Kırmızı çizgi…

Kantarın topuzu bir kere bozulmayagörsün…

"Tartma" kabiliyeti ortadan kaybolunca kefeye neyi koyduğunuzun da pek bir anlamı kalmıyor.

İsterseniz, domates, biber, patlıcan…

İsterseniz, hak, hukuk, adalet…

İster hürriyet…

İster demokrasi…

Nasıl olsa, dirhemle koyduğunuzu okkaylaymış gibi satmak garanti; bakıyor müşteri, elindeki, beklediği değil, az gibi, bir yanı eksik sanki; e ama gözünün önünde tarttı terazi; doğru olan bu demek ki!

Bir anda kendi doğrusunu yanlış sayarken buluyor kendini; kurulan düzenek böyle de ikna edici.

*

Geçenlerde "Aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın"cılık diye tarif etmiştim bu iklimi.

Dün Barış Terkoğlu, benzer şerhlerle "Aman sürece zarar gelmesin"cilik olarak işaret etti.

*

İyi ama hangi sürece?

"Süreç" ne?

*

Parlamenter sisteme geçiş konusunda kurulan ittifaka hep destek, tam destek dedik zaten sair ekseriyetle.

Türkiye Cumhuriyeti''nin sürüklenme ihtimalini gördükleri rejim değişikliğine karşı, bulundukları "mahalle"den taşla, sopayla kovalanmak pahasına, unvanlarını koltuklarının altına alıp da yollara döküldükleri, millete neden "Hayır" demeleri gerektiğini anlatmak için seslerini yükselttikleri günden itibaren biz de katıldık mücadeleye.

Tarafgirliğimizden, yandaşlığımızdan, yoldaşlığımızdan değil; "vatandaş" olmaktan kaynaklanan sorumlulukla.

*

Aslen seçime dair hiçbir hesap ve çekişmeyle gölgelenmesi mümkün olmayan, partilerin ve liderlerin bireysel/kurumsal menfaatlerinin üzerinde olan, tıpkı İYİ Parti''nin seçime girebilmesi için CHP''nin yaptığı gibi, tıpkı büyükşehirlerin muhalefete geçebilmesi için İYİ Parti''nin yaptığı gibi "fedakârlık" da gerektiren ve bütün bu yönleriyle de aslen günlük siyaset üzeri olan bir ülküye, bizim hangi güncel siyaset eleştirimiz "zarar" verebilir ki?

*

6 muhalefet partisi, henüz bir seçim ittifakı yapmadığına göre, "süreç" bundan ibaret değil mi?

Değilse…

Tamam vermeyelim de, tam olarak neye "zarar vermemek" gerekiyor?

Hayır bilsek, belki özellikle zarar vermek isteyeceğiz!

Veya, istenilenden bile fazla sahipleneceğiz, öyle benimseyeceğiz, kat be kat coşkuyla destekleyeceğiz.

İnsan meçhulü destekleyebilir mi?

*

Neptün''de yaşamıyoruz; yolda çevirip soruyor vatandaş;

"Ali bunu" dedi…

"Ahmet şunu" söyledi…

Neyin işareti?

Hangi veriyle gidereceğiz endişelerini?

Tek biz değil; sahada olan muhalefet partilerinin milletvekilleri de aynı şekilde, "süreç"ten kasıt ne, "masa"nın sınırları nerede başlayıp, nerede bitiyor bilmeden, nasıl cevap verecekler seçmenlerine?

"Biz bilmeyiz, genel başkanımız bilir" mi?

E, tam da bu değil mi muhalefetin propaganda dilinde "Türkiye''ye reva görmediği"?

Bu ne menem çelişki!

*

Mahsurlu bir algı inşa etmeye çalışıyor -ısrarla- birileri;

AK Parti iktidarına muhalefetimizin en temel özlemlerinden biri olan demokrasinin hilafına bir "6''lı masa" fetişi.

*

Abuk sabuk yerlere çekilmesin diye yeniden ve yeniden vurguluyorum;

6 siyasi partinin, Türkiye Cumhuriyeti''ni, "bekasının/kaderinin, hiçbir hesap/denetim mekanizması olmaksızın, tek bir kişinin iki dudağının arasına" sıkıştıran sistemden, egemenliğin kayıtsız ve şartsız olarak milletin olacağı güçlü bir parlamenter sisteme geçirmek üzere sergiledikleri iş birliği takdire de, desteğe de değerdir.

Ama bu bizatihi "kurtulunmak istenen" sistemin yöntemleriyle yapılabilir mi?

"6''lı masa""kırmızı çizgi" haline getirmek bile başlı başına "kayıt ve şart" altına almak değil midir kayıtsız şartsız egemenleştirilmesi gereken irademizi?

*

Türkiye Cumhuriyeti''nin, "6''lı masa" diye bir kırmızı çizgisi olamaz.

Birinin kaprisi, birinin kompleksi, birinin alınganlığı, birinin kibri; her neyse tetiklenmemesi istenen bir ülkenin "millî dokunulmaz"ı haline getirilir mi?

Bu da bir çeşit teslimiyet değil mi; ittifak uğruna çiğ tavuk yemek!

Kan kusup kızılcık şerbeti içmek!

Kan kusturan bir durum varsa içmeyelim arkadaş!

*

Türkiye Cumhuriyeti''nin "kırmızı çizgi"si;

Vatandır, millettir, devlettir, bayraktır.

Kırımızı çizgi;

Ankara''dır.

Kırmızı çizgi;

Tam bağımsızlıktır.

Cumhuriyet değerleridir.

Atatürk''tür.

İlke ve inkılaplarıdır.

Velhasıl;

Ne fazlası, ne azı, Anayasa''nın ilk 4 maddesinde garanti altına alınanlardır.

***

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, son grup toplantısında bir alyans gösterdi. Ülkeyi yönetenlerle, yönetilenler arasındaki, artık kapanması mümkün olmayan uçurumu vurgulamak üzere, "işe o yüzükle başlayanlar"a seslendi.

Onların, "Kocasının yüz görümlüğü taktığı bileziği dava adı altında buraya verenler… Maaşından para ayıranlar… Çocuğunun rızkından keserek din, İslam adına, bunlar bizim için faydalı olacak diyerek, buralara olmayan varından yardım edenler"in halinden bihaberliğini ortaya koyan çarpıcı örnekler verdi.

İşte tam da Türkiye''nin yeni iktidarına aday olanların nezdinde "O yüzüğün sahibine" dönüşmemek için, şimdiden kendi adına verilen kararlara müdahil olabilmeli muhalefet seçmeni; emme basma tulumbaya dönüştürmemeli işlevini.

Keza, milletvekilleri, parti yöneticileri…

Yarınlarda, bugün "affını talep ettiğini" bir gece yarısı kararıyla öğrenenlerin acziyetine düşmemek için bugünden anlamlı kılabilmeliler iradelerini.

Yazarın Diğer Yazıları