CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Gençlik Kolları Hukuk Komisyonu tarafından Ankara’da düzenlenen “Gençlerin Anayasada Sözü Var” çalıştayının açılışında konuştu.
Kılıçdaroğlu, burada şunları söyledi:
“GENÇLER DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ İSTER"
“Gençler, bir anayasal düzenlemede, özgürlük isterler. Kendi özgürlük alanlarının genişlemesini isterler. Sizin bu talebi gittiğiniz her yerde dile getirmeniz gerekiyor. Attığınız bir tweet dolayısıyla, sabahın beşinde, altısında; kapınızın çalınmaması lazım. Yani düşünce özgürlüğünü; her yerde, her ortamda ifade etmeniz lazım. Gençler, düşünce özgürlüğü ister ve özgürlük alanlarının genişlemesini isterler.
Gençler; inancı dolayısıyla birisinin sorgulanmasını istememeliler. Biz, herkesin inancına saygılıyız. İnanç, siyaset konusu olmamalı. İnançlara saygılı olmak da insan haklarının temel normlarından birisidir, demelisiniz. Gençler; hiç kimsenin kimliği sorgulanmamalı demeli. Herkesin kimliği kendi şerefidir. Kimliğinden, inancından ötürü kimse ötekileştirilmemeli… Gençler bunu talep etmeli. Gençler; hiç kimse yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmemeli, herkesin yaşam tarzına saygı duyulmalıdır, demelidir.
Bütün bu anlatımların temelinde adalet var. Adalet dediğiniz kavram; sıradan bir kavram değildir. Soylu bir kavramdır. ‘Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın, susuzluğunu gidermeye yetmez’ der, bir bilge, İranlı bir bilge. İnsanlık tarihi, adalet mücadelesi tarihidir, aynı zamanda… O nedenle, adalet kavramı değerli ve önemlidir.
“ÖNYARGI EKSENLİ BİR DENETİM OLMAZ"
Anayasalar, bir toplumdaki adalet duygusunu güvence altına alan belgelerdir. Özgürlük orada yazar. Denetim orada yazar. Demokrasilerde, denetlenmeyen hiçbir organ yoktur. Her organ denetlenir, demokrasilerde. Güçler ayrılığının varlık nedeni de budur, zaten. Ama denetimin, adalet eksenli olması lazım. Önyargı eksenli bir denetim olmaz. Adalet ihlal ediliyor mu, edilmiyor mu? Haklar ihlal ediliyor mu, edilmiyor mu? Denetimin bunun üzerine inşa edilmesi lazım. O nedenle gençler, yasadışı işlemlerin, hukuksuz işlemlerin denetlenmesini de istemeliler.
“VERGİLERİMİZ NEREYE HARCANIYOR SORUSUNU SORMUYORUZ"
TBMM’yi, Anayasa Mahkemesi denetler. Anayasa Mahkemesi kararlarını, AİHM denetler. Parlamento, bütçe kabul ediyor. Biz bütçe hakkımızı istiyoruz demesi lazım tüm gençlerin. Neden? Çünkü hepiniz, doğduğunuz andan itibaren vergi verirsiniz. Doğduğunuz andan itibaren vergi veriyorsanız, ödediğiniz vergilerin nerelere harcandığını sorgulamak zorundasınız. Sorgulamazsanız, demokrasi gelişmez. Asla unutmayın: Demokrasinin güçlenmesi, vatandaşın; ödediği vergilerin hesabını sormakla başlar. Pek çok ülke bağımsızlık mücadelesini vergilerle başlatmıştır. Toplumun yüzde 99’u, vergilerimiz nereye harcanıyor sorusunu sormuyoruz. Sormadığımız için, demokrasi bir türlü gelişmiyor.
Toplumun hangi bireyiyle karşılaşırsanız; ödediğiniz vergilerin nereye harcandığını hiç düşündünüz mü diye sorun. İster üniversite öğrencisi, ister ayakkabı tamircisi, ister Milli Piyango bileti satan… Toplumun her kesimi… Anayasa; vergi kanunla konur, kanunla kaldırılır der. Yani; Bakanlar Kurulu dahi vergi koyamaz. Bütçenin ekinde bir kanun teklifi daha vardır. Kesin Hesap Kanunu. Bir önceki yıl, bir bütçe parlamentodan geçti, bir önceki bütçenin kaynaklarının nerelere harcandığını, ne kadar harcandığını gösterir. Asıl o kanunun üzerinde durmak lazım. Paranın nereye harcandığını biz orada görürüz.
Parlamentolar bütçeyi kabul eder. Bütçenin doğru harcanıp, harcanmadığını TBMM adına Sayıştay denetler. Devletin en önemli kurumlarından birisidir. Sayıştay’ın kesin raporu gelmeden bütçe görüşmeleri olmaz. Bu gerçekleri; adaleti arayan gençler olarak sizin bilmeniz lazım. Adalete dayalı denetim. Sayıştay, neye göre denetim yapıyor? Kaynakların doğru yere harcanıp harcanmadığını denetler.
