Kimler kimlerle beraberdi?
Türkiye''de siyaset çok gergin… Tabii olarak bu durum seçmen kitlelerinin davranışlarına da yansıyor… Sırf bu yüzden insanlar birbirini kırıyor, düşmanlaşıyor, kamplara bölünüyor… Akıl ve tahammülün yerini, nefret ve öfke alıyor…
Oysa ne partiler dindir, ne genel başkanlar peygamber, ne de parti programları kutsal kitap… Şartların veya çıkarların değiştirebildiği, farklı tavırlara sokabildiği yapılar için hiç kimseyi kırmaya değmez… Ayrıca bu alanda çok iddialı cümleler kurmak insanı zorda bırakabilir…
Düşünceler tabii ki önemlidir ama o düşünceleri parti kalıpları içine hapsedip, partilerin o düşüncelerin mutlak savunucusu veya tartışılmaz koruyucusu zannına kapılmak, yanıltıcı olabilir… Siyaset işinde, bugün ''düşman'' görünen yarın ''müttefik''e dönüşebilir ya da bugün birlikte yürüdükleriniz yarın birden hasım kesilebilir…
Sizin evvelce soyguncu/yağmacı gördükleriniz, sizin iktidarınızda sizin de gözde müteahhitleriniz olabilirler… Birbirine düşman zannettiğiniz siyasetçiler, arka odada ballı bir ihalenin paydaşı rolüne soyunabilirler… Veya kirli bir imar değişikliğinde farklı particiler oy birliğiyle kardeşlik gösterebilirler…
O yüzden particiliğin düşmanlıklar üretmesine, toplumsal barışı taciz etmesine, birlikte yaşama duygusuna darbe vurmasına izin vermemek lâzım… Çıkarların ve şartların esnetebildiği, söylediklerinin tam tersine tavırlara sokabildiği siyasetçiler için birbirini kırmaya değer mi?
***
Siyasetin insanları kırmaya değmeyeceğini daha iyi anlamak için yakın tarihte yaşanmış şu örnekleri hatırlamakta fayda var:
2007''de referandum yapılmıştı… Halka "Cumhurbaşkanını halk seçsin mi?" ve "Genel seçimler 5 yılda bir değil de 4 yılda bir yapılsın mı?" diye sorulmuştu…
O günkü ''evet cephesi''nde kimler vardı aktaralım: AKP, O zamanki adıyla cemaat, Erkan Mumcu''nun ANAP''ı, Saadet Partisi, Demokrat Parti ve BBP bu referandumda aynı saftaydı…
''Hayır cephesi''ni ise CHP, Meclis''te ''evet'' diyen MHP ve Doğu Perinçek''in İşçi Partisi oluşturuyordu…
PKK''nın o dönemki sivil uzantısı DTP yine ''bulanık'' davranmıştı ama sandık sonuçları çok netti… Seçimlere katılımın Türkiye ortalamasının üzerinde seyrettiği oylamada Siirt, Batman, Diyarbakır, Hakkari, Bitlis, Mardin ve Van gibi illerde ''evet'' oyu ortalaması %90''ın üzerinde çıkmıştı…
***
Gelelim 2010 referandumuna… Hani hâkim sistem açısından büyük kırılma yaşanacak olan referanduma…
''Evet cephesi'' tabii olarak AKP, adı henüz ''paralel yapı''ya dönüşmemiş ve üstelik ölülere bile oy kullanma çağrısıyla âdeta kendisini paralayan cemaat, "Yetmez ama evet" diyen liberaller, kimi eski ülkücüler, Saadet Partisi ve BBP''den oluşmuştu…
''Hayır cephesi'' CHP, MHP, Doğu Perinçek''in henüz adı Vatan Partisi olmamış İşçi Partisi, DSP, Demokrat Parti, HEPAR, Türkiye Komünist Partisi, ÖDP ve bilumum marjinal sol partiler ve DİSK''ten ibaretti…
PKK''nın bir sonraki sivil uzantısı BDP seçimleri boykot etmiş, böylece zaten avantajlı olan ''evet''in önünü biraz daha açmış oldu… Seçime katılım nispeten düşük olmuş, yüzde 77''de kalmıştı… Geçerli oyların yüzde 58''ini alan ''evet''ler kazanmıştı…
2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ''Recep Tayyip Erdoğan cephesi'' tabii olarak AKP''den oluşurken, ''Ekmeleddin İhsanoğlu cephesi'' CHP, MHP, Doğu Perinçek''in İşçi Partisi, artık adı ''paralel yapı''ya dönüşmüş cemaat, Saadet Partisi, BBP, Demokrat Parti, TSİP, Büyük Türkiye Partisi ve Liberal Demokrat Parti''nin tercihiydi… ''Selahattin Demirtaş cephesi'' ise HPD + EMEP ve ESP gibi marjinal sol partilerden ibaretti…
***
Son iki referandumda da olmaz zannedilenler oldu, uçtan uca savrulmalar yaşandı, ön görülemeyen ittifaklar kurulabildi… O yüzden şunu kabullenmek gerekiyor: Milletçe kardeşliğimiz, siyasetin anlık çıkarlarından ve şartlarından önce gelir… Kamplaşmaya, düşmanlaşmaya veya düşmanlaştırmaya gerek yok…