Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR
İsrafil K.KUMBASAR

Kim takar be Japonya’yı, lütfen harakiriye devam!

Hep nimetlerinden söz ettiğimiz, iki kıtayı birleştiren ‘köprü’ olmasıyla övündüğümüz Türkiye’nin ‘riskli bir deprem bölgesi’ olduğunu genelde umursamayız.
Atlattığımız 17 Ağustos depremine rağmen Marmara’daki göğü delen binalar, enine ve boyuna sürekli gelişen yapılar aslında endişemizin de ‘güdük’ kaldığını gösteriyor.
En son Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir, ‘7.5 şiddetinde’ bir depremde İstanbul’daki evlerin ‘yüzde 10’unun yıkılacağını açıkladı. Binaların ‘yüzde 15’i de ‘orta derecede hasar’ görecekmiş.
Bakan bunu bir ‘müjde’ havasında anlatıyor.
Çünkü bazı uzmanlar, ‘7’nin üzerindeki’ sarsıntıda İstanbul’daki binaların ‘yarıya yakınının’ çökeceği tezini savunuyor.
‘İyimser’ senaryo ile olası bir depremde ‘her 10 İstanbullu’dan biri’evsiz barksız kalacak. ‘Can kaybını’ da varın siz düşünün.
Ama bir güven patlaması almış başını gidiyor:
- “Çok da endişe etmeye gerek yok. Söylenildiği kadar can ve mal kaybı olmaz.”
Tabii insan bir türlü soramadan edemiyor:
- “Bu iyimser yorumların altında, her yeri beton yığınına çevirmenin vicdan tortusu yatıyor olmasın?”

***


Japonya’daki facianın ardından dünya ‘nükleer enerji’ konusunu bir kere daha masaya yatırıyor. Örneğin Almanya, 8 santralını ‘kapatmayı’ düşünüyor. Bazı Batılı ülkelerde kamuoyu ayakta.
Ama biz rahatız, iktidarın başı Tayyip Erdoğan, ‘piknik tüp’ örneği veriyor:
- “Onun da riski var, o zaman eve piknik tüpünü de mi sokmayalım?”
Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santral için geri adım atılmayacağından dem vuruyor Erdoğan.
Akıl hocası ise Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Medvedev.
Her ikisi de çok rahat, birkaç ay sonra ‘kazma vurmaktan’ söz ediliyor. Üstelik Rusya müthiş ‘güvenlik’ teminatı vermiş: Bu santral dünyaya ‘örnek’ olacak.
Hani bunları bir başka devlet adamı söylese neyse de ‘Çernobil sabıkasına’ sahip bir devletten bu lakırdıların yükselmesi insanı ürkütüyor. Sadece Türkiye’de bile binlerce insanın ölümüne, sağlığını yitirmesine neden olan Çernobil hatıralarda taptaze iken, komşu akıl veriyor:
- “Korkmayın, bir şey olmaz.”

***


İki kafadar, ‘olmaz’ üzerine ahkâm keserken, dönüp Japonya’nın haline bakan yok.
Hani şu bizim ‘ecmain’ takımının uzaktan gıpta ile bakıp iç çektikleri Japonya:
- “Bakın üstlerine atom bombası atıldı. Çok kısa sürede toparlanıp dünyanın sayılı ülkelerinden biri haline geldiler. Niye? Çünkü geleneklerine, ananelerine bağlılar. Köklerine sarılıyorlar.”
İyi de liseli çocukları kafakola almak için kurduğunuz bu cümleleri iş ‘nükleer tehdide’ gelince niye hatırlamıyorsunuz?
Bakın o yere göğe sığdıramadığınız Japonya bugün eli kol bağlı, ‘çaresiz’ durumda.
Hani şunu söyleseniz anlarız:
- “Japonya’nın üzerine afet yağdı, deprem, tsunami, nükleer santral kazaları. Ama bir tek kişi talana, yağmaya, kol kesip bilezik almaya yeltenmedi.”
Orada hak veririz.
Fakat bizde öyle afetlere gerek kalmadan ‘yağma-talan’ sürdüğü için, kimse işin o boyutunu sorgulamıyor.
‘Nükleerden’ korkmayın, ‘betonlaşmadan’ korkmayın.
Tava, tencere hepsi bir yere. İşin altında ‘menfaat’ varsa, orada ‘korkunun esamesi’ okunmuyor.

***

Seksen yıllık Cumhuriyetin yapamadığını yaptılar, helal olsun (!)
Kim takar Japonya’yı. Alt tarafı ‘İstanbul’un yüzde 10’u’ yıkılacak. Nükleer tehlike dediğiniz de zaten, ‘piknik tüpü’ gibi bir şey.
Patlayacağı varsa, ha ‘tüp’ patlamış ha da ‘nükleer santral’ ne fark eder?
Durmak yok, ‘harakiriye’ devam.

Yazarın Diğer Yazıları