Sizler, genç olarak; her halükârda hayatı sorgulamak zorundasınız. Her alanda sorgulamak zorundasınız. Doğa haklarından söz ediyoruz: Doğanızın tahrip edilmesine izin vermemeniz gerekiyor. Bu da hem anayasal hem uluslararası… Hukuk normları, bu anayasanın üzerinde. O hakların da bilinmesi lazım. O hakların korunması sadece bugün için değil gelecek kuşaklar için de çok önemlidir.
İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizi, hepinizin okumasını ve ezberlemesini isterim. Kurultayımızda, oybirliği ile kabul edilmiş bir metindir. Önümüzdeki yüzyılın felsefesini ve hedefini gösteren bir belgedir. Kısa, sınırlı sayıda maddelerden oluşan bir metin. Ama bir yüzyılı tamamlayan bir metin. İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonumuzun ana eksenini o metin oluşturuyor.
Darbe hukuk dediğimiz bir kavramı çok sık kullanmaya başladık. Kastettiğimiz; darbe dönemlerinden sonra anayasanın ve yasaların değiştirilmesidir, darbecilerin isteği üzerine. Darbe hukukundan arınmayan bir hukuk metni, demokratik bir metin olamaz. Çünkü, özgürce tartışılma zemini olmamıştır. Ve siz gençler, şunu söylemelisiniz: Bir hukuk normu oluşturuluyorsa, hepimizin özgürce düşüncelerini ifade edebileceği bir ortam olmak zorundadır. Böyle bir ortam yoksa siz zaten düşüncelerinizi özgürce söyleyemezsiniz. Hukuk normları oluşturulurken, herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir ortamın varlığı gerekir. Darbe sonrası, düşünce özgürlüğüne sınırlama getirildiği için; kendi hukuk normlarını oluşturdular. Biz o nedenle ona darbe hukuku diyoruz. Darbecilerin koyduğu kurallar var.
“BİZ HUKUK SİSTEMİMİZİ, DARBE HUKUKUNDAN AYIRMAK İSTİYORUZ"
Gençler demeli ki, biz hukuk sistemimizi; darbe hukukundan arındırmak istiyoruz. Bunu söylemelisiniz. Altılı masanın bir araya gelip, liderlerin; anayasa konusunda belli normlar oluşturması, çok farklı siyasal partilerin bir araya gelip bir hukuk normu oluşturması, son derece değerlidir. Her birimisin dünya görüşü farklı. Ama bizi bir araya getiren demokrasi. Demokrasiye duyduğumuz özlem. Demokrasi olmalı diyoruz. Düşüncelerimizi özgürce ifade edebilmemiz için, önce demokrasi olması lazım diyoruz.
Altı lider bir aradayız, o nedenle. Zaman zaman size sorarlar; ‘Efendim bu kadar, ekonomide sorun varken, insanlar yatağa aç girerken, milyonlarca genç işsizken, neden tutturdunuz da bir anayasa değişikliği yapıyorsunuz’ diye. Bunu zaman zaman televizyonlardan da dinlersiniz. Bütün bu sorunlara kaynaklık eden hukuk sistemi… Siz kişinin can ve mal güvenliğini sağlamadan, kişinin düşünce özgürlüğünü sağlamadan; ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? İnsanlara nasıl güvence vereceksiniz? Dünyada nasıl saygın olacaksınız? Demokrasiyi bu çerçevede oluşturmamız lazım. Ondan sonra düşüncelerimiz elbette ki farklı olabilir, farklı pencerelerden dünyaya bakabiliriz.
Sosyal devlet ve sosyal demokrasi… Sosyal demokrasi ile sosyal hukuk devleti arasında, çok yakın bağlantı vardır. Sosyal devlet nedir? Kişinin hak ve özgürlüklerini, bir toplumda yaşamasının alt normlarını oluşturan devlet demektir. Kaynağı hakça bölüşen devlet demektir, sosyal devlet. Hiçbir çocuğun yatağa girmedi, herkesin işinin gücünün olduğu, herkesin kendi köyünde, mahallesinde özgürce gezebildiği devleti yaratmaktır. Sosyal hukuk devleti ile sosyal devlet arasındaki normu da öğrenmeniz ve anlatmanız gerekiyor. Kişinin hak ve özgürlükleri yanında, onun rahat geçinebileceği bir ortamı anlatır.
Bir soru: Gençler neden umutsuz, neden yurt dışına gitmek istiyorlar. Birinci soru neden? Bizim kuşak, biz; babalarımızdan daha iyi bir eğitim aldık. Onlardan daha iyi bir yaşam standardı sağladık. Gelirimiz onlardan çok daha fazlaydı. Genç kuşak, şimdi; babalarından ve annelerinden daha iyi bir eğitim almalarına karşın daha düşük bir gelire mahkum edildiler. Bunu da sakın unutmayın. Üniversiteyi bitirmiş, doktora yapmış; asgari ücretle iş bulamıyor. Asgari ücret ile iş bulduğunu düşünün, ne daire alabilir ne otomobil? Ama ‘Almanya’ya gidersem, alabilirim’ diyor. Umutsuzluğa sevk eden temel norm bu.
