Kim meşrulaştırdı?

Kim meşrulaştırdı?

HDP'lilerin çizmeyi fersah fersah aştıkları doğrudur...Daha geçen yıl PKK'nın hendek savaşlarını destekleme ayıbını işlediler...

 

PKK'nın asker ve polis öldürmesini meşru gördüklerini hayli açık şekilde ifade ettiler.

Ayrıca bırakın Güneydoğu'daki çatışmada ölen PKK'lıları...

Batı'da sivil katliamı yapmış canlı bombaları bile kahraman kabul edip cenaze törenlerine katıldılar, slogan attılar...

Başbakan Binali Yıldırım'ın, HDP'li milletvekillerinin gözaltına alınmaları sonrasında söyledikleri doğrudur:

"Seçimle gelenler tabii ki seçimle gitmeli. Ama terörle iç içe geçenler bunun hesabını vermelidir. Hukukun üstünlüğü esastır."

Hepsi doğrudur.. Doğrudur ama onlar suç işlerken siz hep gözlerinizi yumdunuz.

Suçları uydurma soruşturmalarla geçiştirdiniz. Onları İmralı'ya yolladınız, ardından

Kandil'e gönderdiniz. Postacı ya da elçi gibi kullandınız. Terör destekçiliğini adeta suç olmaktan çıkardınız.

HDP'nin terörle iç içe çalışmasını meşrulaştırdınız.

O yüzden şimdi aniden hukuk devletini anımsamanız şaşırtıcı oldu, garip kaçtı...

Melih Aşık Milliyet

***

Siyaset suçun kalkanı olamaz

------

HDP'lilerin tutuklanmasının hemen büyük PKK saldırıları getireceğini ve çok sayıda can kaybı olacağını tahmin etmek güç değildi. Başbakan Binali Yıldırım saldırının ardından yaptığı konuşmada HDP'lilerin tutuklanması konusunda "Seçimle gelip terörle iç içe girenler bunun hesabını vermelidir.  Siyaset suç işlemenin kalkanı olamaz… Türkiye bir hukuk devletidir, seçilmiş olmasına rağmen terörü cesaretlendiren, terörü teşvik edenler hakkındaki hukuki işlemdir" dedi. Haklıdır, ancak…

HDP'nin; ismini değiştirmeden önce BDP olarak da "PKK ile birlikte hareket ettiği, açık destek verdiği" belliydi.

HDP'nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesinde de "PKK ile iç içe olduğu, terörü teşvik ettiği" biliniyordu.

Bu durumun seçimden önce açıklığa kavuşturulması gerekirdi.

Teröre açıkça destek veren kişilerin Meclis çatısı altına girmesi, seçilmiş milletvekilleri olarak "eylem ve söylemlerinin meşruiyet kazanması önceden engellenmeliydi. Bunlar yapılmadı.

Yapılmadığı gibi HDP'liler ve hatta Öcalan ile "çözüm süreci" yürütülen bir dönem yaşandı. Hatta Dolmabahçe'de resmen ortak açıklamalar yapıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra

"O süreçte valiler, verdiğimiz talimatlar gereği PKK'ya operasyon yapmadılar, baskı yapmadılar. Bu süreç terör örgütü tarafından istismar edildi, militan ve silah depoladılar" demişti.

HDP-PKK ilişkisini ve teröre desteği "milletvekili seçilmek" için mahzur saymıyorsanız, hatta yakın geçmişte "PKK'nın hoşgörüldüğü bir süreç" yaşanmışsa, sonradan "bu nedenle tutuklama yapıldığını" dünyaya anlatmak mümkün olmaz.

Bir nokta daha var: Siyaset suç işlemenin kalkanı olamaz sözü çok doğru.

Siyasetçilerin mevcut tüm yasalara ve Anayasa'ya uyması şarttır!

Güngör Mengi Vatan

***

Tek başına!

------

Başkanlık gelirse Türkiye uçar" diyorlar ya…

Ben de o uçanlara "Başkanlık sihirli değnek mi?" diye bir eleştiri yöneltmiştim.

AKP'li muhteremlerden kızanlar oldu.

Bakalım nasıl uçacağız? Başkanlık gelirse bunu görürüz!

AKP'li bir heyet, Meclis'e sunmak üzere, başkanlık için anayasa değişikliği hazırladı. Söylenenlere göre, hazırlanan taslakta Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Amerika başkanlarını kat kat geçen çok geniş yetkiler veriliyor.

 Meselâ:

Devletin ve hükümetin başı olacak Başkan, tek başına "Kanun Hükmünde Kararnameler" çıkarabilecek. Yani, her isteği kanuna dönüşecek.

