Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’daki çalışma ofisinde, Muhalif yazarı Ayla Ganioğlu'na açıklamalarda bulundu.
Kılıçdaroğlu, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesi ekonomik sorunların tartışılmaması için gündemin değiştirileceğini öne sürdü.
Erdoğan'ın kendisi hakkında yaptığı açıklamalara da Kılıçdaroğlu, "Ciddiye alınacak şeyler değil. Acaba partinin içini karıştırabilir miyim diye." yanıtını verdi.
Kılıçdaroğlu'nun sorulara cevapları ve açıklamaları şöyle:
- 1 Nisan sizin için ne ifade ediyor?
- 1 Nisan, Nisan ayının birinci günü. O kadar.
- Seçimin ertesi günü olarak?
- Seçimin ertesi günü… Her seçimin bir sonraki günü vardır.
- Çok aday çıkması, oyların bölünmesi nedeniyle, 1994’teki başarısızlığın tekrarlanabileceği yorumları var. Böyle bir beklentiniz var mı?
- Ben partinin başarılı olmasını isterim.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, arada sizi savunur gibi açıklamalar yapıyor, amacı ne sizce?
- Ciddiye alınacak şeyler değil. Acaba partinin içini karıştırabilir miyim diye… Ne denir böylesine, aç tavuk kendini buğday ambarında mı sanırmış, buna benzer bir şey...
- Anket şirketlerine hala güveniyor musunuz?
- Çürümenin bu kadar yaygınlaştığı bir ortamda, çürümeyen kesim bulmak, yakalamak çok zor.
“YİNE TERÖR KONUSUNU ÇIKARIRLAR”
Kılıçdaroğlu, ekonomik sorunların tartışılmaması için 31 Mart yerel seçimi öncesinde gündemin değiştirileceğini söyledi:
“Yine terör konusunu çıkarırlar. Türkiye’nin güvenliği diyecek. Türkiye’yi en güvensiz ülke haline getiren, bütün dünya ile kavgalı hale getiren kişi Türkiye’yi koruyacak. Türkiye’yi ekonomik olarak batırdı. Ortadoğu ülkeleri kendi aralarında sorun çıktığında, sorunu çözen ülke olarak Türkiye’yi görürlerdi. Şimdi görmüyorlar. Düne kadar küfrettiğiniz adamın ayağına gidiyorsunuz, el etek öpmeye, birkaç dolar para alabilir miyim acaba diye. Bunlar Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olabilirler mi?”
“ÇİVİSİ ÇIKMIŞ BİR DÜNYADA YAŞIYORUZ”
Kılıçdaroğlu, ahlak ve adaleti savunanların sessiz ve güçsüz kalmasının korkudan kaynaklandığını belirtti:
“Korku var. Bir şey söylediğinde gözaltına alınıp içeriye atılıyor insanlar. İçeriye atıldığı zaman yargıç adaleti temsil ediyor, içeri girmemesi için karar veriyorsa, başına ne geleceğini çok iyi biliyor. Ama sarayın talebi doğrultusunda karar verirse nasıl yükseleceğini de çok iyi biliyor. Yargıtay’a, Anayasa Mahkemesi’ne atanabileceğini biliyor. Dolayısıyla çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz. Bunun değişme şansı elbette var. Bu ülkenin 25 milyon insanı demokrasiden yana oy kullandı. Çok önemli bir şeydir. Bütün baskıya, sahte videolara rağmen 25 milyon insan ‘Ben demokrasi istiyorum.’ dedi. Bu gerçeği de göz ardı edemeyiz. Kitleler sessiz ama 25 milyon insan ‘demokrasi olmalı’ diyor.
“YOKSULLAŞMA İKTİDARINI KORUYOR”
Kılıçdaroğlu, yoksulluğun artmasının ve orta sınıfın erimesinin ciddi bir tehdit oluşturduğu görüşünde:
“Geniş kitleleri yoksullaştırarak kendine bağımlı hale getirmek, dolayısıyla kendi iktidarını korumak gibi bir düşünce var, çünkü orta sınıf adaleti ve ahlakı temsil eder tüm dünyada. Bizim orta sınıf ya da orta direk dediğimiz kesim zayıfladıkça, adalet ve ahlak konusundaki çürümüşlük kendini çok daha net gösteriyor. Örneğin Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması geniş kitlelerde yankı bulmuyor, çünkü onlar günlük geçim derdindeler. Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmış, uygulanmamış bu onların çok dikkatini çekmiyor. Bu ülkenin aydınları da bir şey söylediği zaman da iktidar tarafından, saray tarafından dikkate alınmıyor. Böyle bir çelişki içinde Türkiye. Erdoğan yoksulluğu kendi lehine çeviriyor, çünkü devletin bütçesi elinde. Onlara ufak bir şeyler vererek, imkânlar sağlayarak kendisine bağımlı hale getiriyor. Bu, şöyle bir tehlikeyi gündeme getiriyor: Geniş yoksul kitleler, hak aramaktan uzaklaşıyorlar. ‘Ben neden yoksulum?’ sorusunu soramaz hale getiriliyor. Erdoğan bir zam yaptığında, ‘Allah razı olsun, zam olmasa aç kalacaktık.’ algısı oluyor. Erdoğan bunun farkında. Ama bunun Türkiye’ye maliyeti çok ağır.”