Kimse gelmiyor
Deprem haberlerinde en çok duyduğum cümle buydu: “Kimse gelmiyor.” Hasarlı evinde oturmak zorunda kalan biri, iki çocuğunun başında geceleri nöbet tuttuğunu, istediği şeyin sadece bir çadır olduğunu, birçok yere müracaat ettiği halde hâlâ kimsenin gelmediğini anlatıyor, çaresizlik içinde.
Hasar tespiti için dilekçe verenlerin oluşturdukları kuyruk, şaşırtıcı. Binlerce müracaat var ama henüz gelen giden yok. Evlerine girsinler mi girmesinler mi şaşıran insanlar, ümitsizce sağa sola dilekçe verip duruyorlar.
Oysa iyi bir fırsattı, vatandaşı devlete bağlamak için “kimse” olsaydı.
Yardım TIR’ları üç gündür, kuyruk oluşturmuşlar bekliyorlar, gelen giden yok.
Liyakatsizlik tâ Ankara’dan başlamış, Van’a kadar uzanmış. Eş dost, hısım akraba kayırmak. Acemi ve bilgisiz insanları kilit noktalara getirmek. Boyuna “başkan” değiştirmek. Kızılay başkanı gibi Afet İşleri Başkanı da üç kere değişmiş.
Türkiye’nin başına gelen en büyük felaket bu. Liyakatsizlik. Oysa örnek diye gösterdikleri Osmanlı’da liyakat, idareci seçiminde en önde gelen şarttı. Liyakatsiz kendi adamı yerine liyakati olan yabancı bürokrat ve paşaları iş başına getirmek çok görülmüş şeylerdendi.
Şu deprem vergileri denilen facia bir süre konuşulup gene unutulacaktı ki CHP’li milletvekilleri bunun hesabını sormak için bir komisyon kurulması gerektiğini belirten bir önerge vermişler Meclise. Öyle, Maliye Bakanı’nın yaptığı gibi “İşte, oraya buraya harcadık, falan yaptık” demekle olmaz. Tek tek gösterilmeli ne kadar ve nereden vergi alındığı ve ne kadar ve nerelere harcandığı.
Şaşılacak bir şey, yardım kampanyası yapan oyuncuların programına Başbakan bağlanıp kendilerinde toplanan yardımın miktarını toplanan yardımlara ilave ediyor. Devletin görevi bu mudur? Yardım toplamak mıdır?
***
Başbakan, sorumluluklarının, özellikle yerine getirilemeyen sorumluluklarının altından kalkmayı iyi biliyor. Halka sesleniş konuşmasında harika bir taktik geliştirdi. Önce “kusurları olabileceğini” itiraf etti. Ortalığı yumuşattı. Hatta kendisine sempati ve rikkat duyulmasını bile sağladı denebilir. Bu bir nevi özürdü. Halk, koskoca başbakanın özrünü kabul etmeyecek de ne yapacak! Zaten “özür” kesine yakın bir çözümdür. Başbakan üniversitede psikoloji yahut toplumsal psikoloji mi okudu nedir? Bu işleri iyi biliyor. Böylece, “kimse gelmiyor” un açıklanması, dolaylı olarak yapılmış oluyor. “Devlet ciddiyeti falan” demenin de bu durumda anlamı kalmıyor.