Başkan, bakanları Meclis dışından seçecek, iç ve dış siyasete karar verecek ve gerekli görürse Meclis'i feshedebilecek.

Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini, cumhuriyet başsavcılarını, YÖK üyelerini ve rektörleri Başkan atayacak.

Özetle; ülkenin her şeyi o olacak. "Tek adam, tek seçici!" Bunun gerçekleşmesi içi MHP'nin desteği şart. İktidarın kurtarıcı meleği Devlet Bahçeli bakalım bu defa ne yapacak?

Rahmi Turan Sözcü

***

Altın vuruş

-----

Baskıcı yönetimler, uyuşturucu bağımlılarına benzerler, nasıl ki, uyuşturucu bağımlılarını gittikçe artan doz, zamanla kesmez olur, sonunda iş ölümü getiren "altın vuruş"a yol açarsa, diktalarda da saçmalama ve şiddet dozu artar, artar, sonunda altın vuruşa kadar varır.

Ali Sirmen Cumhuriyet

***

Sayın Bakan, o savcı tesadüfen atanmış olamaz

--------

Cumhuriyet gazetesindeki arkadaşlarımızı gözaltına alan savcı, işte benim tanık ve mağdur olduğum bu kumpas davasının sanığı görünüyor.

 Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da "Bunun sıraya bağlı tesadüfi bir görevlendirme" olduğunu söylüyor. 

 "Bu görevlendirmenin psikolojisi" böyle söylemiyor.

FETÖ davasında sanık olarak görünen bir savcıya böyle bir görev verirseniz bunun anlamı nedir?  

"Git, FETÖ'cü olmadığını ispat et" fırsatı değil midir bu...

O da ne yapıyor?

 Normal olarak, şirket yönetimi ile ilgili ifade alınıp sürdürülecek basit bir ticaret hukuku davasını, "FETÖ yanlısı" olmak gibi absürd bir cürüm hale getiriyor.

Yukarıda anlattığım olay da açıkça gösteriyor ki...

BİR: Ortaya çıkan bu gerçekle, Cumhuriyet davası, Balyoz'dakinden bile hızla çökmüştür. 

 İKİ: Cumhurbaşkanı da dahil, hepimizin sığınacağı tek yer barış, demokrasi ve gerçek bir adalettir.

ÜÇ: Yaşadığımız coğrafya ve yaşadığımız günler, hepimizi her zamankinden çok daha fazla birbirimize muhtaç hale getiriyor.

Ertuğrul Özkök Hürriyet

***

ABD neden Türkiye'yi büyütmek ister?

------

Geçmiş yıllarda birileri demişti: Türkiye ya küçülecek ya büyüyecek. Büyümeden kasıt, Barzani devletçiğini katmak ya da katacaklara evet demekten ibaretti. O zaman yine birileri yanıt vermiş, bu formülün gerçeği başka, demişlerdi. Siz diyorsunuz ki, Türkiye ya küçülecek ya da büyüyerek küçülecek! Somuncuoğlu da buna işaret ediyor. Atlantik'ten taşıma bu akıl Türkiye'yi genişletmeyecek, tersine "PKK ile anlaşmalı bölgeleri Barzani'ye bağlayacak" ve bu arada Türk Milleti de egemenlik tahtından edilmiş olacak.

*

Somuncuoğlu'nun dikkat çektiği Amerikan planı, neredeyse yarım yüzyıllık bir tasarım. Şimdi geriye doğru bakınca bedelinin Arap Ulusunun kabilelere ve mezheplere bölünmesi, yalnızca egemenliklerinin değil egemenlik haklarıyla birlikte kendilerinin de yok edilmesi olduğunu görmemek ne mümkün!

*

Görünüyor ki, Türkiye'de Türk Milleti'nin egemenlik hakkını anayasadan silip süpürmek isteyen ümmetçi ve çokmilletçi saldırı kolları yalnızca 'ideolojik ideal çemberleri' değiller. Bu kollar, uygulama arenasında, doğrudan doğruya dünya sistemine ve emperyalist siyasete bağlanıyorlar. Ama bir de, ümmetçi ya da çokmilletçi olmayıp fena halde fetihçi olanlar var. Bunların böyle bir çöküşe hangi güdüyle 'olur' verdiklerini merak etmemek mümkün değil.

Buralardan onbin kilometre uzaklardaki dünya jandarmasının gölgesinde fetihçilik oyunu oynamak… Türkiye'ye Şam, Bağdat, Tahran'dan başka ortaklar aramak… Böyle işler bölgemize hayır getirmedi, bize hiç getirmez. Açık bir gerçek varsa, o da, bölgesinde güçlü Türkiye'nin ancak bağımsız Türkiye'yle yaratılabileceğidir.

Birgül Ayman Güler Aydınlık