"Kimin eli, kimin cebinde" siyaseti!..

Tarihin geçmiş dönemlerinde Türk siyasetinin bu kadar farklı unsurlarının bir araya geldiği; hatta, deyim yerindeyse "kimin eli, kimin cebinde" sorusunun da sıklıkla sorulduğu bir süreç oldu mu acaba?..

İşte sadece siyasetin ideolojik kökleri, parti tüzükleri, programları değil, liderlerin geçmişte birbirine yönelik neredeyse Yüce Divan'da yargılanma suçuna dikkat çekilen çok sert açıklamaları bile unutuluverdi...

Bu konuda en çok Kılıçdaroğlu ile Davutoğlu'nun geçmişte birbirine söyledikleri var ki, halen sosyal medyada paylaşılıyor...

Denilebilir ki, "siyaset bu..." Oysa iktidarından muhalefetine, eskisinden yeni kurulan partilere kadar neredeyse tüm liderlerin birbirine geçmişte söyledikleri ağır sözler bir kitapta toplansa, herhalde o kitap çoktan poşete girerdi!!!

Ancak 14 Mayıs seçimi için kurulan ittifakların ne kadar şaşkınlık verdiğini anlatan gerçekler sadece liderlerin geçmişte birbirine söyledikleri değil...

AKP'nin 20 yılı aşkın iktidarı toplumu ve muhalefeti o kadar bıktırmış olmalı ki, geçmişte yan yana bile gelmeyen ideolojiler artık aynı safta mücadele edebiliyor... Yani, "düşmanımın düşmanı dostumdur" stratejisi!..

İşte bir dönem Erdoğan hükümetinin başbakanı Davutoğlu ile bakanlık yapan Babacan AKP'nin rakipleri olarak, geçmişte mücadele ettikleri CHP saflarında siyaset yapıyorlar...

Millî Görüşçüler ise amansız rakipleri CHP'nin safında AKP'ye bayrak açarken, CHP liderinin posterlerinin Saadet Partisi binasına asılmasının şaşkınlığı ise sürüyor...

Peki, CHP'nin ruhuna bile karşı olduklarını manşete çıkartan Nurcuların Yeni Asya gazetesinin desteklediği Demokrat Parti'nin, ezeli rakip CHP ile aynı çizgide iktidara karşı mücadele etmesine ne demeli?..

Ancak "kimin eli, kimin cebinde" sorusunu öne çıkaran şaşkınlık verici bağlantılar, ilişkiler, gelişmeler bunlardan ibaret değil...

İTTİFAK TABANINDA KAYGILAR!..

Örneğin; ana muhalefete oy vermeyi düşünen milyonlarca insanı hayal kırıklığına uğratan, "kimin eli, kimin cebinde" sorusunu CHP içinde de sorgulatan vahim gelişmelere sessiz kalınmasına ne demeli?..

Bırakın Çankaya'nın göbeğinde Sadullah Ergin'i; İzmir gibi CHP'ye en yakın kentte partinin kuruluş köklerine aykırı isimler, Yüksel Taşkın, Gökçe Gökçen, Hacer Foggo gibiler, ya da Öcalan'a övgü yağdıran zavallılar gittikleri her yerde tepkiyle karşılanırken, yazının başındaki soru milyonlarca insanın kafasında yanıt arıyor;

"Ülkenin bir bölümü AKP'den kurtulmak isterken, oy oranları yüzde 1'i bulmayan partilere 70'ten fazla kontenjan ayrılırken, örgütler göz ardı edilirken, listeler yapılırken 'kimin eli kimin cebinde'ydi, kim kimlerle ilişkiliydi?.."

Sakın ola tek sorun bu mu demeyin...

CHP örgütlerinin enerjisini kıran liste huzursuzluğu yetmezmiş gibi, Davutoğlu ile Babacan'ın endişe uyandıran yeni açıklamaları var ki, "bu partilere verilen kontenjanların geri dönüşü nasıl olacak" sorusu artık daha fazla dillendiriliyor...

İşte, tabanın ancak bir bölümünü CHP'ye oy vermeye ikna edeceklerini belirten Babacan önceki gün bir canlı yayında şöyle dedi;

"Teklif CHP'den geldiğinde biz kendi kitlemizin tamamını CHP listelerine taşıyamayabiliriz, dürüst olmak zorundayız dedik."

Ahmet Davutoğlu da önceki gün katıldığı televizyon programında, halasının CHP'ye oy vermeyeceğine dikkat çekerek şöyle konuştu; "Halam, 'Bizim Ahmet'e nasıl oy vereceğiz' demiş. Hayatı boyunca CHP karşısında pozisyon almış bazılarının halam gibi tepki verdiğini görüyorum. Altıok'a oy vermeyeceğini söyledi."

SANDIĞA GİDERKEN SORULAR!..

Konu siyasetse, "kimin eli, kimi cebinde" sorusuna HDP cephesinden de bakmakta yarar var...

Çünkü PKK ile bağını koparmayan HDP'nin son dönemde örgüt yöneticileriyle birlikte sergiledikleri sert ve tuhaf tutumlar var ki, aynı zamanda, "kim aslında ne yapmaya çalışıyor" gibi kaygı verici bir soruyu da öne çıkartıyor...

Ne kadar tuhaf değil mi; Kılıçdaroğlu'nu desteklemek için aday bile çıkartmayan HDP, "yeşil sol" kılıfında seçime girerken, özellikle CHP ve İYİ Parti tabanı ile kararsızları ürkütmek için her şeyi yapıyor...

Ahmet Türk, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'in, geçtiğimiz Nevruz etkinliklerinde "İmralı'nın kapılarının açılacağını, Öcalan'ın özgürleşme zamanının geldiğini" öne sürmesi yetmezmiş gibi, Sırrı Sakık'ın önce "Yüz yıllık cumhuriyeti değiştireceğiz" demesi, sonra da Kılıçdaroğlu'na yönelik, "perde gerisinde neler konuşuldu, açıkla" şeklindeki çıkışı da milyonlarca insanı ürküttü...

Tüm bu provokatif açıklamalar zaten ülke bütünlüğüne, cumhuriyete, Atatürk'e duyarlı çevreleri endişelendirirken, PKK yöneticileri daha beterini yapmaktan kaçınmıyor...

Murat Karayılan, Duran Kalkan ve Mustafa Karasu'dan sonra, önceki gün de PKK'lı Salih Müslim ile Sabri Ok'un Cumhur İttifakı'na taarruz ederken, karşı cephede yarattıkları kaygı, "acaba bu çıkışlar kime yarayacak" sorusuna yol açtı?..

Bu arada, Cumhur İttifakı'nı zora sokarken, toplumda endişe uyandıran HÜDA PAR'ın "Anayasa ile Türk Bayrağı'nın tanımı değişmeli" şeklindeki çıkışları da hem "kimin eli, kimin cebinde" sorusunu, hem de "kim, kimle aslında neyin peşinde" kaygısını seçmenin zihninde tuzak gibi tutmaya devam ediyor...

Sahi; bir kenara atılan ideolojilere, ilginç bağlantılara, tepki çeken tuhaf listelere, karmaşık hesaplara ve perde gerisinde gizlenenlere bakıldığında, sizce de siyasette "kimin eli, kimin cebinde?.."

Sandığa giderken sadece pusulaya değil, bu soruya da odaklanmakta yarar var!!!

Yazarın Diğer Yazıları