Gençlerin umudu yeşertmesi ve büyütmesi lazım. CHP’li olmak kolay bir şey değil. CHP’li olmak demek; adaletten yana durmak demektir. İnsan haklarından yana durmak demektir. İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmamak demektir. CHP’li olmak demek, kendi ülkesinin tarihini çok iyi bilmek; ve o tarihten ders çıkararak geleceği inşa etmek demektir. Tarihimizi çok iyi bilmek zorundayız.
“YÖK GİBİ BİR KURUMUN OLMAMASI GEREKİR"
Sosyal bilgi ekonomisi… Bilgi üretmeyen hiçbir ülke, büyüyemez ve kalkınamaz. Bilgi üreten ülke, katma değeri yüksek ürün üretir. Bilgi üretmek, değerli. Bilgi üniversitelerde üretilir, bilim merkezlerinde üretilir. Bilgi üretilebilmesi için, her türlü düşüncenin özgürce tartışılabileceği bir ortamın yaratılması gerekir. Yani YÖK gibi bir kurumun olmaması gerekir. Farklı düşündü diye, üniversite hocasının üniversiteden atılmaması gerekir. En değerli şeyin, farklı düşünce olduğunu sakın unutmayın. Hepimiz aynı şeyi düşünürsek zamanı durdururuz.
Bilgi üretmek… Bilginin sosyalleşmesi lazım. Üniversitede üretilen bilginin, geniş kitlelere aktarılması gerekir. Toplumu ileriye taşıyan kimler? Düşünenler. O toplumun yüzde biri, ikisi, üçü. Bilgi üretmediğiniz taktirde, bilgi ekonomisine dayalı; üniversiteleri bilgi üreten, üretilen bilginin sanayici tarafından elle tutulur metaya dönüşmesini sağlayan bu telefonlar, başka ülkelerin üretimleri. Biz onların pazarıyız. Bilgiyi üreteceğiz biz. Bilgiye dayalı, katma değeri yüksek ürün üreteceğiz ve dünya ile rekabet edeceğiz diyoruz biz. Bunun farkına varmalısınız. Aksi halde katma değeri yüksek ürün üreten ülkelerin, 85 milyon pazarı olur. Pazar olmak istemiyoruz. Üreten bir ülke olmak istiyoruz. Bu demokrasi içinde olur.
"İBRAHİM KABOĞLU’NA YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI GETİRDİK, BİR DE ÜNİVERSİTEDEN ATTIK"
Demokrasinin güvencesi anayasa. Ama bu anayasa aynı zamanda, darbe hukuku ürünü. Siz bunları anlatmak zorundasınız, gençlere. Türkiye büyük bir ülke. Öyle anlatmalısınız ki, karşısındaki kişinin ezberi bozulmalı. Biz bunu yapabiliriz. Çok sayıda bilim insanı, Türkiye’de özgür bir ortam bulamadıkları için dünyanın sayılı üniversitelerine gittiler. Biz ne yaptık? Anayasa konusunda dünya çapında bir marka olan, İbrahim Kaboğlu’na yurt dışına çıkış yasağı getirdik, bir de üniversiteden attık. Olmaz. Bunları anlatmak zorundasınız.
Elbette ki anayasa tek başına bir çözüm değil. Bütün mesele uygulamada. Anayasa var, yasalar var, alt mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını uygulaması lazım, ama uygulamıyorum diyor. Ne yapacaksınız? Demokratik kültür dediğimiz kavramı büyütmemiz lazım. Birisi yasalara aykırı iş yapıyor. Ve siyasi otorite tarafından o kişinin sırtı sıvazlanıyorsa, onu toplumun vicdanına seslenerek dillendirmeniz lazım. Mahkemeler var. Hâkim yukarıdan gelen talimata göre karar veriyor.
Anayasa 138, evrensel bir kuraldan söz eder. Hâkim, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir der. Kanuna göre karar verir demiyor. Vicdan, felsefecilere göre; Allah’ın insanın yüreğindeki sesidir, der. Bu kadar da olmaz der ve karar verir. Genç hukukçu arkadaşlarımın bunları bilmesi lazım. Anlatırken, kararlılıkla anlatırken, dillendirirken… Bu CHP’li bunlar biliyorlar, demeli karşıdaki kişi.
Burada gençler ile ilgili bir düzenleme de var. Gençleri potansiyel bir suçlu gören bir düzen bu. O anlayışla yaklaştığı için, onların özgür dünyasını keşfetmemiş bu darbe hukuk, darbe anayasası. Gençlerin özgürlüğünü yazmamışlar. Bu da önemli…”