Devlet-tarih bilgisi ve millet bilincinden yoksunların yönetimi o ülke için ciddi bir handikap. Ticarethane gibi idaresi de işin cabası. İktidar 3.yılında başladığı aklınca reform ama gerçekte deform olan tüm uygulamaları devleti zayıflattı, halkı da fakirleştirdi. Eski Türkiye diye horlanan dönemin tüm birikimleri satıp savıldı, borçlarımız katlandı, rezervler eridi, Hazine tükendi. Gelinen noktada ekonomik tüm veriler 2002''den geriye düştü.
Yalan söyleyen tarih utansın, bir devrin din mazlumları gibi tarihin gerçekliğinden uzak, saçma sapan düşüncelerle beslenen ihvancı kafaların iktidarı, Cumhuriyet dönemine soğuk ve mesafeli, Osmanlı’ya sıcak ve sempatik bakışla vaziyeti idare etti ama artık deniz bitti. Boğazların kapalı olması Osmanlı’nın başına ne belalar açtığını bilmeyen Osmanlıcılar şimdi 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesine sığınmak ve sarılmak zorunda kaldılar.
Cumhuriyetin temel felsefesi ve kurucularına zihni karşıtlığını her vesileyle gösteren Erdoğan 23 -12-2019Da katıldığı bir canlı yayında; “Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü? Bunların böyle bir derdi yok. Fakat şimdi Kanal İstanbul’la, işte biz bunu onlara anlatacağız, bunu görecekler'''' demişti.
Montrö''nün 19. maddesine göre, örneğin Rusya ve Ukrayna yani savaşan tarafların gemileri askerî bir harekât için geçemez. Yalnızca limanlarına dönmek için Boğazdan geçebilir. Bunun takdiri ve tasarrufu da bize ait ve uluslararası hukuktan alınmış güçlü bir yetkidir.
Umarım Montrö''nün ne kazandırdığını anlamıştır.
Bir de Kanal İstanbul sevdası vardı. Sayın Erdoğan 5 Ocak 2020''de katıldığı bir canlı yayında “Montrö sadece Boğaz’ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir. Ona da o zaman çözüm buluruz. Gerekirse savaş gemileri de (Kanal İstanbul’dan) geçebilir'''' demişti. O beyan ve kanalın ne büyük bir gaflet olacağını olacağını da inşallah anlamıştır.
İstanbul Sözleşmesinden bir imza ile çıktığımızı emsal göstererek 6 ay kadar önce istersek Montrö''den de çıkabiliriz mesajı veren TBMM Başkanı hukuk profesörü M. Şentop ve Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu “her zaman olduğu gibi Montrö Anlaşması’nı tamamen uygulayacağız” demeye başladılar. Ham hamasetten vazgeçip Montrö Sözleşmesi’ne sarılmaları elbette çok iyi. Ama Montrö''yü sahiplenen düşünce açıklaması olan “Amiraller Bildirisi”ni zorlama yorumlarla suç sayanların derhal o konuda da adım atmaları gerekmez mi?
Bir de Ukrayna meselesinde cuma öğle sonrası kahraman edasıyla NATO ve Batı''nın kınama ve yaptırım kararlarını küçümseyip “Hacivat Karagöz cümbüşü” benzetmesi yaptı. Aynı günün akşamında Avrupa Konsey’inde Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması yaptırımı oylanırken Türkiye “çekimser” oy kullandı. Bu da ciddi devlete yakışan bir tavır olmadı.
Stratejik oy kullanma anlaşılabilir de ses ve görüntü zıtlığı ülkemize yakışmayan bir tutarsızlıktır. Günübirlik değişen söylem ve eylemlerle iç politikayı yürütme anlayışı itibarımızı zedeler. İtibardan tasarruf edilmez diyenlerin buna da dikkat etmesi gerekmez mi? Bir yandan NATO üyeliğinde kararlıyız ve geleceğimiz Avrupa''da deyip, öbür yandan ayrılmak niye?
O çok kötülediğiniz eski Türkiye''nin birikimlerine güvenmek ve sarılmaktan başka çareniz yok. Kanal İstanbul''un ne büyük bir hata olacağını da böylelikle görmüş oldunuz. Savaş her şartta kötü sonuçları da yıkıcıdır. Yakın komşuluk ve ticari ilişkilerimiz nedeniyle zaten kırılgan olan ekonomimiz saldırgan Rus-Ukrayna savaşından en çok zararı görecektir. Umarım bizimkilerin aklını başına getirmeye vesile olur ve tez zamanda biter.