"Kilit" dediğin nedir gülüm!
Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim şeklinin resmen de değiştiği 24 Haziran gecesi ortaya çıkan tabloyu "ezbere" okuyanların ortak kanaati, Erdoğan'ın, TBMM'de, MHP olmadan hiçbir şey yapamaz hale geldiği...
***
Hatırlatmak isterim;
TBMM'nin varlığı "sembolik"leşmiş halde yeni sistemde.
Hatırlatmak isterim;
Erdoğan, Meclis'te "kilit" açmak için mesai harcamasına gerek olmayan "olağanüstü" yetkilerle donatılmış halde yeni sistemde.
TBMM, hepten yok hükmünde olmamakla birlikte; Erdoğan'a, Meclis eliyle yaptıramadıkları için dolanabileceği çok sayıda arka yol açılmış halde.
***
Kaldı ki...
Velev ki dedikleri gibi...
Üç gündür, hemen her gazetenin, hemen her köşesinde, birbirinden kopyalanıp yapıştırılmış gibi yer alan o çok özgün(!), derin tespit doğru olsa bile, teknik olarak "Meclis'le işi kalmayan Erdoğan" değil, "çoğunluğu kaybeden AKP" zaman zaman "işbirlikçi" arayacaktır kendine.
***
Başlıkta, "yine yanılıyorsunuz" dediğim şu;
"AKP'yi, MHP'ye mecbur ediyor" değil seçimin neticesi...
Hiç öyle iddia edildiği gibi "Erdoğan, her adımında MHP'yi ikna etmeye mecbur" filan değil!
Okuyabildiğim kadarıyla bir tek Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya işin doğrusunu söyledi:
"AK Parti, seçim ittifakı ortağı MHP ile koalisyon içinde hareket edebileceği gibi, bazı zamanlar İYİ Parti, bazı şartların gerektirdiği durumlarda da HDP ile hareket etme serbestisini kazandı."
***
Uyanın arkadaşlar, sicilinde devasa bir "çözüm süreci" olan dahası siyasete "gerekirse papaz elbisesi bile giyme" metaforuyla adım atan AKP'den bahsediyoruz...
Bugün, nasıl "konjonktür hazretleri" öyle buyurduğu için ruh kökünde "milliyetçiliği ayaklar altına ala ala" MHP'yle hareket etme ihtiyacı duyuyorsa...
Yarın, rüzgar tersine döndüğü gün, yeniden bugün "terörist" saydığı HDP'yle kol kola girmesi işten bile değil...
Yahut bir bakmışsınız "camileri ahır yaptılar" dediği partinin Genel Başkanı'yla yan yana Cuma namazı kılıyor Çamlıca'da!
***
Demem o ki...
Kimse ciddi ciddi kendini "kilit" rolüne kaptırmasın;
Elma şekeri elinden almış çocuk gibi boynu bükük kalabilir sonra!
Pragmatizmi iliklerine kadar sindirmiş bir yapı olarak, işine o an hangisi gelirse, TBMM'de bulunan bütün siyasi partilerle ("CHP olmaz" diye kükremeye hazırlananlar 7 Haziran sonrasını hatırlasın; AKP'yle koalisyon için o meşhur istikşafi görüşmeleri kim yapmıştı?) "işbirliği"ne gidebilir AKP!
***
"Koltuk sevdası"
Test edildi, onaylandı;
"Koltuk sevdası"nı bir tek kendine hak, kendinden başka herkese yasak saymak, sağı-solu, muhafazakarı-liberali, demokratı-otokratı fark etmeksizin siyasetin bütün mahallelerine bulaşmış bir "Türkiye tipi Genel Başkan hastalığı" demek ki!
***
İnce adaylığını ilan etti
Peşinen şu belirteyim:
Bu ülkeye dair iyi niyetlerimizi partilerin de, particiliklerin de üzerinde tuttuğumuza inandığımız bir seçim sürecinin sonunda varılan yerin "genel başkanlık yarışı" olmasından gazeteci olarak değil ama "seçmen" olarak ar ediyorum!
Şimdi de şunu tercüme edeyim:
Muharrem İnce'nin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Koltuk sevdası olanın bu partide yeri yoktur" çıkışından sadece dakikalar sonra "Hepimizin Cumhurbaşkanı' adayı olarak tüm Türkiye ile buluşmak, kucaklaşmak, teşekkür etmek için seçim öncesinde gidemediğim illerden başlayarak 81 vilayete gideceğim" diye tivit atması, siyaseti az çok takip eden herkes bilir ki -kendisi ne derse desin- "genel başkanlık" ilanıdır; "adayım, kurultay hazırlıklarını başlatıyorum" demektir.
***
SORU-YORUM
Partisinin oyunu yüzde 22.6'ya düşürenin, partisinin oyunun üzerine çıkıp yüzde 30,6'ya ulaşana "beklentinin altında kaldı" demeye utanması gerekmez mi?
***
Kim kaybetti?
Siyasilerle farklı gezegenlerde idrak ettik galiba biz bu seçimi! Baksanıza, hepsi nasıl mutlu, nasıl gururlu, nasıl huzurlu! Hangisine sorsanız "o" kazanmış. Kim kaybetti peki arkadaş?
Galiba "biz"!
Sırtından, umudundan, inancından, emeğinden kampanya yürütülen "gariban"lar kaybetti; velhasıl buralarda hiçbir şey değişmedi!