CHP Parti Meclisi, Yüksek Disiplin Kurulu ve TBMM Grubu, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. Toplantının açılışında konuşan Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin en karamsar süreci yaşadığını ifade ederek, bu karamsar süreçte herkesin tek umudunun CHP olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Herkesin gözü üzerimizde. Demokrasi isteyenlerin, cumhuriyeti, uygarlığı, hiç kimsenin ötekileştirmediği bir Türkiye’yi savunanların tek ama tek umudu CHP. Bu bağlamda hepimize tarihi sorumluluk düşüyor. Bu umudu yeşertmeliyiz. Karamsar bir tablonun olduğunu, büyük baskıların olduğunu biliyorum, özellikle havuz medyasındaki arkadaşların özel toplantılar yaptığını da biliyorum. ‘Bundan sonra sadece CHP'ye saldıracaksınız’ diyenleri biliyoruz. Arkalarında ciddi bir hükümet desteği olduğunu da biliyorum ama bu baskılar bizi yıldıramayacak, bildiğimiz doğru yolda devam edeceğiz” dedi.
MGK’NIN OHAL TAVSİYE KARARINI ANIMSATTI
Konuşmasında OHAL KHK’larına tepki gösteren Kılıçdaroğlu, Milli Güvenlik Kurulu’nun OHAL ilanına ilişkin tavsiye kararının 3. maddesinde, “Demokrasimizin hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” denildiğini anımsattı. Bu tavsiyenin, sadece ve sadece demokrasiye, hukuk devletine, hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmaları kolaylaştırmaya yönelik olduğunun ifade edildiğini belirten Kılıçdaroğlu, “MGK’nın sadece ve sadece demokrasiye vurgu yaptığı bir bildirinin 180 derece tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız” diye konuştu.
ANAYASA MAHKEMESİ’Nİ TOPA TUTTU
Parlamentonun vermediği hakkın OHAL aracılığıyla kullanıldığını kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“İşsizlik Sigortası Kanunu’nda değişik yaptılar, darbeyle, terörle ne ilgisi var? Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yaptılar. Havuz medyasının kontrolsüz yayın yapmasına her türlü imkan sağladılar, YSK’yı devre dışı bıraktılar. Referandumun eşit koşullarda gidilmeyeceğini açıkça ilan ettiler. Maarif Vakfı’nın mütevelli heyetinin huzur hakkının OHAL’le ne ilgisi var? Bankacılık mevzuatını değiştirdiler, geçmişte bankaları hortumlayanlar için özel bir af getirdiler. Ne işi var bunun OHAL’le?
Peki buna kim izin verdi? Bunun gerçek sorumlusu kim? Hükümet değil, yürütme organı da değil. Bu işin gerçek sorumlusu Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi, anayasayı ve hukuku dışlayarak ‘ben OHAL kararnamelerine bakmam diyerek’, eskiden verdiği, üstelik iki kez verdiği kararı değiştirdi. ‘Bakmayacağım, demokrasiye aykırı da olsa bakmayacağım’ dedi. Böylece, anayasasında temel hak ve özgürlüklerin güvence altına aldığı bir ülkede, Anayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması konusunda siyasi iktidara ‘her şeyi yapabilirsin, ben bakmayacağım’ dedi. Bu Anayasa Mahkemesi ve yargıçları bu topluma da hukuk dünyasına da güven vermiyorlar. Arzu ederim ve beklerim ki vicdanlarını sorgulayıp koltuklarından ayrılırlar, o koltukta oturmayı hak etmiyorlar, ettikleri yemine sadık kalmıyorlar.
Belki şunu söyleyebilirler, ‘devletin en tepesindeki adam yeminine sadık kalmıyorsa ben de kalmam’. Çünkü pusulayı eğer siz ora olarak belirlerseniz, talimatı oradan alırsanız yargıçlık görevini yapamazsınız.
Türkiye’yi bugün bir kaos ortamına sürükleyen temel öğe Anayasa Mahkemesi’dir. Bu Anayasa Mahkemesi asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına almaz. Anayasa’da yazılı, uygulaması yanlış yapılıyor, denetleyecek kurum görevini yapmıyor, asıl sorunumuz burada başlıyor.
O kadar ileri gittiler ki kolektif suç ilan ettiler. Birisi sanıksa bütün aileyi sanık yaptılar ve Anayasa Mahkemesi buna sessiz kaldı, ‘yapabilirsiniz’ dedi. Öyle bir atmosfer yaratıldı ki hakim, önüne her geleni tutuklamak zorunda kaldı, ‘tutuklamazsam, beni de FETÖ ile irtibatlandırırlar mı’. Yeter ki önüne iki kapaklı bir dosya gelsin, hepsini içeri attılar, delile gerek yok. Bu tabloyu Anayasa Mahkemesi yarattı. Kim yararlandı, hükümet.”