Kırk katır mı, kırk satır mı değil Her zaman daha 'İYİ' bir yol olmalı
Arkasına yerleştirilen Türk bayrağı fonuyla birlikte uzun dakikalar boyunca câri açığı nasıl kapattığını anlatması için ekranlara çıkarılan ve bu hizmetleri karşılığında ödül verilen Zarrab, 'câri açık kahramanlığından cehennemin dibine' sürüklendi...
Mesele Amerikan mahkemelerinin Zarrab üzerinden Türk bankacılık sistemine yükleyeceği tazminat/ceza külfeti. Daha önce başka ülkelerin bankalarına da yine aynı yolla büyük cezalar ödetildiği bir vakıa.
İran'a yönelik ambargoyu Amerikan doları ve Amerikan bankacılık sistemi üzerinden delmekle suçlanıyor bazı Türk bankaları, üstelik üç kez bu konuda uyarılmalarına rağmen.
Zaten alarm sinyalleri veren ama medyanın görmezden geldiği bir krizin içinde debelenen Türkiye ekonomisine ağır bir darbe vuracak kadar büyük para cezaları söz konusu.
İran konuyla alâkalı derin bir sessizlik içindeyken, Türkiye feverân ediyor, Türkiye'ye yönelik bir küresel operasyon olarak yorumluyor ABD'deki Zarrab dâvâsını. Zarrab'ın Türk vatandaşı olmasından dolayı konuya hassas olduğunu söyleyip iki kez nota veriyor ABD'ye. Adâlet Bakanlığı verilerine göre 5 binin üzerinde Türk vatandaşı muhtelif ülkelerde cezaevlerinde yatıyor, fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti yalnızca Zarrab için ABD'ye nota veriyor, verdiği nota müzik notası değil üstelik...
Zarrab Dâvâsı nasıl sona erecek, Türkiye bundan ne denli zararlar görecek henüz bilmiyoruz. Türkiye'ye yansıyacak ekonomik zararları hiç şüphesiz ki milletçe ödeyeceğiz. Tıpkı 90'lı yıllarda gerçekleşen banka hortumlamalarının 50 milyar doları bulan zararlarının faturalarını milletçe ödediğimiz gibi...
Konu o kadar hassas ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Zarrab dâvâsını millî bir mesele olarak, Türkiye'nin bekâ sorunu olarak, Türkiye'ye yönelik küresel bir operasyon olarak takdim ettiği için konuyla ilgili buna mugâyir cümle kurmakla hemen millî cephenin dışına, küresel operasyoncuların safına itilmeniz işten bile değil... Referandumda 'hayır' diyenleri darbeci olarak nitelerken de aynı stratejiyle yürütülmüştü 'evet' propagandası. 'Hayır' derseniz darbeye 'evet' demiş oluyordunuz, üst akla hizmet etmiş oluyordunuz, küresel operasyona alet olmuş oluyordunuz, PKK'lı oluyordunuz. Bütün bunlardan kurtulmanın tek yolu kalıyordu, 'evet' demek...
Bugün de strateji aynı...
Yani, hem darbeye hem FETÖ'ye, hem PKK'ya ve hem de mevcut iktidara 'hayır' deme şansınız yok...
Erdoğan ve medyası Türk milletine hep aynı tercihi bırakıyor:
"Kırk katır mı, kırk satır mı?"
Neden kırk katır ya da kırk satırdan birini tercih etmek zorundayız?
Üçüncü yol her zaman vardır oysa...
Zarrab dâvâsını millî bir mesele olarak kabul etmek zorunda mı millet?
On beş yıl boyunca sandıktan aldığınız irâdeyi paylaştığınız 'alnı secdeliler' Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin canına kast ettiler, fakat on beş yıllık iktidar bununla ilgili 'hukuku' değil 'tövbe'yi tercih etti. 'Hukuku' değil, 'istifaya zorlamayı' tercih etti, ediyor...
'Biz varsak Türkiye var, biz yoksak Türkiye yok' diyorlar...
Bunu kabul etmemiz mümkün değil, her zaman daha 'İYİ' bir yol vardır...