaptığı, işin adını koymaktan ibaretti. Nihaî hedefleri, Sünnî nizamın önünü kesip yok etmekti. Bernard Lewis, “Haşhaşiler / İslam’da Radikal Bir Tarikat” kitabında, Şia mezhebi içerisinde yer alan Haşhaşîler tarikatı- nın köklerinin izini sürmekle kalmayıp, hem tarikatın öğretilerinin hem de gizemli önderi Dağın Şeyhi (Şeyhü’l-Cebel) Hasan Sabbah’ın efsanevî yaşamının güncesini tutuyor. Kitap, tarihin bu ilk teröristlerine dair en kapsamlı, en anlaşılır ve en yetkin çalışmadır.
Kapı Yayınları Tel: (0212) 513 34 20